Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Aralık '12

 
Kategori
Futbol
 

Ne zaman şu futbolu hakemlerle oynamamayı öğreneceğiz!

Ne zaman şu futbolu hakemlerle oynamamayı öğreneceğiz!
 

Onbir kişiden  kurulu iki takım vardır, bir de bunların aralarında “Hakem” denen bir varlık ve futbol, belirlenen kurallara göre , hakemin gözetiminde belli bir topu, iki kaleden birine sokma oyunudur. İşin futbolun kabacası…

Yani açıkçası Hakem Efendi işin parçasıdır. Her iki taraf da belli bir kişinin hakemliğini , yani onun tarafsızlığını, iyiliğini bilerek, kabul ederek  oyuna başlarlar. Ama ne yazık ki çoğu kez oyunu bu şekilde bitirmezler.

Her şeyden önce bir takımın taraftarları ,  oyun başladıktan belli bir süre sonra , bir hatayı bahane ederek, Hakem’in anasına avradına sövmeye başlarlar. Bu bir süre sonra  bu koro haline dönüşür. Hakeme ya oyunu tatil etmek, yada bu küfürleri sineye çekmek kalır. Yani görmemezlikten gelir. Hay Allah!

Bazı Hakeme iltifatlar yalnız bir taraftan değil de , her iki taraftan da gelmeye başlar ki,  bu takdirde işler daha da firaklı olmuş demektir.  Düşün ki hakem olmuşsun, bütün seyirci sana küfrediyor. Yoo… Önce bir taraf küfür ediyor; sonra öteki taraf… Ne yaparsınız… “Ben de sizin..!” deyip susar mısınız?

Bazen işler bu kadarla da bitmez, bu kez futbolcular hakemle oynamaya başlarlar. Hakemin her kararından sonra futbolcuların üçü beşi hakeme doğru koşup, ona iyi sözler söylemeye başlarlar? Tabii bu durumda , hakemin önce sarı, sonra kırmızı kartları çalışmaya başlar…

Ama işin daha da firaklısı işin içine bizzat seyircilerin katılmasıdır. Üç beş seyirci sahaya atlayarak , hakemi dövmeye ve yapabilirlerse öldürmeye yeltenirler. Çünkü hakem öyle kötüdür. Öldürülmeyi hak ediyordur. Fakat çoğu kez Orta Hakem’e kadar uzanamadıkları için genellikle , yan hakemlerden birini tepelemekle yetinirler. Şimdi anlıyor musunuz, niye yan hakemlerin elinde kalın sopalı flamalar vardır. Gerektiğinde iş görsün , diye. Gerektiğinde hakemlerimiz kendilerini kahramanca savunurlar ve her türlü hücumu kıvrak bir çalımla uzaklaştırabilirler fakat ne yazık ki Meireles’in  yaptığı gibi  bir el hareketinden kaçınamazlar.

Çeşitli hücum biçimlerine karşı hakemlerin ne gibi savunma araçları vardır : Üç türlü…

1.Sarı ve ve kırmızı kartları.
Sarı kart o kadar etkili görünmese de , kırmızı kart gören oyuncu tıpış tıpış sahanın kenarına doğru yürür ki, orada da takımını on kişi bıraktığı için Teknik Direktöründen bir ton küfür işitir. Ama adam, oh gider, sımsıcak banyosunu yapar… Oradan da çeker gider (artık iki hafta kafası rahattır) Reina mı olur, yoksa deniz kıyısında kızların bol olduğu başka bir yer mi bulur. Resmi tatilini başlatır.

Ben olsam böyle futbolcuları tek ayak üzerinde iki hafta, sahanın köşesinde ayakta durdururdum. Ama neye yarar..?

2. İkinci savunma aracı da , “Ben de senin …”  içten feryatlarıdır. Sarı formalı oyuncu, anana mı küfretti, o an hiçbir şey yapamıyorsan, “içinden ben de senin…” diye geçirmek en etkili karşı koyma biçimidir. Bu niyaz derhal karşı tarafın anasına ulaşır… Ama ne alakası var. Yapan başka, alan başka… Bu işte aslında açıkça, bir haksızlık var. Allah anaların yardımcısı olsun…

3. Diğer yandan, hakemlerin en önemli yaptırımları. Maçtan sonra verdikleri raporlardır. Mesela , maç esnasında siz hakemin suratına bakarak , “Senin anan güzel mi?” diye bir laf ettiniz; hakem de bunu yanlış anladı ve raporuna, “Filan oyuncu , 52.dak da benim anama küfretti…”  diye bir rapor döşenirse. Yandı gitti keten helva… En aşağı iki hafta  “hak mahrumiyeti..” cezası alırsın ki. Teknik Direktörünün, sana söyliyeceği lafları itin önüne atsan, onlar doyar…

Niye futbolu hakemlerle veya onların güzel anneleriyle oynuyoruz ki… Önümüzde güzel bir meşin top var. Ona daha hızlı vursak ya… Daha hızlı koşsak ya… Paslarımız ve kaleye çektiğimiz şutlar daha isabetli olsa ya… O zaman sana hakemler hiçbir şey yapamazlar bir de üstelik; maçtan sonra sana şapkalarını çıkarırlar.

Bana bakın, akıllı olun, maçın başında  hakeme ters bakan takımın oyuncunun ve de seyircisinin  zaten kafadan bir puanı silinmiştir. Benden size nasihat. Hakemle tersleşeceğinize , çaktırmadan küfür edeceğinize (her nasılsa onlar her zaman işitirler..!) Hakeme şirin görünmeye çalışın. Anasının hatırını sorun! Yok vazgeçtim… Siz en iyisi hiçbir şey sormayın, çünkü nasıl soracağınızı bilemezsiniz. Onun için bir çuval inciri berbat etmeyin.

Biliniz ki , hakemler nazik varlıklardır. Bir küserlerse, bir daha kolay kolay sizin maçınıza çıkmazlar. Bunu da bilin.

Neyse. Büyükler nasihat eder. Küçükler dinler mi? Hele o, TV , radyo spikerleri, sunucuları maçtan sonra bir masanın çevresine oturup, yüz bin kere belli bir pozisyonu seyirciye sunup, “Şimdi şu pozisyonda penaltı vermenin alemi var mıydı?” diye sorarlar ki, asıl milleti kudurtan takım da bunlardır. Asıl küfürü hak edenler de… Neyse şimdi beni kötü kötü söylettirmeyin…

Hakemler nazik varlıklardır… Nazik… Artık anlayın.

 
Toplam blog
: 2579
: 848
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Mesleğim eğitimcilik… Şimdi artık emekli bir vatandaşım… biraz şairlik, biraz hayalcilik, biraz s..