- Kategori
- Siyaset
Ne olacak bu CHP'nin hali...
C.H.P PES Mİ ETMELİ?
CHP lideri Sayın Deniz Baykal öyle bir laf etti ki, ülke olarak yaşadığımız tüm sıkıntıların kaynağını, daha doğrusu nedenini ayan beyan ortaya koydu. Yani tam anlamıyla zihniyetini belli etti.
Partisinin adında “halk” geçen bir siyasi lider nasıl böyle bir laf eder anlamak mümkün değil… CHP lideri Sayın Deniz Baykal’ın aşağıda yer vereceğim sözlerini okuyunca (belki de) sizler de çok şaşıracaksınız.
Bu sözler ya bir şuuraltı yansıması olmalı, ya da meramını anlatmaya çalışırken maksadını aşan laflar olmamalı. Aksini düşünmek hem demokrasimiz, hem de Türk siyasi hayatında en uzun süre kalıp da halen etkili pozisyonda bulunan bir politikacımız adına oldukça üzüntü verici ifadeler…
Geniş halk kesimlerinin içinde bulunduğu sosyal durumun aşağılanması gibi bir anlam çıkarılabilecek bu sözler, CHP’nin genel tutumuyla birebir örtüşüyor aslında. En azından görüntü böyle...
Deniz Baykal cumartesi günü CHP İstanbul İl Kongresi’nde bir konuşma yaptı. Baykal’ın burada sarf ettiği bazı cümleleri okuduğumda gözlerime inanmakta zorlansam da, konuşmanın tam metnini görünce tereddüdüm kalmadı.
Şöyle diyor Sayın Baykal;
"Demokrasi karnı tok, sırtı pek, başı dik insanların rejimidir.
Karnı aç, namerde muhtaç, boynu eğik insanlarla demokrasiyi yapmaya yönelirseniz güçlüklerle karşılaşırsınız.”
Seçmenin nerede ise yüzde 60’ının yoksulluk sınırının altında olduğu bir ülkede demokrasinin nasıl tarif edildiğine bakar mısınız?
Gelin bir daha okuyalım; "Demokrasi karnı tok, sırtı pek, başı dik insanların rejimidir. Karnı aç, namerde muhtaç, boynu eğik insanlarla demokrasiyi yapmaya yönelirseniz güçlüklerle karşılaşırsınız.” Halk partisinin lideri, bu rejim halka bırakılamayacak kadar kıymetlidir demeye getiriyor.
Madem durum budur; Bu mantığa göre, toplumun gelir seviyesi yükselinceye kadar rejimi ya bir müddet askıya alalım, ya da oy verme hakkını belli gelir seviyesinde olanlara, yani sadece zenginlere tanıyalım. Yani karnı tok, sırtı pek olanlara…
Nitekim GENAR Araştırma şirketi tarafından “Türk Solu” üzerine yapılan araştırma, CHP’ye 22 Temmuz seçimlerinde oy veren seçmenlerin büyük bölümünün toplumun orta ve üst gelir gruplarında yoğunlaştığını gösterdi. Demek Sayın Baykal işin farkında ki, CHP zaten bir partiden çok kulüp haline geldi. O kadar ki, TÜSİAD’la CHP’nin bazı konulardaki söylem birliği, TÜSİAD Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ’ın kimi zaman CHP Kadın Kolları Başkanı gibi algılanmasına yol açıyor.
Bakın bugünlerde Türkiye, yüksek öğrenime devam etmek isteyen başörtülü öğrencilerin önündeki kılık kıyafet engelini kaldıracak hukuki düzenlemeleri tartışıyor. CHP’nin bu düzenlemeye olan karşıtlığının temelinde de, Baykal’ın yukarıda sarf ettiği sözlerin kodları gizli aslında. Yani, demokrasiyi ve sistemin nimetlerinden yararlanmayı imtiyazlı belli zümrenin tasarrufunda görme anlayışı.
Sayın Abdullah Gül’ün eşinin başörtüsü yüzünden Çankaya’ya çıkamayacağının iddia edildiği cumhurbaşkanı seçim sürecinde, “İnsanlık tarihinin en büyük yalanları” başlıklı bir yazı kaleme almıştık. O günlerde başörtüsüne dayalı bu karşıtlığın nedenlerini sorgularken şunları yazmışız;
“Geleneksel kıyafeti içindeki gariban Anadolu insanını köşk ve yalılarında uşak olarak, başı kapalı kadınları şirketlerinde hizmetçi ve çaycı olarak kullanmaya alışkın olanlar, bir gün başı örtülü genç bir kızın, “ben falanca üniversiteyi bitirdim ve burada çalışmaya hak kazandım” diye kapıdan içeriye girmesi karşısında, bazı çevreler gözlerine inanmakta zorlandılar ve “şimdi bu da nereden çıktı” sorusunu sormaya başladılar. Kişisel kanaatime göre temel sorun budur.”
Yeni düzenlemede başın nasıl bağlanması gerektiğiyle ilgili tartışmalara bakıyorum da (haliyle bu kadarına da şükür diyoruz tabi…) Anadolu kadınının baş bağlama şekli diye örnek gösterdikleri tarz, kırdan kente yeni göçmüş bayanların ya da gündelikçi kadınların baş bağlama şekli olarak kaldı şimdilerde… Yani örtünmenin de zaman ve zemine göre estetik değişim gösterebileceğini, yüzyıllar boyunca insanların aynı renk ve tarzda örtünmek zorunda olmadıklarını anlayamıyorlar. Anadolu kadınını bıraktıkları yerde duruyor sanıyorlar.
Başörtülü bayan söz konusu olunca görmeyi arzu ettikleri insan figürü ezik büzük, özgüvensiz, başkalarına uşaklık ve hizmetçilik etmeye teşne bir profil istiyorlar karşılarında. Hapsedici, indirgeyici ve ötekileştirici anlayış zihinlerine mıhlanmış sanki. Koca adamları ekranlarda izlerken, rejimin güvencesini çene altındaki fiyonkta görme sığlıklarına gülüp geçiyorum. Bu ülke yükselecekse elbirliğiyle yükselecek hâlbuki.
Hem partinizin adında “halk” geçecek, hem de başörtüsü konusunda yapılacak bir düzenleme ile geniş halk kesimlerinin kız evlatlarının yüksek öğrenim hakkından mahrum bırakılmaması söz konusu olunca şiddetle muhalefet edeceksiniz. Bu ne yaman çelişkidir.
Yasalar eğer milletlerin önünü açan ve toplumun barış içinde yaşamasını sağlayan ortak mutabakat metinleri ise, herkesin her ne şart altında olursa olsun yüksek öğrenim hakkından mahrum bırakılmamasını savunmak öncelikle adında “halk” geçen bir partiye yakışırdı.
Sayın Baykal bir hafta içinde 2 ayrı bir konuşmasında, cumhuriyetin ilk yıllarındaki düzenlemelerin toplumsal taleplerle değil, tepeden inme yöntemlerle gerçekleştirildiğini ısrarla savundu. Buna itirazımız var. Atatürk’ün yaptığı inkılâplardan nerede ise hiçbiri “bu da nereden çıktı” denilecek türde tepeden inme konular değildi. Belki uygulamaya geçirilmesi zor oldu, bazıları tepki gördü ama her biri o günün toplumunda uzun süredir tartışılan konulardı. Pek çok okuyucumuz, mesela alfabenin değiştirilmesinin ta Lale devrine kadar uzanan bir tartışma sürecine dayandığını belki de ilk defa duyacaktır. Toplum birçok konuda zaten o noktaya gelmişti, Atatürk işin adını koydu.
O dönemde “İslam terakkiye (kalkınmaya) manidir, dinimiz Hıristiyanlık olsun” diye Meclis’te önerge verenler, ya da nesli kestirme yoldan batılılaştırmak için kadınlarımız için Avrupa’dan damızlık erkek getirilmesini önerenler gökten zembille inmediler. O günkü toplumun birer parçasıydılar.
Son olarak şunun altını çizmek lazım… Her ne amaçla olursa olsun eğer MHP’nin başörtüsünün yüksek öğrenimde sorun olmaktan çıkarılması yönündeki desteği olmasaydı, AK Parti Meclis’te 500 milletvekili ile temsil ediliyor olsaydı bile sorunun çözümü bu kadar rahat olmazdı. Bu desteği görmezden gelmek hakkaniyete uymaz. Sayın Devlet Bahçeli dün MHP Grubunda tarihi bir konuşma yaptı. Özellikle konuşmanın ilk bölümünü okumanızı öneririm. Kendisini tebrik de ettim.
Bu arada Meclis dışındaki partilerin sessizliği de bir garip. Siyasetin bir aktörü değil, seyircisiymiş gibi olan biteni izlemekle yetiniyorlar. Lehte aleyhte konu hakkında kim ne söylemek istiyorsa şimdi söylemelidir. Konuşması gerekenler konuşmayınca susması gerekenler tellal kesiliyorlar.
2007 yılı sonunda CHP Parti Meclisi’ne sunulan 285 sayfalık MYK raporu dikkatle okudum. Raporu hazırlayanlar toplumu yeterince okuyamadıklarını bir kez daha göstermiş oldular.
Sayın Baykal’ı kişisel olarak severim. Fakat nasıl olur da halkla temas kurmaya bu kadar yatkın bir kişinin gücünü halktan almayan, milletten kopuk çevrelerin sözcülüğüne soyunmuş olmasını bir türlü anlayamamışımdır.
Sayın Baykal’a da yazık oluyor, bu tartışmalarla ülkeye de…