Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

03 Ocak '17

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

Mutsuz ol!

Mutsuz ol!
 

Mutluluk, mutluluk diye tutturduk. Herkes tutturdu. Mutlu ol ki eksik olma!
 
Bir önceki ve  mutluluk ile ilgili diğer yazılarımda üzerinde durmak istediğim konu, ne olursa olsun “mutlu olmak” değil. Ne olursa olsun, hangi duyguya giriyorsak girelim, o duygunun bizim, bizzat kendimiz tarafından aktif ya da pasif duruma getirildiği.
 
Seneler önce yaşamış olduğum bir travma sonrası annemle ne zaman telefonda konuşsam, alo demeden önce, en mutlu halimi takınıyor, telefonu “mutlu olan kişi” sesiyle açıyordum. (standart bir ses ya o!) Ağlıyorsam bir anda susuyor, öfkeliysem bir anda sakinleşiyor, üzgünsem bir anda kendime geliyordum. Telefonu açmamak demek, anneme bunlardan birini yapıyor olduğumu düşündürtüyordu ve ben mutluka “mutlu bir insan” olarak telefona cevap vermeliydim.
 
Bir gün çok kötü yakalandım. Yine bu maskeyi takınarak alo demiştim yalnız rolümü tam oynayamamıştım ve annem endişeli bir sesle “ağlıyorsun sen!” diye beni yakalamıştı! Sobelenmemle, deliler gibi ağlamam bir olmuş, annem kilometrelerce ötede, telefonun diğer ucunda tahmin ediyorum ki eli kolu bağlı kısa bir şok geçirmişti.
 
Telefonu kapatıp, iyice ağlayıp, rahatladıktan sonra annemi aramış, iyi olduğumu söylemiştim. Onun da sesi kötü ve ağlamış geliyordu. Ardından eklemiştim; “Anne ben insanım, sevinebileceğim gibi, üzülebilirim de, ağlamak istiyorum. Üzülmek istiyorum. Ben bu aralar mutsuz olmak istiyorum! Lütfen buna saygı duy. Ağladığım için üzülüp üzülmemen senin seçimin ama ben bu duygumu özgürce yaşamak istiyorum!”
 
Mutsuzluğumu yaşamaya başladım. Tümüyle kendi tercihim olarak. Ardından, aylarca üzerimde taşıdığım sıkıntı çok geçmeden üzerimden gitmişti. Farketmemiştim bile.
 
Gerek ailemiz, gerek arkadaşlarımız, iş ortamımız bizleri otomatik olarak “mutlu olmak zorunda” hissettiriyor. Dışarıdan bu iyi niyetli bir hareket gibi görünse de öyle zamanlar oluyor ki mutsuz görünürsek bir kabahat işlediğimizi, yapılmaması gereken bir şeyi yaptığımızı düşünüyoruz. İçimiz kan ağlasa da dışarı kızılcık şerbeti içtiğimizin mesajını veriyoruz. Yani oynuyoruz. Sahne, sahne ışıkları, alkış bekleyişi derken, yoruluyoruz.
 
Mutlu olmak zorunda değiliz. Sadece mutlu da olsak mutsuz da olsak bunu bizim tercih ettiğimizi bilmek zorundayız. Bu duyguları bir yer(ler)e, bir şey(ler)e, bir kişi(ler)e bağlamak, hissettiğiniz duyguların derecesini ne artırır ne azaltır. Ancak tüm kaynağı kendinize bağlarsanız, derecesini de siz belirlersiniz.
 
Ben mutsuz olmayı seçtiğimde, mutsuzluk derecemi de biliyordum. Hissettiğim duygu durumuna göre yaşantımı sadeleştirmiş, bir süre arkadaşlarımla görüşmeyi ertelemiş, kendime zaman ayırmıştım. Yani güç her zamanki gibi bendeydi ve ben bunun farkındaydım. İhtiyacım olan mutsuzluğu yaşadıktan sonra tercihim, tümüyle kendi isteğimle, mutlu olmak olmuştu.
 
Duygular sizin, hangisini ne derece yaşamak istiyorsanız bu da sizin tercihiniz. Kimsenin bunu belirlemesine izin vermeyin ve hayatı doyasıya yaşamak için hissetmek istediğiniz tüm duygulara izin verin…
 
Toplam blog
: 7
: 182
Kayıt tarihi
: 02.10.16
 
 

Kişisel gelişim hakkında aldığım eğitimlerden, okuduğum kitaplardan öğrendiklerimi hayatıma uygul..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara