- Kategori
- Dünya
Natonun dayanılmaz ağırlığı

Ortak güvenlik mi?
4 Nisan 1949'da On Batı Avrupa ülkesi ile Amerika Birleşik Devletleri ve Kanada’nın katılımı sonucu, toplam on iki ülkenin imzaladıkları bir anlaşma ile kurulan NATO (Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü) soğuk savaş yıllarında Batı Dünyasının güvenlik örgütü olarak faaliyete geçirildi. Hem soğuk savaş yıllarının hem de günümüzün en tartışmalı örgütlerinden biri.
Sözde NATO amacını, barış düzenini, Uluslar arası güvenliği, sosyal gelişmeyi, üye ulusların özgürlüğünü, korumak olarak ifade eder. Ancak gerçekte ise “NATO” ABD’nin, kapitalist emperyalist sınıfının “silahlı savunma ve saldırı gücü” olduğunu göstermektedir.
NATO denince, sadece tek bir NATO olduğu anlaşılmamalıdır. NATO içinde deyim yerinde ise tam 6 “matruşka” NATO daha vardır. Ülkemizin en çok zarar gördüğü bu matruşka Natoların faaliyetleridir.
1950’de Türkiye NATO’ya üye olmak için başvurdu. Ancak Sovyetler Birliği korkusu ile Türkiyenin üyeliği kabul edilmedi. Ve Türkiye 1950 yılında Kore savaşına katıldı. Koreye bir Tugay ve 242nci 1 Piyade Alayı gitti. Tugay zaman içinde 4 kez değiştirildi. Savaşta 721 şehit, 175 kayıp, 2147 yaralı, 234 esir, 346 hasta verildi. Nato adına Kore savaşına katılımı sonucu, Türkiye 1952 yılında Yunanistan ile birlikte üyeliğe kabul edildi. Bundan sonra Türkiyede ABD ve NATOya ait 122 tesis kuruldu. Şimdilerde 2010da Lizbon NATO zirvesinde imzalanan antlaşma gereği NATO Füze Kalkınma Sistemi kapsamında Malatya Kürecikte faaliyete sokulan Füze Savunma Sistemi, Türkiyeyi birinci derece, İranı ise ikinci derece tehdit olarak hedefine alırken, diğer taraftan atideki Kurdistan ve İsraili füze koruması altına almıştır.
Soğuk Savaş döneminde ABD’yi Avrupa içinde tutmak, Almanyayı alaşağı etmek, SSCB’yi ise dışarıda tutmak üzerine kurulu NATO güvenlik konsepti ABD’nin AB’den de bağımsız olarak dünyanın tek hegemonik gücü haline gelmesini sağlayacak bir dönüşüme doğru gidiyor.
Türkiye’nin NATO üyeliği ile geçen elli yılı boyunca Türk siyaseti ABD güdümünden hiç bir zaman çıkamadı. Ancak Türk Ordusu tam tersi biçimde NATO içinde yer almasına rağmen kendi ulusal güvenliğini ilgilendiren pek çok konuda, bütün olumsuzluklara rağmen NATO ordusu olmadığını göstermiştir.
Türkiye tarihinin en Amerikancı isimlerinden birisi olan Turgut Özal döneminde bile Türk Ordusu Özal’a rağmen Körfez Savaşı’na girmek istememiştir. Dönemin Genel Kurmay Başkanı Necip Torumtay istifa ederek Türk Ordusu’nun ABD ile birlikte Irak’a saldırıya katılması engellenmiştir. 1974 Kıbrıs Barış Harekatı yine ABD ve NATO’nun karşı çıkışlarına rağmen yapılmıştır.
Türkiye, güya Dünya barışının korunmasına yönelik olarak 1950 yılında Kore savaşı ile başlayarak, Somali, Bosna-Hersek, Adriyatik Denizi, Arnavutluk, İran, Irak, Kuveyt, Doğu Timor, Gurcistan ve Afganistana asker göndermiştir. Türk Askeri bugün itibari ile 27 ülkede eğitim ve denetleme faaliyetlerinde bulunuyor. Ayrıca, Nato sırasıyla, Koreye, Vietnama, Kosovaya, Irağa, Afganistana, Libyaya Askeri saldırılar düzenlemiştir. Ve Türkiye, Natoda ABDden sonra en çok askere olan orduya sahip ülke.
Bugün gelinen nokta ise Türk Ordusu açısından tehlike çanlarının çalmakta olduğunu gösteriyor. NATO’yu bir ABD ve AB saldırı ve koruma ordusu olarak değil de hala bir güvenlik örgütü olarak ele alan yanlış paradigma umarım ki Türkiye NATO müdahalesine maruz kalmadan terkedilir.
NATO Antlaşması’nın en önemli maddelerinden biri beşinci maddesidir. Bu madde kısaca “Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için” anlamına gelmekte, NATO’ya üye devletlerin biri ya da bir çoğu, silahlı bir saldırıya uğradığında, bu saldırı tüm üye devletlere gerçekleştirilmiş sayılacak. Meşru müdafaa bağlamında ortaklaşa tepki verilecek. Tarihsel deneyim gösteriyor ki bu madde ABD’nin güvenliğine karşı herhangi bir silahlı saldırı işlendiğinde tartışmasız uygulanıyor. 11 Eylül sonrasında gerçekleştirilen Afganistan Operasyonu bu duruma en belirgin örnektir.
Oysa Türkiye, çok daha fazla sayıda insanını teröre kurban vermesine rağmen, Türkiye’nin teröre karşı mücadelesinde bu maddenin uygulanabilirliği akla dahi getirilmiyor. Yani öyle her zaman birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için olmuyor. Gerçi bu madde uygulansa, bu durumun Türkiye için olumlu sonuç vereceği de şüpheli. Çünkü, ABD’nin ve NATO’nun Türkiye ile istihbarat paylaşımı bile oldukça sorunlu.
Türkiye Nato nedeniyle dostlarının düşmanlığını kazanmasına rağmen, stratejik müttefiki tarafından Kuzey Irak’tan askerlerinin kafasına çuval geçirilip esir alınarak atılmakta, Kıbrıs gibi beş yüzyıllık Türk toprağından sürülmekte ve yine bu stratejik müttefikinin desteklediği bölücü terör tehdidiyle boğuşmaktadır. Kore’ye asker göndererek dahil olduğu NATO süreci Batının çıkarları uğruna Türk askerinin kanını akıtmaya dayanan bir stratejik müttefiklik aldatmacasıyla bugüne kadar gelmiştir.
Afganistanda NATO için görev için görev yapan 12 Türk Askerinin şehit olması tüm Ulusumuzu derinden sarsmış ve üzmüştür. Ülkemizin bağımsızlığı ve bütünlüğü için dağda ve şehirde şehit düşen Mehmetler, bir de ülkemizden binlerce kilometre uzakta Amerikan çıkarları için savaşması gereken coniler ölmesin diye şehit düşmektedir.
En son 12 kurban veren Ülkemizin kantarına, NATO, artık kaldıramayacağı bir yük yüklemektedir…
Nizamettin BİBER
Uzman İnşaat Mühendisi