Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Nisan '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Ne zaman sevişeceğiz?

Çocukluk dönemlerimden kalma Aspirin şapkasını takıp çıktım kapıya, gelenin kim olduğunu biliyordum zaten.

‘Çok komik olmuşsun, bunu sokakta da takıyor musun’ dedi.

Şapkayı elime alıp bir uşak selamı verdim ona- her nasıl bir şeyse. Keyfim yerindeydi herhalde.

‘Hayır Aşkım, toplum henüz buna hazır değil’

‘Ya hazırsa?’

‘O zaman biz toplumun hazır olmadığı başka şeyler buluruz, merak etme’ dedim.

Evet keyfim yerindeydi.

Bir kapı önü diyaloğu için bunlar fena sayılmazdı.

Yasemin’i beklerken adı sanı pek bilinmeyen bir köpeköldüren şarabına pek de hak etmediği bir muamele yapmıştım masayı hazırlarken.

Üzerinde markası, muhteviyatı ve hep birlikte eğlenen orta yaşlı süslü kadınlarla erkeklerin bulunduğu bir masanın resmi bulunan kağıdı söküp şarabın üzerine Petruş, altına da parantez içinde ‘taklitlerinden sakınınız’ yazmıştım.

Tamam o kadar da komik bir şey değildi ama bu küçük animasyonun onu güldürmek için hazırlanması Yasemin’in hoşuna gidecekti.

‘Ben de Polonya votkası getirmiştim’

‘Anlaşılan pek iyi niyetlerle gelmemişsin buraya’

...

İçkiyle sokaklarda, sahillerde, kayalıklarda tanıştığım için rakıcı bir adam olamadım, böyle yazınca biraz ürkütücü de dursa ben şarapçıyım. Karşıdakinin ağzının kokusundan bile hangi şarabı içtiğini anlayabilirim ama bu maalesef işsiz kaldığım zaman şarap tadıcısı olarak da çalışabileceğim anlamına gelmiyor çünkü benim uzmanlık alanımdaki şarapların fiyatı bugün itibariyle bir sigara parasını geçmez.

...

Biraz önce kafamda olan Aspirin şapkasıyla, Yasemin’in içeri girdiğinde saçlarında olan yeşil tokası, sabah dakikalarca arayıp sonra da evin en alakasız köşelerinde bulunca ‘bunlar buraya nasıl gelmiş’ diye şaşıracağımız yerlere doğru yolculuklarına başlamışlardı şimdiden.

‘Ne düşünüyorsun?’

‘ (ne zaman sevişeceğiz?..) şeyi düşünüyorum... Hani bu eski Türk filmlerinde sokak satıcıları olur ya’

‘Eee’

‘Mesela çiçek satan güzelce bir kadın olur ‘sevenler sevilenler için çiçeklerim var, lütfen almaz mıydınız’ gibisinden seslenir insanlara, keza mısır satan birisi de ‘bu mısırlar cana can katar, buyurunuz efendim taze mısırlarım var’ diye büyük bir nezaketle mısır satmaya çalışır’

‘Bu poğaçaları annem yaptı sorunsalı!’

‘Evet evet, benzer şeylere hikayelerde, romanlarda da rastlamak mümkün, sen gerçek hayatta böyle bağıran bir sokak satıcısı gördün mü yahu? bazen semt pazarlarından geçerken hep o filmdeki bir leydi edasıyla çiçek satan kör kız aklıma geliyor, keşke şimdiki satıcılar da onun gibi olsa’

“Aman canım düşündüğün şeye bak, her şey filmlerdeki gibi olmak zorunda değil ki. Hem ona bakarsan babamın seni işyerine çağırıp ‘Kızımdan vazgeçmek için kaç para istiyorsun?’ diye sorması gerekiyor...’

‘Ya o değil de; bir gece eve geldiğim zaman kapının önünde terkedilmiş vaziyette ve yardıma muhtaç Hale Soygazi ile karşılaşma ihtimalim olsa ne güzel olurdu’

“oha.. Havanı alırsın... Peki babam sana gerçekten ‘kızımdan vazgeçmek için kaç para istiyorsun?’ diye sorsa ne yapardın’

‘Şarap, sigara parası alıp çıkardım herhalde, fazlası ayıp olur’

‘Bravo! Çok duyarlısın’

...

Sadece benim gibi lanetlilerin başına gelebilecek aptalca bir tesadüf sonrası Yasemin’in babası ile bir nezaket tanışması yapmaya mecbur olmuştuk. Adamın haline üzülmüştüm doğrusu. Aslında benden teneşirlere gelmemi isteyecek kadar nefret ettiği her halinden belliydi ama kızını üzmek istemediği için zavallı adam yüzüme gülümseyip durdu. (Yasemin’in babası özel hastanede dişlerine porselen kaplatıp sonra da gazetelere boy boy ‘falanca doktora, filanca hemşireye teşekkür ederim’ diye ilanlar veren bir adamdır)

Bana sorduğu ilk sorulardan birisi ‘sigortan var mı?’ şeklinde bir klasikten ibaretti, ‘var efendim ağabeyim esnaftır, muhasebecisi birkaç yıldır benim primlerimi yatırıyor’ diye rastgele bir yalan atıverdim.

Cevap hoşuna gitti ama inandığını sanmıyorum.

...

O yaz mahalli bir gazeteye ‘gitar dersleri verilir’ diye bir ilan vermiştim. Altı yedi tane lise öğrencisinin dışında Yasemin de yaz boyunca benden gitar dersleri almaya gelen öğrencilerimden birisiydi. Kursun yüzü pek az gülen ve en yeteneksiz öğrencisi Yasemin’e gitar çalmasını bir türlü öğretemedim ama birbirimizle konuşurken ortaya çıkan o uyum bize zaten ‘bırakın gitar dersini falan, siz direkt sevgili olun’ der gibiydi. Yasemin ilk zamanlar içinden gelen bu sese biraz direniyor gibi göründüyse de herhalde ‘hiç olmazsa konuşuyoruz’ diyerek benim sevgilim olmaya karar veriverdi günün birinde. O gün bugündür biz iki çirkin kurbağa olarak gökteki kuğulara özenmeyi bıraktık, birbirimizi seviyormuş gibi yapıp kendi kendimizi kıymete bindiriyoruz.

...

Vereceği cevabı bile bile ‘şarapla votkayı karıştırmasan iyi olurdu’ dedim. ‘Bana bir şey olmaz’ dedi.

Bazı hafta sonu akşamları bunu kasten yapıyor çünkü evde hafiften demlenip sonrasında kalabalık ortamlara girdiğimiz zaman başında hastabakıcı gibi dikilmemi ve kendisine normalden daha fazla ilgi göstermemi ancak bu sayede sağlayabildiğini düşünüyor. Bana da gittiğimiz yerlerde sarhoş bir hatunun başında dikilip “iyi misin aşkım? öldün mü bi tanem? geberdin mi sevgilim? gibi şefkat sorularından başka kuracak cümle kalmıyor bu sayede.

Özgüvenimin çooook yüksek, telefon defterimin ‘Murtaza bey, Bekir abi, Abdi’ gibi isimlerle dolu olmadığı o ilk gençlik günlerini elbette ki bu şekilde geçirmek istemiyorum.

...

‘Oki ben dışarı çıkmayacağım, başım ağrıyor’

‘Vücudun susuz kaldı tabii, neyse aşkım sen uzan ben örterim üstünü’

Ertesi gün öğle saatlerine kadar gözlerini açamayacağı rüyasız bir geceye doğru sızıp kaldı Yasemin. O uyurken ben bayram çocuğu gibi giyinip habersizce bana oki yerine; Okan diye hitap edilen bir iki sokak arasına doğru yola koyuldum.

O akşam evden çıktıktan sonra Kaleiçi’nin dar yollarında peyderpey yürürken gitarcı Okan’ı, Yasemin’i ve onun babasını kapsayan bir izdüşümün varlığını zihnimde iyiden iyiye hissetmeye başlamıştım ve o akşam bu ilişki sayesinde üzerime binen bütün kıymetlerden kurtulmaya karar verdim.

Çünkü ben artık bitmesi gereken bu ilişkideki ‘boş bırakılan kızın vardığı çalgıcı’ rolünden yeteri kadar sıkılmıştım.

...

Bizim tayfalar bakkal Yaşar’ın dükkanının pencere pervazlarına plastik bardakları dayamışlar sırıtarak façama bakıyorlardı. Son zamanlarda muhabbetlerinin manşeti bendim demek ki.

Toşir o gür sesiyle on metre öteden bağırmaya başladı beni görünce.

‘Ulan iç güveysi emekçisi! zengin karıyı buldun evden çıkmaz oldun be’

‘Yok be oğlum, hem ben bırakacağım o hatunu’

‘Yine terkedilmiş olmayasın?’

‘Değil be oğlum bizi adam yerine koymuyorlar ki...’

Konuşmak ve sabaha kadar İzmir şarabı içmek için ılık bir geceydi.

Okan Ünver

 
Toplam blog
: 104
: 489
Kayıt tarihi
: 06.03.08
 
 

1978 doğumlu Antalyalı bir müzisyenim, devamını ben de bilmiyorum..