- Kategori
- Özel Günler
Nazım Hikmet'in 49. ölüm yıldönümü...

Ben bir insan,
ben bir Türk şairi Nazım Hikmet
ben tepeden tırnağa insan
tepeden tırnağa kavga, hasret ve ümitten ibaret...
Ben hem kendimden bahseden şiirler yazmak istiyorum,
hem bir tek insana, hem milyonlara seslenen şiirler.
Hem bir tek elmadan, hem süpürülen topraktan, hem
zindandan dönen insan ruhundan, hem kitlelerin
daha güzel günler için savaşından, hem bir tek
insanın sevda kederlerinden bahseden şiirler yazmak
istiyorum, hem ölüm korkusundan, hem ölümden korkmamaktan
bahseden şiirler yazmak istiyorum.
demiş Nazım Hikmet memleketinden uzakta Moskova’da yaşarken.
O hep şiirler yazdı ve tepeden tırnağa insandı. Memleket hasretiyle yanıyordu yüreği dünya şairinin. O ideolojik kimliğinin yanı sıra bu ülkenin yakın tarihini de anlattı şiirlerinde. Davasının yanı sıra aşklarını, duygularını, özgürlüğü ve birey olmayı da anlattı şiirlerle.
Yaşamının 17 yılını hapishanelerde geçirdi Nazım Hikmet. Muhalif duruşuyla göze battı. Silahı sadece şiirleriydi. O şiirler dünyanın bütün dillerinde okundu, bilindi. Çok sevdiği ülkesi 1951 yılında vatandaşlıktan çıkardı onu çünkü o bir vatan haini idi. İlkelerinden sapmamıştı, ödün vermemişti. 2009 yılında ise tekrar iade-i itibar yapıldı.
Hapislerde sürgünlerde kavga ve hasretlerle geçen ömrü 49 yıl önce, 3 Haziran 1963 de yine Moskova’da bir kalp krizi ile son buldu. Yorulan kalbi birden bire duruverdi. Mezarı hala Moskova’dadır.
Oysa o Anadolu’ya gömülmek istiyordu. Anadolu’da her hangi bir yere. Başında bir çınar ağacı olsun yeterdi koca Nazım’a. Sırf muhalif kimliğinden dolayı vasiyeti yerine getirilmedi. Koskoca Anadolu topraklarında bir yer bulunamadı. İşte vasiyeti;
Vasiyet
Yoldaşlar, nasip olmazsa görmek o günü,
ölürsem kurtuluştan önce yani,
alıp götürün
Anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni.
Hasan beyin vurdurduğu
ırgat Osman yatsın bir yanımda
ve çavdarın dibinde toprağa çocuklayıp
kırkı çıkmadan ölen şehit Ayşe öbür yanımda.
Traktörlerle türküler geçsin altbaşından mezarlığın,
seher aydınlığında taze insan, yanık benzin kokusu,
tarlalar orta malı, kanallarda su,
ne kuraklık, ne candarma korkusu.
Biz bu türküleri elbette işitecek değiliz,
toprağın altında yatar upuzun,
çürür kara dallar gibi ölüler,
toprağın altında sağır, kör, dilsiz.
Ama bu türküleri söylemişim ben
daha onlar düzülmeden,
duymuşum yanık benzin kokusunu
traktörlerin resmi bile çizilmeden.
Benim sessiz komşulara gelince,
şehit Ayşe'yle ırgat Osman
çektiler büyük hasreti sağlıklarında
belki de farkında bile olmadan.
Yoldaşlar, ölürsem o günden önce yani,
- öyle gibi de görünüyor -
Anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni
ve de uyarına gelirse,
tepemde bir de çınar olursa
taş maş da istemez hani...
Nurlar içinde yat büyük Türk şairi. Seninle aynı ülkenin insanı olduğum için gururluyum.
Şükran Demirtaş