Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Ekim '13

 
Kategori
Güncel
 

Nasıl çıktı karanlıklar aydınlığa?

Nasıl çıktı karanlıklar aydınlığa?
 

Çankaya'dan Kızılay'a salına salına inmenin tadı buruktur… Son yüzyılı iliklerinde hissedersin. O caddelerden birinin adı da ‘Reşit Galip’ dir. Son dönemin gürültülü sürecinde çıktı karşımıza Reşit Galip adı. Daha on beş gün öncesine kadar birçoğumuz bilmezdik onun kim olduğunu…

O, şu yalan dünyadan henüz 41 yaşındayken göç etmiş bir kahramandı.

Rodos’ta doğdu. Osmanlı her cephede yok ediliyordu. İtalyanlar yağmalamaya başlamıştı Rodos’u. Ortaokulu bitirdikten sonra yanına kardeşini alıp beş metrelik bir balıkçı teknesiyle Marmaris’ e kaçtı.  

‘Büyük aşklar yolculuklarla başlar ve serüvenciler düşer bu yollara ancak… Onlar ki dünyanın son umudu soyları tükenen birer çılgındılar ama yaşarlar dünyanın dört bir yanında ölümle alay ederler sanki…’

İki kardeş, liseyi canım İzmir’de okurlar.

Reşit Galip liseden birincilikle mezun olur ve İstanbul tıbbiyeye girer.

Birinci dünya savaşı patlar. Öğrenimini yarıda bırakıp Kafkas cephesine gönüllü katılır. İlk gençlik yılları savaşların içinde rüzgar kanatlı atlılar gibi dörtnala geçer…

‘Nerde beklenirse ordaydılar, bir kez bile gecikmediler ömür boyu. Neydi…? Onları ordan oraya savurup duran şey…’

Kafkas cephesi dönüşü tıbbiyeyi tamamlar. Yine birincilikle bitirir. Hocaları bırakmak istemez yakasını. Asistan olarak kalır. Ardından Kurtuluş savaşı…

Aydın, Denizli, Isparta, Burdur, Antalya… Cepheden cepheye koşar. Girmediği köy, Kurtuluş mücadelesine katmadığı köylü kalmaz.

‘Ne altın arayıcısıydılar ne de aylak bir gezgin. Vurulup düşseler de her kuşatmada, serüvencidir onlar ölmezler asla…’

Cumhuriyet kurulur. Reşit Galip artık Ankara’da Sağlık Bakanlığında Hıfz-ı Sıhha daire başkanıdır. Kafkas cephesinde, Kurtuluş savaşında bozulmuştur sağlığı. Bozkırın soğuğu ve İsmet Paşayla bir türlü yıldızının barışmamasından dolayı Mersine sıradan bir doktor olarak tayinini ister.  Ciğerleri sürekli su toplamaktadır.

‘Ki onlar hep yalnızdırlar ve her nasılsa bulurlar heder olmanın bir yolunu. Onlar ki bu dünyada kahraman olmaya mahkumdurlar…’

Mustafa Kemal’in yolu Mersin’e düşer. Bayram yeridir Mersin, karşılama komitesi methiyeler üzerine methiyler dizer ve bir anda sözü Reşit Galip alır. Mustafa Kemal’in gözlerinin içine baka baka konuşur: ‘Muhterem Gazi, sen yalnızca bu milletin bir kahramanı değilsin. Bundan çok daha büyüksün. Sen bu milletin bir ferdisin. Senin birinci büyüklüğün bu milletin bir ferdi olmaktan iftihar etmendir.’

Herkes Mustafa kemali yüceltme yarışına girmişken onun Mustafa Kemali bu milletin bir ferdi sayması şaşkınlık yaratır. Otuz yaşındaki bu genç doktoru dikkatle hafızasına kazır Mustafa Kemal… Ankaraya döndükten sonra 1925 seçimlerinde Reşit Galib’e milletvekilliği önerisinde bulunur… Artık Meclise girmiştir Reşit Galip…

Bu aykırı genci her zaman desteklemiştir Mustafa Kemal. Halkevlerinde, Türk ocaklarında, İstiklal mahkemelerinde hatta ve hatta Serbest Fırka’nın kuruluşunda dahi çalışmış tıpkı Kurtuluş savaşında olduğu gibi devrimin her cephesinde ter dökmeye başlamıştır.

1931 yılının sonbaharında Dolmabahçe’de bir Mustafa Kemal sofrasında başlar yeni macerası. Milli Eğitim Bakanı Esat Mehmet, ‘Kız öğrencilerin kısa etek, kısa çorap, kısa kollu gömlek giymelerini uygun görmüyorum. Bir tamim yayınlayıp daha kapalı giyinmelerini isteyeceğim.’ der.

Mustafa Kemal daha söze başlamadan konuşmaya başlar Reşit Galip:

‘Yanlış düşünüyorsunuz Sayın Bakan, bu gericiliktir. Kadınlar eski durumlarında yaşayamazlar, devrimlerin en mühimi kadınlara verilen haklardır. Başka türlü batılılaşmakta olduğumuzu iddia edemeyiz.’

Ortam buz gibi olur. Gazi, bakanını zor duruma düşüren bu sert çıkıştan hoşlanmaz. ‘Uzatmayalım Beyler, kısa çorap giyip giymemek pek mühim değil. Bu konuyu sonra konuşalım.’ der.

Reşit Galip’in susmaya niyeti yoktur.

‘Af buyurun Paşam, durum devrim ve zihniyet meselesidir. Sizin huzurunuzda devrimleri zedeleyecek bir icraattan söz etmek küstahlıktır hoş görülemez.’

‘Sislenen anılar kaldı bize onlardan,  renkleri bozulup duran solgun anılar. Nasıl yazmalı ki silinip gitmesin, bulutlar gibi çekilmesin gök boşluğundan…’

Reşit Galip’in böylesine ser bir çıkış yapmasının nedenleri vardı elbette. Halkevlerinde tiyatro çalışmaları yapılıyor fakat sahneye çıkacak kadın oyuncu bulanamıyordu. Kadın öğretmenler gönüllü olarak katılmak istiyor fakat Milli Eğitim Bakanlığı onay vermiyordu.

Reşit Galip, bu kokuşmuş kafayla devlet yönetilemez diyerek iyice gerdi ortamı.

Atatürk’ün kaşları çatıldı. ‘Sözlerinizde müsehamalı ve ölçülü olunuz.’

Üstüne gitti Reşit Galip. ‘Devrimci devrimcidir! Mecliste bunca idealist, bakanlık yapabilecek yetenekte genç varken bu adamı bakan yapmak hatadır.’

Atatürk yeniden uyardı. ‘Esat Bey yeteneklidir, davamıza inanmıştır ve benim hocamdır. Beni okutmuş olması sence bir değer taşımıyor mu?’

‘Kusura bakmayın Paşam değer taşımıyor. Okuttukları içinde sizin gibi bir devrimci çıkmış ama kim bilir ne tutucular da çıkmıştır.’

Gazinin sabrı taşmak üzeredir. ‘Hocama ve bir Milli Eğitim Bakanına hakaret etmene izin veremem çocuk.’

Reşit Galip sineceği yerde alevlenir. ‘Devrimleri korumak için sizden müsaade istemiyorum. Hatayı yapan siz de olsanız sizi de eleştiririm. Mesela Rose Noir’e verdiğiniz on beş bin liralık kredi mektubu siz verdiniz diye hata olmaktan çıkmaz.’

Atatürk kendi sofrasında ilk kez bu kadar sert eleştiriliyordu.

Rose Noir, Beyoğlunda Rus karı kocanın işlettiği bir barın adıydı. Bir akşam Gazi oraya uğrar, karı- koca İş Bankasına kredi için başvurduklarını fakat bir türlü olumlu yanıt alamadıklarını anlatırlar. Bunun üzerine Gazi, İş Bankası Genel Müdürüne yardımcı olunması için bir not yazarak çifte verir. Reşit Galip’in eleştirdiği konu budur.  

Atatürk bu kez kızmaz. ‘Yoruldunuz, buyurun biraz istirahat edin.’ diyerek uygun bir dille Reşit Galip’in sofradan kalkmasını ister.

Reşit Galip, bir efsane gibi dillerde dolaşan şu cevabı verir. ‘Burası sizin değil milletin sofrasıdır.  Milletin sorunlarını görüşüyoruz. Burada oturmak sizin kadar benim de hakkımdır. ‘

Atatürk kendi fikirleriyle kendini vuran bu genç adama tebessümle bakar ve yanındakilere dönerek, öyleyse biz kalkalım der.

Sofrada yalnız kalır aykırı adam. Bir koltukta sabaha kadar kendiyle savaşır. Atatürk sabah uyandığında Reşit Galip’i sorar. Size mahcubiyetini bildirdi, yol parası olmadığı için Ankara’ya gidecek kadar borç para istedi, 25 lira vererek gönderdik derler.

Aradan tam bir yıl geçer. 1932 sonbaharında bir akşam üstü Atatürk dinlenirken radyoyu açar. Reşit Galip konuşmaktadır Ankara radyosunda. ‘ Devrimleri her yerde herkese karşı savunacağız. Gerekirse babamıza ve çocuklarımıza karşı…’

Atatürk, Milli Eğitim Bakanını ve Reşit Galip’i çağırtır. Tıpkı bir yıl öncesindeki gibi sofrada buluşurlar. Gazi, orada açıklar yeni Milli Eğitim Bakanı’nın Reşit Galip olduğunu…

Geceleri gündüze katarak çalışır Reşit Galip. Günümüz bakanlığının omurgasını oluşturur. Üniversite reformları yapılır. Daha yeni başlamışken… On üç ay sürer bakanlığı, beş sene yapabilseydi neler başarırdı kim bilir…

Zatüresi şiddetlenir… Görevi bırakmak zorunda kalır. Bir sene geçmeden de ölür…

Beş liradır kalan bütün parası...

Bir kaç sene sonra da Gazi ölecektir...

Ezanın Türkçe okunmasıyla, Andımızla, doğruculuğu, devrimciliğiyle iz bırakmıştır görünmez tarihe…

‘O serüvenlerin günlüğü tutulmadı, yazılmadı o insanların destan şiiri… Şimdi, parça parça ettirilseler de bir kargaya, fışkırır yüreklerimizden yarım kalan devrimlerin ateşi…’

Sıra İstiklal Marşında...

Açık yaraya tuz: http://www.youtube.com/watch?v=HpdD66ayfjY

 
Toplam blog
: 153
: 1481
Kayıt tarihi
: 16.09.06
 
 

Tıka basa dolu bir adam değilim. Balığı gördüysem derine inerim. Uzun süre gölgede kalamam. Okuru..