Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Eylül '10

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Ne diyebilirim ki!

Ne diyebilirim ki!
 

KIRIK BİR KALP


Hayat benim için saatin yelkovanının akrebini kovalamadığı ve yaprakların dallarına tutunamayıp yere düştüğü bir sonbahar akşamında bitmişti…

Bana söylenen sen ve feleğin bir araya gelip bana kazık attığınızdı. Ben ise inanmamıştım bu söylenenlere. Benim can-ı cananım bunu bana yapmaz demiştim. Ama işin gerçeği ölüm meleğinin seni benden aldığıydı. O an isyan ettim ölüm meleğine. Arkasından çok yalvardım seni bana versin diye… Ölüm meleği ise oralı bile olmadı benim halime… Bende; hani beraber iplik iplik yağan yağmurları izlediğimiz pencere var ya orda hep yolunu gözledim belki bir gün gelirsen diye… Lakin sen hiç gelmedin… Bu da yetmezmiş gibi ölüm meleğiyle haber yolladın gelmeyeceğim diye… O an pas tutmuş kırık bir hançer saplandı yüreğime… Ve o an hayat artık benim için durmuştu, saatin yelkovanı akrebini bırakmış tek başına ilerliyordu… Gökyüzü ise ağlıyordu benim için… Ağlayan damlalar ise beni hayattan daha çok soğutmamak için düşmek istemiyordu üzerime üzerime… Güneş ise içtenliğiyle beni ısıtıp yolumu aydınlatmaya çalışıyordu gülümseye gülümseye. Lakin hiçbir şey eskisi gibi olmadı… Artık ben olabildiğince sessiz, olabildiğince mutsuz, olabildiğince çaresizdim. Sensiz hayat ise artık bana tat vermiyordu… Sen ise ardına bakmadan beni bu ellerde ellere emanet ettin gittin. Sana NE DİYEBİLİRİM Kİ!


Sen gittikten sonra günümü aydınlatan güneş’te küstü bana. Artık eskisi gibi parlak ve pürüzsüz bakmıyor bana… Güneş bana olabildiğince kızgın, olabildiğince hırçın, olabildiğince merhametsiz davranıyor… Gecelerde ise “ay” karanlığımı aydınlatmıyor… Artık gecelerim olabildiğince karanlık, olabildiğince soğuk ve olabildiğince puslu geçiyor… Yıldızlar ise görünmek istemiyorlar bana. Ne kutup yıldızı, ne akrep ne de bir başkası… Yıldızlar artık bana olabildiğince uzak, olabildiğince mat ve olabildiğince bitap şekilde görünüyorlar bana…

Artık ne güneş, ne ay, ne de yıldızlar bana bir anlam ifade ediyor. Sensiz hayat ise artık bana tat vermiyor… Sen ise ardına bakmadan beni bu ellerde ellere emanet ettin gittin. Sana NE DİYEBİLİRİM Kİ!

Hani senle yürüdüğümüz şu şen şakrak cadde ve sokaklar var ya… Sen gittikten sonra artık olabildiğince loş, olabildiğince girdaplı ve olabildiğince soğuk geliyor bana…

Yürüdüğümüz yollar üstüme üstüme geliyor, kaldırım taşları ise mezarımı oluşturacak mezar taşları gibi dizilmişler… Ne caddeler, ne sokaklar ne de yollar tat vermiyor artık bana… Sen ise ardına bakmadan beni bu ellerde ellere emanet ettin gittin. Sana NE DİYEBİLİRİM Kİ!

Sen gittikten sonra sevinçlerimi; soğuk bir kış gecesinde rüzgâr alıp götürdü

Hüzünlerimi ise şehirlerarası terminallerinde ben bıraktım otogar emanetçisine…

Hayallerimi ise gökyüzündeki uçan martılar aldı götürdü.

Ne sevinç, ne hüzün ve ne de hayaldi benimki sen apaçık gerçektin benim için… Sen ise kaderime terk ettin beni ve beni bu ellerde ellere emanet ettin gittin. Sana NE DİYEBİLİRİM Kİ!

Sen gittikten sonra ardından beyaz güvercin gönderdim sana; beyaz kanatlarında mutluluk, yüreğinde sadakat ve sevgi

Gagasında ise hayat öpücüğü… Biliyorum ben seni görmesem de sen beni bir yerde izliyorsundur ve aynı sözcükler dökülüyor ağzımızdan… Lakin sözcükler ağzımızda düğümleniyor acımtırak sesler çıkarıyoruz artık. Sözcükler bile seni benden uzaklaştırmak istedi. Lakin ben seni hiç bırakamadım, sen ise ardına bakmadan beni bu ellerde ellere emanet ettin gittin. Sana NE DİYEBİLİRİM Kİ!

 
Toplam blog
: 9
: 513
Kayıt tarihi
: 10.09.10
 
 

Pamukkale Üniversitesinde felsefe üzerine Yüksek Lisans eğitimi almaktayım. Artık felsefe, edebiy..