Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Mart '07

 
Kategori
Sanat Tarihi
 

Nâzım Hikmet' in Havana yolculuğu [1]

Nâzım Hikmet' in Havana yolculuğu [1]
 

Yolculuk... Peşine düştüğümüz ve daima yüzeyin altında gezinen serüven.

Türk şiirinin dev çınarı Nâzım Hikmet için şiir ve yolculuk, hayatı boyunca iç içe geçmiştir. Şairin en önemli yolculuklarından biri 1961 yılında yapmış olduğu Küba gezisidir. Ne var ki çok uzun bir süre şairin bu önemli yolculuğu hakkında araştırma yapılmamış, belgeler, fotoğraflar, gazete haberleri yeterince ortaya konamamıştır.

Geçenlerde okuduğum, Mehmet Necati Kutlu’ nun yazdığı “ Nâzım Hikmet Havana’ da ” adlı kitap bu boşluğu iyi dolduran bir araştırma-inceleme kitabı. Bu çalışmada, yazarın şevkini kıran tek unsur bulunan belgelerin ne yazık ki çok az olması. Yine de Küba tarihi ve Nâzım Hikmet’ in Küba’ daki günleriyle ilgili önemli belgeler kitapta bizleri bekliyor.

Ünlü şairin yaşam tarzı ve inandığı ideoloji göz önüne alındığında oldukça önemli bir yolculuktur Küba gezisi. Üstelik iki kültürün etkileşimi açısından da son derece ilgi çekicidir. Yurduna düşkünlüğü, milletine olan sevgisi, ülkesine çok uzun süre uzak düşmüş, hasret ateşiyle yanmaktayken bile bunca Türk ve Türkiyeli kalmayı başarmış biridir Nâzım. Yalnız kendi yolculuklarına ve hayat serüvenine değil, halklara ve onların toplumsal, siyasal, ekonomik devinimlerine de bizi ortak eden bir şairdir.

Ona göre: “Gerçek şair kendi aşkı, kendi mutluluğu ve acısıyla uğraşmaz. Onun şiirlerinde halkının nabzı atmalıdır... Şair başarılı olmak için, yapıtlarında maddi yaşamı aydınlatmak zorundadır. Gerçek yaşamdan kaçan ve onunla bağıntısız konuları işleyen kimse, saman gibi anlamsızca yanmaya yargılıdır. (…)

Yeni şair, şiir lisanı, vezin lisanı, konuşma lisanı diye ayrı ayrı lisanlar tanımıyor... O, bir tek lisanla yazıyor: Uydurma, sahte, sun’i olmayan; canlı, geniş, renkli, derin ve sade lisanla. Bu lisanın içinde, hayatın bütün unsurları vardır. Şair, şiir yazarken başka şahsiyet, konuşurken veya kavga ederken başka şahsiyet değildir! Şair, bulutlarda uçtuğunu vehmeden dejenere değil, hayatın içinde, hayatı teşkilâtlandıran bir vatandaştır.”

Her dönemin kendine özgü toplumsal ve siyasal devinimleri vardır. Nâzım Hikmet’in eserlerindeki “nitelik” ve “içerik”, belirsizlik dönemleri ve köklü değişimler içinde bile çok sağlam durur. Hayata bakışı gibi...

Belki de bu nedenle, Havana’daki Nâzım Hikmet anıtının kitabesinde yer alan ifade onu çok iyi tanımlar: “Gran Poeta Turco”, yani “Büyük Türk Şairi”...

Nâzım Hikmet’in eserleri Küba’ya kadar nasıl uzanmıştır peki? Sayın Kutlu’nun araştırmalarına göre, Kübalı aydınlara ellili yılların sonunda Arjantin üstünden ulaşmış ve şair kısa zamanda, bilhassa 1959 yılında gerçekleşen devrimin üzerine yüklediği vazifelerle meşgul bulunan gençlerin hayranlığını kazanmıştır. Şairin “Duro oficio el exilio” (Sürgün Zor Zanaat) adıyla yayımlanan kitabı birçok insan üzerinde etki bırakmıştır. Yeni bir sistem ve yeni bir toplum yaratma uğraşı içinde olanları, devrime ve insanca yaşama dair kendi tutkulu ifadelerini bulan okurları, içinde bulunduğu dönemin hümanistlerini...

Bunun nedenlerini anlayabilmek için bir de o döneme göz atalım: 1950’li yıllarda, Fulgencio Batista y Zaldivar’ın ikinci başkanlık döneminde (1952-1959) ekilebilir alanların yüzde yetmiş beşi, şeker üretiminin yüzde kırkı ve hizmet sektörünün yüzde doksanı yabancı sermayenin eline geçmiştir.

Küba’daki işsizlik oranı hızla artarken turizm gelirlerinde önemli artışlar olmuş, kumarhaneler hızla çoğalmıştır. Küba, Amerikalıların eğlence, tatil ve kumar arayışıyla gittikleri merkezlerden biri haline gelmiştir. Ne yazık ki gelir dağılımındaki büyük adaletsizlikler, nüfusun çoğunu yoksulluk sınırının altında yaşamak zorunda bırakmıştır. Buna karşın büyüme dönemlerindeki bazı kesimler büyük bir lüks içinde yaşamışlar, günümüzde Havana müzelerinde yer alan paha biçilemeyecek denli kıymetli sanat eserlerinin adaya girişi bu dönemde olmuştur.

Her geçen gün biraz daha yurt dışına ve yabancı sermayeye boyun eğen Batista rejimi kısa sürede halk desteğini yitirmiş, gençler ve aydınlar arasında diktatörlüğü hedef alan çeşitli hareketler ortaya çıkmış, baskı rejimi gitgide dayanılmaz bir hal almaya başlamıştır.

Galeano bu döneme “şeker oligarşileri” adını vermiştir:

“Şeker oligarşisi servetlerine servet katılan bu endüstriye atılmakla Küba’nın bağımsızlığını feda etmekte ve ekonomiyi sakatlamaktaydı. En verimli toprakları yağma eden kişiler arasında soylu Avrupa kültürüne düşkün olanlar vardı. Sık sık yaptıkları Paris yolculuklarından, Etrüsk çömlekleri, Yunan amforaları, Goblen halıları, en değerli İngiliz ressamlarının tablolarıyla dönerlerdi. (…) 1959’a dek fabrika değil, şeker şatoları inşa edildi. Şeker, diktatörlükler kurdu, diktatörlükler yıktı. İşçilerin işe alınıp işten atılmasına karar verdi. Milyonlarca insanın hayatını yönetti. ”

 
Toplam blog
: 353
: 3712
Kayıt tarihi
: 28.02.07
 
 

"29 Temmuz 1980’de İstanbul’da doğdu. Celal Bayar Üniversitesi, İşletme mezunu. Şiir, deneme, öykü, ..