Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Şubat '08

 
Kategori
Haber
 

Ne kadar dini algı, o kadar eğitim...

Ne kadar dini algı, o kadar eğitim...
 

Liseye giderken din dersinden kalmanın okuldan atılma nedeni olmasından dolayı eğitim hakkı engellenen öğrencilerin varlığından kimse haberdar değilken eğitimde özgürlük adına dini inancın baş örtülmesini zorunlu kıldığı yorumuyla türban takarak eğitim görmek isteyenlerin mağduriyetini gidermek adına anayasal düzenlemeye gidilebilmekte.

Evet, din dersinden kalmak okuldan atılma nedeni. Bu olay yaşanmış mı? Evet yaşanmış. Nerede yaşanmış? Ankara’nın göbeğinde.

“İlköğretimde erkek öğrenciye 18 YTL kız öğrenciye 22 YTL, lisede ise erkek öğrenciye 28 YTL kız öğrenciye 39 YTL veriyoruz. Bunu da babaya değil anneye veriyoruz” haydi kızlar okula derken, zorunlu eğitimin on iki yıla çıkarılması hedeflenirken, sokaklardan uzak eğitim ve öğretim çatısı altında tutulması gereken ve kendi isteği ile liseye giden bir başka kız öğrenci Hz. Muhammed’in doğum tarihini, eüzu besmelenin ve birkaç Arapça kavramın (Türkçe ibadet sanki benimseniyormuşcasına) Türkçesinin de aralarında bulunduğu bazı soruları bilemedi diye din dersinden kalıyor.

Ankara’nın göbeğinde liseye giderken, dört dersten kalan ve sadece üç derse girme hakkı olduğu için aralarında tarih ve din dersinin de olduğu üç dersten sınava giren ve diğer dersini vermesine rağmen sınava girme hakkının olmadığı dersle beraber aralarında tarih ve din dersinin de bulunduğu üç dersten kalan kız öğrenci okuldan atılabiliyor (*).

Toplum içindeki farklılıklara bakmaksızın, sayısal etkin siyasi iradenin kendince dini yorumuyla anayasal düzenleme ile de pekiştirilerek görsel belirgin ayıraç olarak – inanç gereği olarak düşünse bile kim ne derse desin simgeleşerek kullanılan türban için dini yorumlardan hareketle- yapılmak istenen değişiklik gelenek, görenek ve Anadolu usulü bağlama şeklindeki söylemler ile aslında yasalaşma sürecinde iptal edilmesin veya başka gelişmelere dayanak oluşturmasın diyerek sorunsuz yumuşak geçiş çabaları izlenimleri yaratmaktadır.

Sn Burhan kuzu 367 tartışmaları sırasında, kanunun vurgusunu anlamak için o dönemde kanunla ilgili tartışmaların ve konuşma metinlerinin önemli ve kayda değer olduğunu belirtmişti. Şu anda bırakın meclisi yada halkı bütün dünya değişikliğin hangi temelde yapıldığını tartışıyor.

Dolayısıyla şu anda anayasada yapılmak istenen değişiklikle ilgili dini yorumlardan yola çıkılarak, din referans alınarak - anayasanın 176. maddesine göre anayasa metnine dahil olan “laiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının, devlet işlerine ve politikaya karıştırılamayacağı” ifadesi anayasanın başlangıç ilkesinde mevcut iken- neredeyse Nur suresin 31 ve Ahzab Suresinin 59. ayetleri yasal dayanak olarak gösterilircesine yapılacak olan değişiklik toplum tarafından baş örtüsünün zorunlu olduğu şeklinde algılanmasına neden olacaktır.

Bu değişiklik yasalaştıktan sonra, 42. maddedeki eğitim hakkının kanunla sınırlanabileceği hükmünün istenirse tekrar değiştirilebilecek bir güvence olarak tutulduğunu iddia eden Sn. Kuzu, neredeyse ibadetin bir parçasıymış gibi algılanan bu düzenlemeden sonra Tevbe Suresinin 12. Ayetinden hareketle ve yine Tevbe suresinin 5. ve 111. ayetleri ile Nisa suresinin 89- 91. ayetlerinin uygulanmak istenmesi karşısında ne diyebilecektir.

***

14 Kasım 2006 da Milliyet gazetesinde ki eğitimle ilgili bir habere, yayında görünmeyen yorumumdan (**) anlaşılacağı üzere gerek sınıflarda kendisini ayrıştıracak şekilde kıyafet giymek, gerekse din dersine girmeyerek ayrışmak yerine daha önce aralarında Milliyet Gazetesi yazarı Semih İdiz’in de bulunduğu köşe yazarlarının belirttiği çerçeve içinde din dersinin anlatılması, birbirinin farklılıklarını tanıyarak kabullenmesi ve kaynaşması açısından toplumun yaranına gelişmeler olacaktır.

İlk ve orta öğretimde derse girmeyerek ayrışarak ya da yüksek öğretimde belli bir inancın kıyafeti olduğu iddiası ile ayrışarak ya da Feshane gibi yerel yönetim denetiminde düzenlenen etkiliklerde sahne üzerinde ki palyaço ve şovmenin küçük çocuklarla sıradan eğlence ile başlayıp, nerede ne zaman karşılaşılacağı belli olmayan din dersi sınavına dönüşmesine Fesane şenliklerinin bitimine birkaç gün kala tanık olduğum ve yaklaşık olarak aşağıdaki gibi gerçekleşen diyalog da oldukça düşündürücüdür.

Palyaço bilmeceler soruyor bilenlere muhallebi benzeri bir hediye veriyor.

……………..

Palyaço:Süt ne renk…

Çocuklar: Beyaz..

Palyaço: Peynir ne renk..

Çocuklar: Beyaz…

Palyaço: İnek ne içer.

Bir yetişkinin herkesin her zaman yaşayabileceği aceleciliğin verdiği heyecanla “saman” diyerek tebessümlere neden olmasına rağmen çocuklardan biri “su” diyerek hediyesini alıyor.

Buraya kadar herkes eğleniyor.

..........
Palyaço: Amentü’yü bilen var mı?

…………

Palyaço: Sübhaneke’yi bilen var mı?

………..

Palyaço: Kim dört tane dua biliyor?

……..

Yetişkin biri: Üç Kulhu bir Elham

Palyaço: Yazıklar olsun!… “üç Kulhu bir Elham!”

…….

Palyaço yılmıyor ve sorularına devam ediyor. Bu sefer Peygamber’in üç adını bilenleri arıyor…..

Ya da

Bir devlet hastanesinde muayene sırası beklerken kapı açılıyor ve bir başka hasta içeri girerken üç saniye bile sürmeyen süre içinde kapı aralığından doktor görününce yanımda sıra bekleyen hasta doktorun iyi birine benzediği kanısına vararak yaşadığı rahatlamayı hissettirince, sebebinin doktorla arasında ki bıyık benzerliğinden başka bir şey olamayacağı hissi de bende uyandı.

Ya da

Televizyonlara çıkan doçent titrine sahip “din uzmanları” oruç tutanlara orucun amacını açıklamayı bir kenara bırakıp, oruç tutmayanlara yemek yerken yanınızda bulunanlardan izin alın diyerek oruç tutmayanların yapması gerekenleri sıralarken, bir din bilir lokantalarda cam kenarına oturmayın diyebilmekte. Bu durumda sokakta ki insanların da büyük oranda ramazanda lokantalar kapansın demesinden daha doğal ne olabilir ki?

Buna karşılık özgürlükçü! grubun imzacılarından Prof. Eser Karakaş bunlardan haberdar değilmişçesine “bugün ben türban özgürlüğünü savunuyorum, yarın ramazanda benim rakı içmeme karışırlarsa o zaman bununda karşısında olurum” diyebilmekte.

Keşke iktidar uğruna bu duruma gelinmeseydi?

Belki de anahtar Cumhurbaşkanı Gül’ün sözlerinde! Fakat; Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi “çocuğun annesi gibi davranacağız” diyen Sn. Gül’ün hangi davranışının bu anlama geldiğini ben henüz göremedim.

(*) 2006-2007 öğretim yılında ugulanan sınıf geçme yönetmeliğine göre; sınıf tekrarı yaparken kaç dersten kalırsa kalsın sadece üç dersten sınava girme hakkı olan öğrenci eğer ders sayısını en az ikiye indirebilirse sınıfını geçebiliyor. Yok eğer üç ya da daha fazla dersten kalırsa okuldan atılıyor.

(**) “Din kültürü ve ahlak bilgisi dersi sözlü ve yazılı sınavdan muaf tutulmalı, derste uygulama yaptırılmamalı içeriği genelleştirilmeli, öğretmenin ders anlatması ve öğrencilerle sohbet şeklinde yapılmalıdır.

Meslek lisesi haricindeki okullarda genel yetenek, inanç ve ahlaka dayalı dersler tamamen not değerlendirmesinden arındırılmalı bu dersler için seviye tespit sınavları yapılmamalıdır.

3.sınıfa kadar not değerlendirmesi yapılmamalı.

4.sınıftan itibaren ise merkezi sınav yapılmalı”

 
Toplam blog
: 22
: 550
Kayıt tarihi
: 01.07.06
 
 

1968 doğumluyum. Elektrik mühendisiyim. İnsanın kendisini anlatmasının zor olduğu, bununla beraber y..