- Kategori
- İnançlar
Nalıncı Mimi Mehmet dede

Tam 17 yıl boyunca memuriyet görevi yaptığım Cibali sigara fabrikası yolu üzerinde, bakımsız bir türbe dikkatimi çekerdi hep. Türbenin Nalıncı Mimi Dede diye muhterem bir zata ait olduğunu ilk kez o zaman duymuştum.
Önünde bir at arabası park halinde durur, ufak tefek inşaat malzemeleri taşırdı. Yan duvarına da işportacıların üst üste yığdığı sebze ve meyve kasaları türbeye tam bir harabe görüntüsü verirdi. Her gün karşılaştığım bu manzara hiç mübalağasız her seferinde beni çok etkilerdi.
Osmanlı zamanında geçimini at nallamakla sağlayan Nalıncı Dede, her gece evine ya şarap şişeleriyle yada "namli mimli" kadınlarla gelirmiş. Nalıncı dede vefat ettiğinde cenaze hizmetlerini bizzat III. Murat Han'ın yaptığı ve ona olan saygısının bir ifadesi olarak bu gün (eski Cibali tütün fabrikası, yeni Kadir Has Üniversitesi) Haraçzade Cami arkasındaki türbeyi yaptırdığı hikaye edilir.
Evliya Çelebi Seyahatnamesi'nde Nalıncı Memi Dede’den şöyle söz eder:
Sultan III. Murat Han bir gece garip bir rüya görür. Veziriazam Siyavuş Paşa ile birlikte tebdil-i kıyafet ederek çıkarlar yola... Padişah gideceği yeri iyi bilir. Seri ve kararlı adımlarla Beyazıt’a çıkar, döner Vefa’ya. Zeyrek’ten aşağılara sallanır. Unkapanı civarlarında soluklanır. Etrafına daha bir dikkatli bakınır. İşte tam o sıra, orta yerde yatan bir ceset gözlerine batar.
“Kimdir bu?” diye sorarlar. Ahaliden biri şöyle anlatır: “Aslında iyi sanatkârdı. Azaplar Çarşısında çalışır, nalının hasını yapardı. Ancak kazandıklarını içkiye, fuhşa harcardı. Hem şişe şişe şarap taşır evine, hem de nerede namlı mimli kadın varsa takardı peşine...”
Bir nur aydınlanır alnında!..
Padişah gördüğü rüyada kendisine verilen vazifeyi yapmaya niyetlidir. Cenazeyi alırlar ve gelirler camiye. Siyavuş Paşa sağa sola koşturur kefen, tabut bulur. Padişah bakır kazanları vurur ocağa. Usulü erkanınca bir güzel yıkarlar ki naaş ayan beyan güzelleşir sanki. Bir nurdur aydınlanır alnında. Yüzü şakilere benzemez. Hem mânâlı bir tebessüm okunur dudaklarında...
Vezir sorar soruşturur, nalıncının evini bulur. Kapıyı yaşlı bir kadın açar. “Biliyor musun oğlum?” diye dertli dertli söylenir, “Bizim efendi bir âlemdi vesselâm. Akşamlara kadar nalın yapar, ama birinin elinde şarap şişesi görmesin, elindekini avucundakini verir satın alırdı. Sonra ‘Ümmet-i Muhammed içmesin’ diye getirip dökerdi helaya...
Sonra kötü yola düşmüş kadınların ücretini öder eve getirirdi. ‘Ben sizin zamanınızı satın aldım mı, aldım’ derdi. ‘Öyleyse şimdi bizim hanımı dinleyin’ der, çeker giderdi. Ben de menkıbeler anlatırdım onlara. Namazını kılmak için uzak mescitlere gider kendisi.
“Hem, padişahın işi ne?..”
Bir gün ‘Bakasın Efendi!’ dedim, ‘Sen böyle böyle yapıyorsun ama komşular kötü belleyecek. İnan cenazen kalacak ortada’. ‘Kimseye zahmetim olmasın!’ deyip mezarını kazdı bahçeye. ‘Vefat edince seni kim yıkasın, cenazeni kim kaldırsın?’ dedim.
Önce uzun uzun güldü, sonra ‘Allah büyüktür hatun’ dedi, ‘Hem padişahın işi ne?..’
İşte benim adam böyle garip biriydi, deyince gelenler kendilerini tanıttılar. Evet, bu sefer şaşkınlık sırası Nalıncı Mimi Dede’nin hanımındaydı...
*koolpa.com