Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

01 Haziran '07

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Myanmar gezi notları

Myanmar gezi notları
 

Bangkok Kaosan’ da kaldığımız son gece, civardaki barların yarattığı müzik gürültüsü ile Myanmar gibi herhaliyle sürprizlere hazır olmamızı gerektiren bir ülkeye gidecek olmamızın yarattığı heyecan, sabaha yorgun ve uykusuz hazırlanmamıza neden olmuştu. Bangkok trafiğinin yoğunluğunu, buralarda geçirdiğimiz 20 gün içerisinde öğrendiğimizden, uçağı kaçırma endişesiyle sabah 8, 30’da havaalanına yola çıktık, buna rağmen bindiğimiz taksi ancak bir saat sonra ulaştırabildi. MAİ (Myanmar Airlines İnternational) standının önüne geldiğimizde uçağın hareketine 45 dakika kalmıştı. Kişi başına 500 Baht havaalanı vergisini ödedikten sonra, check-in işlemlerindeki kısa bekleyişin ardından, uçağımıza yerleştik. Aşağıda, Andaman Denizinden Martaban Körfezinin doğu sahilleri ve kıvrılarak akan Irrawady nehrinin oluşturduğu delta , bölgede yaşanan toprak erozyonu felaketini gözler önüne seriyordu. Alüvyonlar nedeniyle oluşmuş yüzlerce adacık, sapsarı suların içinde, yaşanan felaketin ürünü olarak güneş altında parıldıyorlardı.

Aslında Bangkok ile Yangoon arası karayolu veya denizyolu ulaşımı için çok müsait, ancak; 1988 yılından beri iktidarda bulunan ‘ Kanun ve Düzen Sağlama Milli Konseyi ‘ adlı askeri cunta yönetimi, yabancıların havayolundan başka ülkeye girmesine izin vermiyor.Kolay denebilecek çıkış işlemlerinden sonra kendimizi taksi sürücülerinin muhasarası altında bulduk. Bu ülkeye yeni ayak basmış bir yabancının takınması belki de riskli olabilecek sert tavırlarımdan sonra etrafımızdaki insan çemberi dağıldı, biz de bir kenara çekilerek 50 C’ dereceyi bulan sıcakta kendimize gelebildik.Uzak Doğu ve Çin Hindi topraklarında kıyasıya pazarlık yapılması gerektiğini, yaşadığım deneyimler öğrettiği için, belki birazda İstanbul’da yaşıyor olmanın verdiği tecrübe ile , kendi seçtiğim bir taksicinin 5$’lık fiyatını 3$’a çekerek Yangoon’a hareket ettik. Rehber kitaplardan işaretlediğim May Shane Guest House’nin önünde indik. Sempatik ve İngilizce’yi boğup öldürmeden konuşan iki kadının işlettiği tesis, tipik koloniyal izler taşıyor.18 $’a anlaşıp, eşyaları odaya atar atmaz lobiye inip, masanın üzerine harita ve yerel bilgileri içeren notları serip, buraları gezmek istediğimi söyledim. Kadın, taksiden başka , Yangoon’da listelediğim yerleri dolaşabilmemin mümkün olmadığını söylüyor, sabah yaşadığımız taksici muhasarasının tekrarlanmaması ve güvenli bir gezi için mecburen kadına sığınıyoruz, bütün ısrarlarıma rağmen 20$’dan aşağı taksi bulamayacağını söylüyor, çaresiz, doktor maaşının 15$ olduğu bu ülkede, yarım gün için taksiye 20#$ vermeyi kabulleniyoruz.Yaşlı, güngörmüş birinin kullandığı taksiye biniyoruz, üstelik İngilizce diyaloğumuz rahat oluyor.

Önce, İnya Gölünün kıyılarını dolaşıyoruz.Sessiz, sakin, bankları ve iri şemsiyeleri ile huzur veren bir yer.Ancak, bu gölün kıyısında bir evde Aung San Suu Kyi’nin 1988 yılından beri göz hapsinde tutulduğunu hatırlıyorum, huzur , hüzünle yer değiştiriveriyor ruhumda. Aung San Suu Kyi, ülkenin milli kahramanlarından Aung San’ın kızı. Aung San ise; 1940’lı yıllardan itibaren Burma(Myanmar’ın eski adı) ‘nın İngiliz sömürgeciliğinden kurtarılması için kurulan Birmanya Kurtuluş Ordusu’nun Marksist eğilimli lideri.Bu arada Birmanya isminin de bugünkü Myanmar’ın eski isimlerinden olduğunu hatırlatayım. Aung San Suu Kyi 1988 yılında yapılan seçimlerden ‘ Demokrasi için uzlaşma partisi ‘ nin zaferi ile çıkar.O tarihten beri de , ‘yalnızlık insanın içindedir, ben halkımla beraberim, yalnız değilim ‘ diyen Suu Kyi göz hapsindedir.Mevcut cuntaya sempati duymadığını hissettiğim şöför, gözaltı evinin civarında dolaşmanın, fotoğraf çekmenin, sınırdışı ile sonuçlandığını söyleyince, evi görme merakım geçti.

Şimdi, Kabaaye Pagoda’ya gidiyoruz.Pagoda;Budist inancında tapınak görevi üstlenmiş, genellikle kule şeklinde, zengin motifli yapılardır. 1956 yılında 6. Buda Konsülüne ev sahipliği yapmış, diğer adı da ‘dünya barışı pagoda’sı.Ülkedeki mevcut rejimle bağdaşmayan bir unvan.Her tarafı küçük ayna mozaiklerle kaplı, ’ kendini gör, tanı ‘ dercesine.Etrafında, hediyelik eşya, özellikle ülkeye özgü lake ürünler satan satıcılar sıcak ve sessizlikten gevşemiş haldeler, ayak sesimizi duyunca canlanıyorlar. Sandal ağacından yapılmış oyma Budist keşişi heykelini 3$’a aldım, inşallah kırmadan evime götürürüm diye temenni ediyorum.

Sırada Kandawgyi Gölü var.Giriş ücretli, girişte kızlar eşimle benden 1000 kyat alıyorlar, ayrıca fotoğraf makinem için de bilet istiyorlar, direniyorum , gülümseyerek izin veriyorlar.Bu arada, parkın yanındaki yoldan ‘hello, hello ‘şeklinde bağırmalar duyuyorum.Bir kamyonun arka kasasına doluşmuş 50 civarında genç bizlere selam veriyorlar.Kandawgyi gölü çepeçevre ahşap iskeleler üzerine kurulu yürüyüş parkurlarıyla donanmış.Güneşin artık yumuşamaya başlayan ışıkları altında bile parlayan altın sarısı renginde , Çinhindi ülkelerine özgü, Royal Barge ‘yani geleneksel kraliyet kayığı gövdesi üzerine kurulmuş bir tesis görüyoruz.Gölün kıyısında sal gibi duruyor, oysa betondan yapılmışlar.Mevcut askeri cunta’ya yakın kimseler ve zenginler için düğün salonu ve resmi davet amacıyla kullanılıyormuş.Akşam üzeri, sessizlik sarıyor huzur içinde. Park çıkışında bizi bekleyen taksi son olarak Swedagon Pagoda’ya bırakacak bizi.Pazarlık ederken, son olarak buraya bırakıp döneceğini, burayı gezdikten sonra , buradan taksi ile 1500 kyat’a Sule Paya yanındaki otelimize geri gidebileceğimizi, burayı dolaşmak saatler alacağı için beklemesine gerek olmadığını söylemişti.Kendimizi devasa bir kompleksin içinde buluyoruz.Giriş ücreti olarak 5’er dolar ödüyoruz.Asansörle yukarı çıkınca gördüklerimiz bizi şaşırtıyor.Şimdiye kadar bu kadar çok stupası (kutsal yerlerde tesis edilen kuleler ) olan ve temiz pagoda görmedim.Çok farklı bir mekan ve alemdeyiz.Toplu veya gruplar halinde Budist duaları homurdananlar, tesbih çekenler, dev bir çanın altına girip meditasyon yapanlar, sipsivri gövdeleriyle göğe yükselerek stupalarla yarış eden palmiye ağaçları, güneş batarken oluşan gölgeler , uhrevi bir zamana sokuyor bizi. 1.5 kilometrekare alana yayılmış, 2500 yıllık bu dev pagodanın en üzerinde 76 kıratlık bir elmas bulunuyor.Şöförün söylediklerinde haklı olduğunu 3.5 saat sonra Swedagon Pagoda’yı terk ederken anlıyoruz, girdiğimiz kapıyı ve sandaletlerimizi ancak defalarca sorduktan sonra bulabiliyoruz. Önümüzdeki caddenin üzerinden karşıya geçen köprüyü takip ederek 1980 yılında yapılmış geleneksel ve çağdaş motifler taşıyan Maha Wizara Pagoda’ya giriyoruz. Elbette Swedagon Pagoda’nın yanında tatmin etmiyor bizi.Tekrar karşıya geçerek gecenin ilerleyen saatinde boşalan durakta taksi bekliyor ve 1500 kyat ödeyerek , halen bakımda olduğu için ziyaret edemediğimiz Sule Paya’nım yakınında iniyoruz. (1$= 820 kyat ).Bu saatte Yangoon’da ne bir market, ne de temiz bir lokanta bulabiliyoruz.Caddelerin her yanı, açık pazar olmuş, giysiden, kuş kafeslerine kadar her şeyi bulmak mümkün.Çaresiz, bir lokantaya giriyor, noodle-chicken, yani tavuklu makarna yiyor ve karşılığında 1600 kyat ödüyoruz.

Yarın , ülkenin güneydoğusunda, Mottama Körfezinin ucunda yer alan Kyaikhtiyo’ya gideceğiz.Sanırım 1993 yılında Atlas dergisinin kapağında gördüğüm, bir tepenin hemen ucunda devrilmeden duran dev kaya parçası onca yıldır aklımdan çıkmamıştı.Buda’nın tek bir saçının sayesinde dengede durduğuna inanılan bu kayanın bulunduğu yer, milyonlarca Budist’in ülkenin her tarafından yürüyerek geldikleri kutsal bir hac mekanı.Sabahın erken saatlerinde, Semilika Bus Station’a gitmek üzere taksiye biniyoruz.Şöför Pakistan’lı, aracı en az 30 yaşında, yollar bomboş, ancak tüm trafik ışıklarına uyuyor.Yere çöp atanın bir gün hapis cezasına çarptırıldığı bir ülkede yaşadığını hiç unutmuyor anlaşılan.Hava henüz karanlık, yarım saatlik bir yolculuktan sonra bir sürü otobüs ve insanın bulunduğu otobüs terminaline geliyoruz.Bir anda taksinin kapılarını açmaya çalışan 15-20 kişi beliriyor.Geleneksel ‘longyi’giymiş genç adamlar, bağrışarak bir şeyler söylüyorlar.Eşime, ’sakın kımıldama’ diyerek aşağı iniyorum, adamlar beni ezecek neredeyse.Sonradan anlıyorum ki, firmaların yolcu kapma yarışı imiş.Taksiye 6000 kyat ödedikten sonra, 8000’er kyat ödeyerek bizi Kyaikhtiyo yakınlarındaki Kinpun Base Camp yakınlarına götürecek otobüse biniyoruz.Saat 6.30da hareket ediyoruz, az sonra otobüs ve kamyonlardan oluşan bir kuyruğa giriyor, 20 dakika bekledikten sonra sıra geliyor ve akaryakıt bildiğimiz pompalarla değil, 25-30 litrelik silindirik kaplarla ölçülerek, dibindeki boruların depoya sokulması ile dolduruluyor.Fotoğraf çekeceğimi anlayan bir genç fırlayıp ‘çekme’ anlamında bir şeyler söylüyor.Ulusal gururlarını kırmamanın yerinde olacağını düşünüp vazgeçiyorum.Yol üzerindeki Bago şehrinde mola veriyoruz, bir anda etrafımız ortasından kamış geçirilerek pişirilmiş balık, mısır ve hamur işleri satan, yüzlerini geleneksel ‘nakka’ ile boyamış kadın satıcılar alıyor.Sık sık nizamiye benzeri bir yerlerde durdurulup, bir askerin önünde yıpranmış, kocaman defterlere bir şeyler kaydediliyor.Toll road dedikleri otoyollarda, otobüsümüzün yıpranmış kaportasının her an dağılacağını beklerken Kinpun Base Camp’a varıyoruz.10 $’a Sea Sar Guest House’a yerleşiyoruz.Kyaikhtiyo Pagoda’ya 17.00’de hareket edecek kamyonetin kasasına yerleştirilmiş 10cm. enindeki tahta oturaklara ilişiyoruz.Kamyonet hareket ettiğinde 60 kişiyi geçiyor, açık kasadaki yolcu sayısı.1600 kyat ödüyoruz. Yukarı çıkacak tek yabancılar bizleriz.Yerli halk ilgi ile bizi izliyor.45 dakikalık, bir slalom sürüşünden sonra, yolun nihayetine geliyoruz.Bundan sonraki 11 km. uzunluğundaki dik patikalar yürünerek çıkılacak.45 C sıcaklıkta yolu gözü yemeyenler, dörder yerli tarafından taşınan sedye benzeri yataklarla, 10 $ ödeyerek çıkıyorlar !altın kaya’ya.Allahtan yol boyunca yerli meşrubat ve şeker kamışı suyu satıcıları var.Şeker kamışı suyu içip enerji toplamaya çalışıyoruz eşimle (300 kyat).2500 yıldır dengede duran kayayı gördüğümüz noktada askerlerin bulunduğu bir odaya alınıyoruz, pasaport kontrolünü müteakip, kişi başına 6$ alıyorlar bilet vermeden.Artık karşımda, altın kaya yani Kyaikhtiyo Pagoda duruyor.Budist rahiplerle beraber çıkıyor, çevresini inceliyorum.Çok geniş bir alana yayılan kompleksin her tarafı kaliteli granitlerle döşenmiş.Şu ana kadar gördüğüm sefalet bu ihtişamla çelişki oluşturuyor.Çıkışta zorlandığımız yokuşu, akşam serinliğinin de verdiği ferahlıkla daha rahat iniyoruz.Yine, kamyonetin arkasına doluşup, bu kez aşağı doğru slalomlarla Kinpun Base Camp’ta iniyoruz.

Bagan var programımızda bu kez.4 milyon taş ve ahşap tapınak, Moğol İmparatoru Kubilay tarafından yok edilince günümüze 2021 adet pagoda kalmış.Yangoon’dan yine eski otobüslerden birine binerek, Bagan yolculuğuna başlıyoruz.Bu ülkede gördüğümüz hiçbir olumsuzluk gezme isteğimize ket vurmuyor.Aksine daha fazla tanımak gezmek arzumuzu kamçılıyor.Otobüsün koridorlarına da yerleştirilen koltuklardaki yolcularla kucak kucağa neredeyse 24 saattir yollardayız.Sabaha karşı otobüs duruyor, uyanıyorum, otobüse bir asker biniyor, bize doğru yürümeye başlıyor, yanıma gelip ‘pasaportlarla yanıma gel’ diyor.Bagan’a 20 km. kala durduğumuz bu yerde Bagan giriş ücreti ödememiz gerekiyormuş, 10’ar dolar ödeyip, yola devam ediyoruz.Otobüs Bagan’a 7 km. uzakta Nyang-u’da bıraktı bizi.Rehber kitaplardan bildiğim için yadırgamadım.Nyang-u’da etrafımızı saran rikşa(bisikletli taşıma aracı) sürücülerinden ikisini seçip, 500 kyat’a Old Bagan’a doğru yollanıyoruz.Eşim kendini rikşa’da bulunca şaşırıyor.Bu arada benim rikşacım bir kartvizit uzatıyor.Irrawaddy nehri kıyısında bir otele ait.Bungalovlardan oluşmuş otelin temizliği sessizliği dikkatimizi çekiyor, kahvaltı dahil 28 $’a anlaşıyoruz.24 saatin uykusuzluğunu, 2 saatlik uyku ile hafifletip , haritadan Anawratha Road’u bulup Old Bagan’la tanışıyorum.O andan itibaren sabah gün doğumlarında, akşam gün batımlarında Shwe San Taw Pagoda’nın terasında mevzilenip fotoğraf çekiyorum.Sabah karanlığında fotoğraf çekmek için yürürken tamamen tozdan oluşan yollarda sandaletlerimin çıkardığı ‘pöf’ seslerini özlemle arayacağımı biliyorum.Bir sabah eşimle Nyang-u’daki Shwedagon Pago’daya yürüyoruz.1089 yılında yapılmış pagoda, Bagan’ın en görkemli pagodası.Kaldığımız bir hafta boyunca Gandawpalin (12. yy ), Ananda (1091), Dhammayaangyi (1167), Shwesantaw (1057) , Mahabodhi (1210) gibi binlerce pagodayı dolaşıp fotoğraflıyoruz.Ne yazık ki, Bagan’ın kurak, nemsiz iklimi pagodaları savaş yıkımlarından, depremlerden koruyamamış, özellikle 1975 depremi, yorgun pagodaların harap olmasına neden olmuş.İçerideki heykeller müzelere taşınarak yerlerine kopyaları yerleştirilmiş, ancak henüz ciddi kazı yapılmadığından , buraların yağmaya açık olduğu açık açık belli oluyor.

Güzel, gizemli günler çabuk geçiyor, Yangoon Havaalanına gitmek için Nyang-u’ya gitmek gerek.Myanmar geleneği bize son cilvesini yapıyor.Bagan’dan Nyang-u’ya gitmek üzere bindiğimiz aracın şöförü, yolcu beklemek için arabayı kızgın güneş altında durdurup, bir ağacın gölgesine uzanarak, yüreğimizi ağzımıza getiriyor.Allah’tan otobüse yetişiyoruz yinede.Derken havaalanı, ardından Bangkok ve yeniden trafik ve keşmekeş.

Bangkok’ta 7900x2=15800 Baht’a aldığımız(1$=40 Baht)uçak biletleri, kaldığımız Thande Bagan otelinde konaklama 28$ , 2 kişi yemek ücreti ortalama 10$, aldığımız hediyelik eşyaların değeri yaklaşık 3-10 $ arası.Harcamalarla ilgili detayları yazmamın nedeni, gezmeye ilgi duyan insanları, gezmeye hazırlamak, gezmenin optimum şartlarda hiç de pahalı olmadığını anlatmak.Bu nedenle tüm gezi yazarlarına da bu konuda bilgi vermelerini önerip duruyorum.

Uzakdoğu’yu, Çinhindi’ni gecikmeden gezin.Buralardaki geleneksel kültür ve miras hızla erozyona uğruyor.Zamanımızın darlığından gezemediğimiz Mandalay, İnle Gölü, Bassein , Pegu şehirlerini gezme arzumuzu ileriki projelerimize dahil etmek niyetindeyiz.

 
Toplam blog
: 80
: 6572
Kayıt tarihi
: 04.03.07
 
 

Hayatın anlamı; anlamlı yaşamaktır. ..

 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara