- Kategori
- Güncel
Mutluluk diye bir şey yok (mu?)
Neyi arıyoruz? Nedir bizleri sürekli huzursuz eden bu duygu? Ruhumuzun eksik kalan parçasını dolduracak olan şey ne?
Kiminle konuşsanız; hayatındaki belirleyici seçimlerinden -en az birinden- dolayı mutsuz. Kiminle konuşsanız; “Mutlu musunuz?” sorusuna; ağzı kadar; yüzüyle de, kalbiyle de “Evet” diyemiyor. Ya işinden dolayı mutsuz, ya eşinden dolayı, ya yaşadığı kentten dolayı, ya çocuğundan dolayı, ya ekonomik gelir düzeyinden dolayı, ya kaçırdığı fırsatlardan dolayı, ya yakalayamadığı bir türlü… mutsuz.
Üstat Can Dündar, 3 Mayıs tarihli Milliyet gazetesindeki yazısında, her zaman yaptığı gibi, müthiş bir hikaye anlatıyor. Hikayede anlatıldığı kadarıyla, eski Mısır’ lıların inanışına göre; tanrılar sırat köprüsünden geçmekte olan kullarına iki soru sorarmış:
1) Yaşamında mutluluğu yakaladın mı?
2) Senin yaşamın başkalarına mutluluk verdi mi?
Bayanlar, baylar; nefis bir kıstas bu sorular; yaşamın hakkınca yaşanıp yaşanmadığını ölçebilmek için…
Hayat zor, kabul... Geçim sıkıntısı bile tek başına; mutsuz olmak için yeterli bir sebep, katılıyorum. İnsan yaşadığı herşeyi seçemiyor, bunu da biliyorum ve anlıyorum. Bir de, çözümsüz sağlık problemleri olan ve onun verdiği bir mutsuzluk yaşayanlara bir diyeceğim yok. Öyle bir sıkıntı insanın mutluluğundan çalabilir gerçekten…
Şimdi, bu yazıyı okurken, içinizden geçenleri tahmin ediyorum; “ah şu kadar param olsaydı, ah bu memlekette değil de şu memlekette yaşasaydım, ah bu insanla değil de şu insanla evlenmiş olsaydım, ah bu mesleği değil de şu mesleği yapıyor olsaydım… ben bilirdim nasıl mutlu olunuyor…” diyorsunuz içinizden.
Ama inanın ve bilin ki, öyle de değil… Parası olup da mutsuz olan azımsanamayacak bir kitle var, bu insanla değil şu insanla evlenenlerin de yarısından çoğu mutsuz, imrenerek baktığınız meslekleri icra edenlerin bir çoğu da, hayallerinizi süsleyen kentlerde yaşayanlardan da büyük bir kısmı mutsuz, inanın…
Çünkü; aradığımız o sihirli mutluluk reçetesi; ne parada var, ne başka insanda, ne başka kentlerde, ne başka mesleklerde…
Vizontele’ yi, benim için, ölümsüz bir film yapan bir replik vardır; Atlan Erkeli belediye başkanı rolüyle halka seslenirken der ki: “ Bir yeri severseniz orası dünyanın en güzel yeri olur, ama dünyanın en güzel yerini sevmezseniz; orası dünyanın en güzel yeri değildir !” Sanki işin sırrı burada; bu replikte, bu anlayışta… Yani kendimizi mutlu etmeye çalışmakta, hatta buna zorlamakta kendimizi… Kim bilir? İnanın ben de tam olarak bilemiyorum… Bildiğim tek şey yazının başından beri aklımda Kavafis’ in aşağıdaki dizelerinin var olduğu:
"Bir başka ülkeye, bir başka denize giderim, " dedin,
"Bundan daha iyi başka şehir bulunur elbet.
Her çabam kaderin olumsuz bir yargısıyla karşı karşıya;
-bir ceset gibi- gömülü kalbim.
Aklım daha ne kadar kalacak bu çorak ülkede?
Yüzümü nereye çevirsem, nereye baksam,
kara yıkıntılarını görüyorum ömrümün;
boşuna bunca yıl tükettiğim ülkede."
Yeni bir ülke bulamazsın. Bu şehir arkandan gelecektir.
Sen gene aynı sokaklarda dolaşacaksın.
Aynı mahallede kocayacaksın;
aynı evlerde kır düşecek saçlarına.
Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda. Başka bir şey umma-
Bineceğin gemi yok, çıkacağın yol yok.
Ömrünü nasıl tükettiysen burada, bu köşecikte,
Öyle tükettin demektir bütün yeryüzünde de.”
Mutluluklar dilerim efendim…
D. Dara KILINÇ