Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Aralık '12

 
Kategori
Deneme
 

Mutluluk üzerine

Mutluluk üzerine
 

ÖREN'DE GÜN BATIMI


Beni aç bırak evsiz urbasız bırak Beni sensiz bırakma

-Metin Eloğlu -

Birkaç yıldır senenin dört beş ayını Ören(Burhaniye)’de geçiriyoruz. Yıllardır yüz yüze görüşemediğimiz eski bir dostum, telefon edip beni görmek için Ören’e geldiğini söyledi. Çok sevindim elbette, heyecanlandım; çarçabuk beni çağırdığı çay bahçesine gittim. Sarıldık birbirimize, dile kolay yarım asırlık dostluk ve yıllarca süren yoldaşlık. Bir süre o çay bahçesinde, daha sonra bizim evin balkonunda uzun uzun söyleştik. Arkadaşlarımızdan söz ettik, öğrencilik günlerimizi, aktif devrimci mücadele dönemlerimizi andık; sağlık sorunlarımızdan söz ettik.

Emeklilik günlerini nasıl geçirdiğini, neler yaptığını sordum. O da benim gibi Ege’nin bir kıyı kasabasına yerleşmiş, oraya yerleşen çok sayıda eski tanıdığı varmış; o nedenle de yalnızlık çekmiyormuş. Bir ihaleye katılarak üçgen biçiminde minicik bir bahçe almış. Orayı çevirmiş, toprağı kına gibi işlemiş, meyve ağaçları dikmiş, doğal gübre ve yerli tohumlarla türlü türlü mis kokulu sebzeler yetiştiriyormuş; kendisi yemekle kalmıyor, bol bol komşulara ve dostlara da ikram ediyormuş. Toprakla uğraşmak sağlığının düzelmesinde çok etkili olmuş. – ki beş altı yıl önce kalp krizi geçirmiş ve ameliyat ameliyat olmuştu.

Bu yaşlara gelen insanlar için huzurlu ve mutlu yaşamının üç temel koşulunu şöyle formüle etti:
1. Sağlık yönünden hiç kimseye muhtaç olmayacaksın.
2. Ekonomik yönden hiç kimsenin eline bakmayacaksın.
3. Bu yaştan sonra hiç kimse de sana muhtaç olmayacak ve
4. Yapmaktan büyük keyif aldığın bir uğraşın olacak; tıpkı benim küçük bahçemde kendimi unuturcasına meyve, sebze ve çiçeklerimle uğraştığım gibi.

***

Yılar önce yaşlı bir yazar dostum da bir şöylesi sırasında mutluluğa, mutlu ve anlamlı yaşamaya ilişkin düşüncelerini hatırımda kaldığı kadarıyla –ve tabi o eşsiz  anlatımını aynen aktarabilmek olanaksız- söyle dile getirmişti.

 İnsan soyu, hiç kuşkusuz başlangıcından bugüne hep mutluluk üzerinde düşünegelmiş ve mutlu yaşamanın kuralarını oluşturmaya çalışmıştır. En azından 2.500 yıldır da bu konudaki düşüncelerini yazıya dökmüşler Konfüçyüs, Eflatun gibi bilge insanlar. Bu uzun yaşamım boyunca mutluk üzerine çok düşündüm, bu konuyu işleyen birçok yazı ve kitaplar okudum; kendim de mutluluk üzerine yazılar yazdım. Ve en sonunda –yani yaşım 90’lara yaklaştığı bu günlerde- mutlu olmanın temel ilkelerini şu üç maddeyle özetliyorum:

Bir kişinin mutlu bir yaşama erişebilmesi için;
Öncelikle erişmeyi çok istediği soylu bir hedefi olmak: Böyle bir hedefi olamayan, bunun için çaba harcamayan insan boşluktadır, yaşamı anlamsızdır. Ne derece yetenekli, ne derece sevimli olursa olsun yaşamında hep bir eksiklik vardır. Oysa soylu bir hedefe erişmek için uğraşan insanın karşısına çıkan zorluklar bile onun yaşamına anlam kazandırır.

Kişi sevdiği işi yapmak veya yaptığı işi sevmek: 24 saatlik yaşamımızın yaklaşık üçte biri uykuda, ikinci üçte biri çeşitli günlük ihtiyaçlarımızı giderirken ve yolda harcıyoruz. Bizim en canlı, en bilinçli olduğumuz ve gerçekten yaşadığımız bölümü ise işte geçen son üçte birlik bölümdür. Düşünün ki, yalnızca geçim sorununu çözmek için hiç sevmediğimiz bir işte çalışıyoruz ve bunu yıllar yıllar boyu sürdürüyoruz. Bu, bize çok pahalıya mal olmuş mutsuz bir yaşamdır veya hiç yaşamamaktır. Oysa yaptığı işi severek yapan insan yalnız geçim sorununu çözmekle kalmaz, işini yaparken kendini de gerçekleştirmiş olur; yaptığı işe değer veren insan kendine de değer verir, kendi gerekliliğine inanır.

Sevdikleriyle birlikte olmak: Sevdiğiniz insanlarla bir arada olmak, sıkıntıların paylaşılmasını sağlar, onların aşılmalarını kolaylaştırır; ayrıca paylaşabildiğimiz mutlulukları çoğaltır. Sevdiğiniz insanlar için büyük özverilerde bulunmak, sıkıntılar çekmek bile yaşama anlam ve değer katar.

Nâzım;

“Yalnız biz biliriz sevmeyi,

Hasret yalnız bizde güzeldir.” derken

Yunus EMRE;

“Ey yananlar ey kardaşlar,

Aşk bir güneşe benzer;                                                                                                            

Aşkı olmayan gönül,                                                                                                                  

Misal-i taşa benzer.”  veya

“Bir seveni olsun yeter,

Çözülür dili Yunus’un.” derken;

Sait Faik usta; “Bir insanı sevmekle başlar her şey.” derken;

Ve son olarak bir sokak çocuğu, Maltepe sahilindeki bir duvara, “Bir sevenim olsaydı böyle serseri olmazdım.” diye yazarken hiç kuşku yok ki sevmenin ve sevildiğini bilmenin bir insan için ne büyük, ne şiddetli, ne vaz geçilmez bir ihtiyaç olduğunu en çarpıcı biçimde dile getiriyorlar kuşkusuz.

Çocukluğumda Eflatun Cem Güney’in “Cennet Bursa Efsanesi” başlıklı masalını okumuştum. Masalın sonunda Hz. Süleyman, vezirine olağanüstü güzellikteki doğayı işaret ederek ne düşündüğünü sorar. Veziri, şu karşılığı verir Süleyman’a:

“Dal dal ötüşen kuşlar güzeldir amma Sultanım, gönül yarasını saran insan sesi daha güzeldir.”

Sevdiklerinle paylaşamadığın güzelliklerin ne anlamı olur ki!                      

 

02 Aralık 2012, Maltepe

 

 
Toplam blog
: 56
: 599
Kayıt tarihi
: 08.03.11
 
 

1948’de Tokat’ın Reşadiye ilçesine bağlı Bereketli köyünde doğdum. İlkokulu köyümde, ortaokulu Reşad..