Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

02 Mart '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Nasıl bir sistem istiyoruz?

Nasıl bir sistem istiyoruz?
 

Günlük gazete okumaya 1961 yılının güzünde başlamıştım. Henüz 11 yaşındaydım. Yassıada mahkemeleri sonuçlanmış, idam kararlarının tasdiki ve infazı gündemdeydi. En çok Menderes’ in asılıp asılmayacağı konuşulup tartışılıyordu etrafta.

O zamanlar televizyon yoktu. Bizim evde radyo da bulunmuyordu. Tek haber kaynağımız gazeteydi. Babamın merakını giderebilmek için her gün gazete alıp haberleri ona okumaya başladım. Hangi gazeteyi alacağım konusunda kimseden bir telkin almamıştım.

Fenerbahçe’ nin şampiyon olduğu o sene, spor haberlerini çok iyi veren Milliyet gazetesini almayı tercih etmiştim. O zamana kadar evimize gazete de alınmazdı. Ben bu ihtiyacımı, eve aldığımız sebzelerin meyvelerin konduğu kese kağıtlarını açıp okuyarak giderirdim.

Okumaya olan bu merakım dolayısıyla, Yassıada haberlerini babama aktardıktan sonra gazetenin bütün sütunlarını emercesine okuyordum. En sevdiğim yazarlar da Çetin Altan ve Hasan Pulur.

Çetin Altan’ ın yazılarında bazen o çocuk aklımla yanlışlar buluyorum. Aslında buna yanlıştan çok çelişki desem daha doğru olur. O zaman kendi kendime, demek ki benim burada anlayamadığım bir nokta var diye kendimi teselli ediyordum.

Son günlerde yaşanan ve tartışılan pek çok olaya bakıyorum da, aradan 45 sene geçtikten sonra anlıyorum ki, bu çelişkiler hepimizin hayatında hâlâ önemli bir yer tutuyor. Hep şikâyet ettiğimiz ülkemizdeki yaşam biçimi, işte bu çelişkilerin ürünü. Sizin anlayacağınız bir sistemsizlikle karşı karşıyayız.

Malûm bir hikâyedir. Hani adamın biri gazetede gördüğü bir ilan üzerine muhasebeci olarak bir şirkete iş başvurusunda bulunmuş. İşsizliğin kol gezdiği böyle bir dönemde birçok insan da iş umuduyla oraya toplanmış.

İçeride patron herkesle birebir görüşüp mülâkat yapıyor, şahıs hakkında bilgi edinmek için çeşitli sorular sorduktan sonra, son olarak bir muhasebeci için çocuk oyuncağı bile sayılmayacak bir final sorusuyla adayları uğurluyormuş: 2x2 kaç eder?

Tabi ilk giren kendisiyle dalga geçildiğinin bile farkında olmadan bu soruya 4 diye cevap vermiş. Yanlış, demiş patron, buyrun, teşekkür ederim.

Adam alı al moru mor dışarı çıktığında, bir türlü olanlara anlam veremeyerek, nasıl olur, iki kere iki dört eder dedim, adam, yanlış dedi diye ağlamaklı şekilde yakınıyormuş.

Tabii onun ardından giren tiyoyu aldı ya, meşhur soruya sıra gelince, kendinden emin bir şekilde, beş eder, deyivermiş. Patron, maalesef yanlış, buyrun çıkın, teşekkür ederim demiş ona da…

İlk giren adaya benzer bir suratla içeriden çıkan adam, şaşkınlıkla farkında olmadan, olup biteni kendi kendine konuşur gibi anlatıp duruyormuş.

Sıradaki bu fırsatı kullanıp güvenle girmiş içeri. Aynı tuzak soru ona da sorulmuş tabii. Cevap üç olmuş ve yine aynı sözlerle aday uğurlanmış.

Diğer adaylar ne diyeceklerini şaşırmışlar tabii. Yanlış cevap dendiğini bile bile içlerinden kimi 3, kimi 4, kimi 5 demeye devam etmiş ve hepsi de başarısız olmuşlar.

Sıra bizimkine gelince, diğer beylik sorulardan sonra, iki kere iki kaç eder denince, siz kaç etmesini istiyorsunuz beyefendi demiş aday… İşte aradığım adamı buldum deyip patron onu işe almış tabii…

Evet dostlar, hepimiz iyi şeyler için uğraş veriyoruz, hepimiz ülkede iyi şeyler olsun istiyoruz. Daha rahat yaşamak, daha modern giyinmek, daha çok gezip eğlenmek, daha zevkli tatil yapmak, kültürel etkinliklere daha çok zaman ayırmak, kavga etmeden, gürültüsüz patırtısız bir hayat sürmek, insan gibi yaşamak, medeni olmak istiyoruz.

Hayatın anlamı ve değeri olsun, kimse fikrinden dolayı suçlanmasın, herkes sınırları içinde özgürlüğünü tam yaşasın, kimse kimseyi rahatsız etmesin, imkânlarımız artsın, ülkemiz zenginleşsin, işsiz, yoksul kimse kalmasın, insan haklarına saygı gösterilsin, din, dil, ırk, cinsiyet farkı gözetilmesin, kimse fikrinden dolayı yargılanmasın, hayali olarak suçlanmasın, ama gerçekten suç işleyenler, toplumun huzurunu bozanlar, insanları taciz edenler, zarar verenler de adaletli bir şekilde cezasını çeksin istiyoruz.

Peki bunun aksini düşünen kim, aksini isteyen kim, niye bu istediklerimiz olmuyor da hep aksi oluyor, niye huzur ararken huzursuzluk yaratıyoruz, niye gerginlik istemezken ortalığı geriyoruz, niye demokrasiyi, cumhuriyeti, özgürlüğü hep kendi istediğimiz gibi tarif ediyoruz, niye bizim düşündüklerimiz hep doğru, başkasının düşündükleri hep yanlış?

Sistemsizlikten arkadaşlar, sistemsizlikten. İki kere ikinin dört olduğunu peşin peşin kabul etmeyişimizden. Kuralların uygulanmak için değil, çiğnenmek için konduğunu zannettiğimizden. Bize uygun her fikri doğru, bize ters düşen her şeyi yanlış kabul ettiğimizden.

Kuralı biz çiğnersek zarar etmez sandığımızdan, kendimizi boy aynasında görmeye hiç tahammül edemediğimizden, 1, 60 boyumuzu basketbol oynamaya yetecek kadar uzun, 110 kiloluk bedenimizi zarif ve atletik olarak nitelendirecek kadar zayıf kabul ettiğimizden…

Değerler bize göre nitelik değiştirmezler, biz değerlere göre ancak bir anlam ifade ederiz. Acaba bunu ne zaman öğrenebileceğiz?

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara