Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Şubat '08

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Nazım Hikmet ve aşk...

Nazım Hikmet ve aşk...
 

nazimhikmetran.com


Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,
bütün iş Tahirle Zühre olabilmekte
yani yürekte.

Meselâ bir barikatta dövüşerek
meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken
meselâ denerken damarlarında bir serumu
ölmek ayıp olur mu?

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.

Seversin dünyayı doludizgin
ama o bunun farkında değildir
ayrılmak istemezsin dünyadan
ama o senden ayrılacak
yani sen elmayı seviyorsun diye
elmanın da seni sevmesi şart mı?
Yani Tahiri Zühre sevmeseydi artık
yahut hiç sevmeseydi
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.

Vasiyetini yerine getirip ; Anadolu’da bir köy mezarlığına , ulu bir çınarın gölgesine taşıyamasak da bedenini , ondan bize sol memesinin altındaki hiç kararmayan yüreğinin diliyle yazdığı şiirleri kaldı. O büyük, coşkulu, öfkeli, cesur, gururlu, hüzünlü ama umutlu , hasret ve aşk dolu yüreği ile yazdığı şiirleri…

"... Çok şükür aşığım. Bana öyle geliyor ki bir tek insana, yüz milyonlarca insana, bir tek ağaca, bütün ormana, tek bir düşünceye, bir çok düşünceye ve fikre aşık olmadan yaşamak yaşamak değildir" diyordu ve yaşamı boyunca bir çok kez aşık oluyordu aynen söylediği gibi. Ve Türk/dünya edebiyatının en güzel aşk şiirlerini yazıyordu, sevdiği kadınların herbirine.

O mavi gözlü bir devdi.
Minnacık bir kadın sevdi.
Kadının hayali minnacık bir evdi,
bahçesinde ebruliii
hanımeli
açan bir ev.

Bir dev gibi seviyordu dev.
Ve elleri öyle büyük işler için
hazırlanmıştı ki devin,
yapamazdı yapısını,
çalamazdı kapısını
bahçesinde ebruliiii
hanımeli
açan evin.

O mavi gözlü bir devdi.
Minnacık bir kadın sevdi.
Mini minnacıktı kadın.
Rahata acıktı kadın
yoruldu devin büyük yolunda.
Ve elveda! deyip mavi gözlü deve,
girdi zengin bir cücenin kolunda
bahçesinde ebruliiii
hanımeli
açan eve.

Şimdi anlıyor ki mavi gözlü dev,
dev gibi sevgilere mezar bile olamaz :
bahçesinde ebruliiiii
hanımeli
açan ev..



”MAVİ GÖZLÜ DEV, MİNNACIK KADIN VE HANIMELLERİ “ adlı şiirini ilk büyük aşkı Nüzhet’ e yazdı.. O dönemde henüz 15 yaşında olan Nüzhet ile Tanin'de yazan gazeteci Muhittin Birgen sayesinde tanıştı Nazım. Nüzhet Kastamonu'dan Tiflis'e gittikten sonra da onun peşinden gitti. O sıralar Moskova Üniversitesi'nde okuyan Nazım Hikmet, kadınlar arasında popülerdi. Ama Nüzhet'in de oraya gelişiyle birlikte ilgisini tamamen Nüzhet'e yönelti. 1921 yılında evlendiler. Genç kadının İttihatçı olan yakın bir akrabası Nazım'ı politik görüşleri nedeniyle pek sevmiyordu. Nüzhet'e sürekli mektuplar yazıp evine geri dönmesini istiyordu. Sonunda Nüzhet 'mavi gözlü deve' ayak uyduramayıp Türkiye'ye geri döndü. Bir profesörle evlendi. Muhtemelen şiir de Nüzhet'in gidişinden sonra yazılmış olmalıydı.

Nazım Hikmet, Nüzhet'in ardından Türkiye'ye döndü. Ama daha sonra yeniden Moskova'ya gitti. İkinci evliliğini METLA Tiyatrosu'nda tanıştığı Lena Yurçenko adlı bir kadınla yaptı. Gerçek adı Ludmilla Yurçenko olan Lena diş hekimiydi. Nazım 1928'de Türkiye'ye dönerken Lena'yı da getirmek istedi ama vize alamadı.

Ne güzel şey hatırlamak seni:
ölüm ve zafer haberleri içinden,
hapiste
ve yaşım kırkı geçmiş iken...

Ne güzel şey hatırlamak seni:
bir mavi kumaşın üstünde unutulmuş olan elin
ve saçlarında
vakur yumuşaklığı canımın içi İstanbul toprağının...
İçimde ikinci bir insan gibidir
seni sevmek saadeti...
Parmakların ucunda kalan kokusu sarduya yaprağının,
güneşli bir rahatlık
ve etin daveti:
kıpkızıl çizgilerle bölünmüş
sıcak koyu bir karanlık...


"Ne güzel şey hatırlamak seni, yazmak sana dair" diyordu Nazım Piraye'ye. En çok onun için yazdı. Gülü , bahçeyi, deryayı, dağları ama en çok da Piraye'yi düşünüp hasretini çekti , mapus damlarında bez dokuyup , ayna dökerken hatta. Ve onu hayata bağlayan en çok Piraye oldu, 13 yıllık esaret günlerinde...


Nazım ve Piraye


KARIMA MEKTUP

33 - 11 - 11
Bursa
Hapisane

Bir tanem!
Son mektubunda :
"Başım sızlıyor
yüreğim sersem!"
diyorsun.
"Seni asarlarsa
seni kaybedersem;"
diyorsun;
"yaşıyamam!"
Yaşarsın karıcığım,
kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgârda;
yaşarsın, kalbimin kızıl saçlı bacısı
en fazla bir yıl sürer
yirminci asırlılarda
ölüm acısı.
Ölüm
bir ipte sallanan bir ölü.
Bu ölüme bir türlü
razı olmuyor gönlüm.
Fakat
emin ol ki sevgili;
zavallı bir çingenenin
kıllı, siyah bir örümceğe benzeyen eli
geçirecekse eğer
ipi boğazıma,
mavi gözlerimde korkuyu görmek için
boşuna bakacaklar
Nâzıma!

Ben,
alacakaranlığında son sabahımın
dostlarımı ve seni göreceğim,
ve yalnız
yarı kalmış bir şarkının acısını
toprağa götüreceğim...
Karım benim!
İyi yürekli,
altın renkli,
gözleri baldan tatlı arım benim;
ne diye yazdım sana
istendiğini idamımın,
daha dâva ilk adımında
ve bir şalgam gibi koparmıyorlar
kellesini adamın.
Haydi bunlara boş ver.
Bunlar uzak bir ihtimal.
Paran varsa eğer
bana fanile bir don al,
tuttu bacağımın siyatik ağrısı.
Ve unutma ki
daima iyi şeyler düşünmeli
bir mahpusun karısı.



Nazım Hikmet'in en güzel aşk şiirlerini yazdığı, en uzun süre evli kaldığı kadın Piraye idi. Nazım ile Piraye genç kadın eşinden henüz boşandığı sırada tanıştılar.

Sanat eleştirmeni Vedat Örfi ile 16 yaşındayken evlenen Piraye'nin iki çocuğu vardı. Bunlardan biri eleştirmen Memet Fuat Bengü. Nazım, Piraye'yi çok sevdi. Ancak evlilik yaşamlarının 13 yılı boyunca Nazım cezaevindeydi. Sevdiği kadınlar içinde en çok Piraye için aşk şiirleri yazan, en çok Piraye için hasret çeken Nazım Hikmet henüz cezaevinden çıkmadan Münevver' e aşık oldu. Ve 1951 yılında Nazım ile Piraye'nin evliliği sona erdi. Piraye 44 yıl boyunca başka kimse ile evlenmedi.



"Günler gitgide kısalıyor, yağmurlar başlamak üzere"


Nazım ve Münevver


Yapraklara dallara, yeşillere, allara,
nice nice yıllara gülüm, nice nice yıllara.
Yaprak dala, al yeşile yaraşır,
gayrı bundan böyle vermem seni ellere...

Dizeleriyle sesleniyordu Nazım Piraye'den sonraki eşi ise Münevver' e bir doğum gününde. Münevver , Nazımın aynı zamanda dayısının kızı ve ressam Nurullah Berk'in eşi idi, Bursa Cezaevi günleri zamanı. Münevver, kızı Renan'ı bırakmak istemediği için Nazım'ın aşkına karşılık vermeye çekindi önceleri. Nazım'ın afla cezaevinden çıkmasından sonra evlendiler. Nazım Hikmet'in tek çocuğu Mehmet Nazım, Münevver'den doğdu. Ancak şair, oğlu henüz 3 aylıkken kaçtı. 1961'de Münevver İtalyan yazar Joyce Lussu'nun yardımıyla Varşova'ya Nazım'ı görmeye gitti. Ama Nazım o sırada Vera ile evliydi. Münevver ve Nazım'ın oğlu Mehmet Nazım, ressam ve Fransa'da yaşıyor.


Galina hem doktoruydu, hem sevgilisi

Nazım, Türkiye'den kaçtıktan sonra doktor Galina Grigoryevna Kolesnikova ile evlendi. Galina, Nazım'ın hem sevgilisi hem de doktoruydu. Nazım'ın hiç şiir yazmadığı tek kadındı Galina.

Saçları saman sarısı kirpikleri maviydi Vera’nın . Ve Nazım’ın “ her günü mis gibi dünya kokan bir kavun dilimiydi " Vera ile .

Nazım ve son eşi /son aşkı Vera

VERA 'YA..

iri iri damlalarıyla yağmur üzüm salkımıydı doğum gününde
senin
şaşkın ve sırılsıklam durdum önünde senin
altın kubbeli bir ağaçtın
denizin ortasında
ilk ergenlik düşümden geliyorum sana
bu şehrin bana verdiği en tatlı yemiş en akıllı söz en insan sokaksın
günlük güneşlik rüzgârım benim
saçları saman sarısı kirpikleri mavi karım benim
Mayıs1962, Moskova

Nazım Hikmet son eşi Vera Tulyakova 1956'da, genç kadın henüz 24 yaşındayken tanıştı. Dört yıl sonra evlendiler. Nazım ölünceye kadar Vera ile evli kaldı. Opera sanatçısı Semiha Berksoy, yazar Suat Derviş ve dönemin bir başka genç yazarı Cahit Uçuk da Nazım Hikmet'in gönlünü kaptırdığı kadınlar oldu.

Koskoca bir dünya ozanının aşk hayatını irdelemek, sorgusunu yapmak bizim gibi ortalama akıl ve duygu insanlarına tabii ki düşmez. Gerekmez de zaten. Sanatçılar uçta yaşadıkları, duygularına set çekmedikleri için farklıdırlar , çarkın dişlileri dışındadırlar zaten. O büyük ozan , ışığını görebilenleri sonsuza dek "kainatın denizlerinde " gezdirmeye devam edecek dizeleri ile...

“Bir ayrılış hikayesi “ şiirini kim için yazmıştı Nazım Hikmet, bilmiyorum . Ama " sevda yüzünden çıldırasıya yaşamayı, aşkın birlikte öğrenmek , çoğalmak, özgürleşebilmek olduğunu hatta sevda yüzünden ölmeyi , ayrılırken dahi " Tahir " olabilmeyi anlatıyordu ve benim en sevdiğim, hep sevdiğimdi…

Bir ayrılış hikayesi

Erkek kadına dedi ki:
-Seni seviyorum, ama nasıl,
avuçlarımda camdan bir şey gibi kalbimi sıkıp
parmaklarımı kanatarak
kırasıya
çıldırasıya…
Erkek kadına dedi ki:
-Seni seviyorum,
ama nasıl,
kilometrelerle derin, kilometrelerle dümdüz,
yüzde yüz, yüzde bin beş yüz,
yüzde hudutsuz kere yüz…
Kadın erkeğe dedi ki:
-Baktım
dudağımla, yüreğimle, kafamla;
severek, korkarak, eğilerek,
dudağına, yüreğine, kafana.
Şimdi ne söylüyorsam
karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana..
Ve ben artık
biliyorum:
Toprağın -
yüzü güneşli bir ana gibi -
en son en güzel çocuğunu emzirdiğini..
Fakat neyleyim
saçlarım dolanmış
ölmekte olan parmaklarına
başımı kurtarmam kabil
değil!
Sen
yürümelisin,
yeni doğan çocuğun
gözlerine bakarak..
Sen
yürümelisin,
beni bırakarak…
Kadın sustu.
SARILDILAR
Bir kitap düştü yere…
Kapandı bir pencere…
AYRILDILAR…

NAZIM HİKMET




Dünya şairi Nâzım Hikmet, ilk kez sergilenen kişisel eşyaları, özel belgeleri ve elyazmalarıyla, Yapı Kredi Kültür Merkezi Sermet Çifter Salonunda memleketinin insanlarıyla buluşuyor nihayet. " Şehrime ulaşamadan bitirirken yolumu.../Nazım ve Vera, Moskova'dan İstanbul'a " başlıklı sergi, 19 Ocak – 22 Mart tarihleri arasında açık kalacak .

Kaynak:*http://www.nazimhikmetran.com/
* http://dosyalar.hurriyet.com.tr/nazimhikmet/ozel.asp

 
Toplam blog
: 171
: 2319
Kayıt tarihi
: 15.02.07
 
 

Düşünen, üreten, kendine, insana, çağına sorumlu, tavırlı, taraflı , çağdaş ve yüzü aydınlığa dön..