- Kategori
- Siyaset
Ne fark eder, kim haklıysa?

Devlet işlerini; düzenleme, yürütme sanatını icra edenler, siyasetin sanatçıları; aktörleri, aktrisleri!
Yapacaklarını yaptılar ve mevsimi olmadığı halde, bir çuval inciri, berbat ettiler, yine, yeniden...
Siyasi olmayanlar da, yapmamaları gereken şeyi yapmaya devam ettiler; -on yıllar boyu yaptıkları gibi- siyaseti...
Kılıçlar çekildi, belli ki artık girmeyecekler kınlarına, neyse ki her dönemde, her an yakılmak üzere bulunabilen bir ürün; kına, muhtelif aktarlarda!
Tekler üzerinden yapılan, bir spor müsabakasından öteye gidemiyor devlet işleri, servisi daha sert atıyor, sıra kendine gelen, yendiği aynı zamanda kendi, farkına varmıyor...
Ünlü bir deyişe göndermeyle, mağlup bu yolda galip!
Atanlar iki, Türkiye sıfır.
Kimin umrunda.
Tayyipçiler haklı!
Bir dahaki seçimde 62 ile gelirlermiş!
Bağımsız seçilirmiş, siyasi yasak gelirse!
Bir adım geriye atmayız diyor, Erdoğan!
Durmak yok, yola devam!
Laikler haklı!
Daha kararlılar artık, bu ampulü söndürmeye!
Sürekli aydınlık için, birazcık karanlık!
Ah bir de Atatürk sağ olsaydı!
Bir nasreddin hoca fıkrası gibi, herkes haklı!
Peki, kaç karanlık daha kaldırabilir, seksen küsur yıllık bir cumhuriyet, kaç sivil darbe, asgari; kaç askeri darbe, "adam" edebilir, bu ülke insanlarını?
“Ah Atatürk sağ olsaydı” diyenler, Atatürk sağ olsaydı, kaçınızı sağ bırakırdı, siyaset sahnesinde, hiç düşündünüz mü?
Ne zaman tahammül edebileceğiz, kendimizden farklı olanlara, birinin açıklarını yakalamanın - ya da kapalılıklarını- bizim işimiz olmadığını, hiçbir işimize yaramayacağını, ne vakit öğrenebileceğiz?
Ne engel olabilecek, aldığımız oyların bünyemizde he-man hissi yaratmasına.
Orjinalleri kafamıza yıkılmadan yıkabilecek miyiz; kafamızdaki şekilciler Cumhuriyetini, şekilciler İslamiyetini?
Şimdi, iki direksiyonlu bir ülke; Türkiye.
Anlaşılan kimse frene basmayacak, direksiyonu başka yöne çevirmeyecek!
İki tarafın da haklı gerekçeleri var, bu göreli soğuk, görmeyeli oldukça ısınmış, savaş için, herkes karşındakini suçlayacak, ne yapıyorlarsa bu ülke için yapacaklar; yazarlar, savcılar, başkanlar, başbakanlar...
İki tarafın da zerre kadar farkı yok gözümde, iki tarafın da farkı yok özünde.
Ve bu mantaliteyle, her fırsatta sesimizi duyurmak istediğimiz Avrupa, sesimizi eurovizyondan eurovizyona duymaya devam edecek, yine Sertap söyleyecek:
Ne fark eder, kim haklıysa!
Ümit BUGET/ Mart 2008