- Kategori
- Dil Eğitimi
Neden konuşamıyoruz ?

Duygu ve düşüncelerimizi ifade etmek, karşımızdakilerle iletişim kurmak, sorulanları yanıtlamak için elbette konuşmak gerekir. Bu ister ana dilde olsun ister yabancı dilde, hiç fark etmez. 1 yaşındaki bebeklerin doğru ya da yanlış “tek kelimelik” konuşmalarına, jest ve mimiklerini de katarak dertlerini anlatabilmelerini örnek almalısınız yabancı dilde konuşmaya başlamak için.
Yabancı dil bilginiz varsa, “Gramer bilgim yok!” “Konuşmaktan korkuyorum.” “Zaten kelime dağarcığım da az.” şeklinde düşünüyorsanız, okulda veya kursta öğrendiğiniz yabancı dili konuşamamanızın birçok nedeni vardır. Konuşmak için gramer ön plânda değildir. Dil bilgisi bir anahtar gibidir.
Gramer- dil bilgisi - bilmemek, yabancı dili konuşmamak için bir sebep değildir. Öyle olsaydı okul öncesi çağa gelene kadar hiç kimse - gramer bilmediği için - ana dilini de konuşamazdı. Gazino ve barlarda çalışan – kursa bile gidememiş garsonların - İngilizce konuşmalarına tanık olmuşsunuzdur. İşlerini görecek kadar – kendi düzeylerinde – beden dilini de kullanarak konuşurlar yabancı dili. Neden ? Anlaşmak bir zorunluluktur onlar için.
Gramer bilgisi olmadan da yabancı dil öğrenilebileceğini özel bir ilköğretim 3. sınıfına giden torunumla İngilizce konuştuğum zaman daha iyi anladım. Yıllar öncesinde, Anadolu liselerinin hazırlık sınıflarında 6 aylık öğrenimleri sonucu, günlük İngilizce’yi konuşmaya başlayan öğrencilerimizin, “Ben İngilizce biliyorum” diyebilmeleri de “ kendilerine güvenmeleri” sonucuydu.
Öğrendiğinizi düşünüyorsanız, yabancı dili neden konuşamıyorsunuz ? Yabancı dili konuşurken kendinize güveniniz yoksa, “anlaşılmazsam” diye çekinirseniz, az pratik yapıyorsanız, elbette konuşamazsınız.
Çözüm: Karşılaştığınız yabancılarla “kaşını-gözünü yara yara”da olsa konuşmaya başlamaktır. Öğrenciyseniz sınıfta söz alın. Yanlış yapmaktan korktuğunuz için pratik yapmaya çekiniyorsanız, bir süre karşınızda birisi varmış gibi düşünerek, kendi kendinize evde konuşmayı tekrar tekrar deneyiniz. Kendinize güven gelir.
Yabancı dilinizi, o dilin konuşulduğu ülkede pratik yaparak ilerletmeniz en iyi yoldur. Bu olanağız yoksa, o zaman öğrendiğiniz dilde görsel ve işitsel dökümanlar kullanabilirsiniz. Seviyenize uygun metinler – hikaye kitapları, gazete, dergi, vb.yayınlar okuyunuz. İlk anlarda – anlamasanız bile- kulağınızın yabancı dildeki seslere alışması için, yabancı radyoları dinleyip, televizyonlardaki filmleri izleyiniz. Evinizde DVD veya CD’lerle ilerletmeye çalışınız. Duyarak da kelime dağarcığınız zamanla artacaktır. Konuşmak için, o dilde düşünerek cümlelerinizi kurmaya çalışmalısınız. Gözleri görmeyen ve İngilizceyi çok iyi konuşan bir arkadaşımın İngilizceyi “BBC World” radyosunun yayınlarından öğrendiğine tanık oldum.
Bu arada ana dilimizi de iletişim kurarak güçlendirmemiz, yabancı dili daha kolayca öğrenmemizi sağlar. Kişilerle konuşmak için de onların ilgi alanlarını tesbit edip “ortak konular” bulunuz. Ve bu konular üzerinde – karşınızdakini sıkmadan – “genel kültür bilgilerinizle” iletişim kurmaya gayret ediniz. İletişim kurmada, soru sorması çok iyi bilirseniz, size sorulan soruları da kolayca yanıtlayabilirsiniz.
Çoğu zaman yabancı dil öğretmenleri - farkında olmadan – öğrencilerinden öğrettiklerini hemen almak isterler. Oysa dil öğrenme zaman alır. Sabır gerekir. Sınıfta başlangıçta öğrencilerin – sözünü kesmeden – akıcı konuşmaları sağlanır. Zamanı gelince de dil bilgisi kuralları verilmeye başlanır.
Öğretmen sınıfta öğretirken, kendisi öğrencilerinin yerine koymalı, kendisinin de o anda bilmediği bir yabancı dili ilk defa öğreniyormuş gibi öğrencilerine karşı sabırla davranması gerektiğini bilmelidir. Yani öğrencilerini konuyu öğrenmeye zorlamamalıdır. Asla korkutmamalıdır.
Öğretmen derslerinde teknolojiyi de kullanarak dersini ilginç ve yararlı hale getirmesini ve öğrenilenleri günlük yaşama uygulamasını bilmelidir. Yıllardır kullanılan –tebeşir ve karatahta- yöntemini bırakmalıdır. Öğrencilerine yabancı dili öğrenmeleri için “hedefler “ belirlemelidir. Konuşmalarında onlara cesaret vermelidir.
Öğrencilerime okul dışında, yabancı dili kullanmaları konusunda, “yabancı dilde yazışmaları için mektup arkadaşları” bulmuş ve severek yazışmalarını sağlamıştım. Bunun yerine günümüzde internet ortamında mektuplaşma – yazışarak iletişim kurma- yapılabilmektedir. Dil öğretiminde 4 beceri (dinleme, anlama, konuşma, yazma) sırasıyla uygun metod, yöntem ve tekniklerle – yineliyorum- sevdirerek öğretilmelidir.
“Hello ! Bonjour ! Hallo ! Ciao !”işte başlangıç kelimeleriniz.
“Hello, welcome! What can I do for you? –“ Merhaba, hoş geldiniz ! Sizin için ne yapabilirim?” Ya da “May I help you ? – Size yardım edebilir miyim ?”
1959 yılında 12 yaşında bir Ortaokul öğrencisi iken, okul dışı zamanlarda ve özellikle yaz aylarında Aydın şehir merkezinde bulunan Turizm ve Danışma Bürosunda karşılaştığım İngilizce bilen turistlere – gülümseyerek- sorduğum ilk sorulardı yukarıdaki cümleler. Ücret almadan lise son sınıfa kadar çalışmıştık orada 3 arkadaş turistler için. Diğer ikisi Almanca ve Fransızcalarını geliştiriyorlardı.
Bizim için çok özel bir dershaneydi orası. Üstelik parasızdı. Ders kavramı da yoktu. Hem severek turistlere yardımcı olurken, hem de yabancı dilimizi de pratik yaparak ilerletmeye çalışıyorduk. Hatalarımızı gülümseyerek-hoşgörüyle- düzeltenler de olmuştu. Değişik uluslardan yabancılarla karşılaşmak ve konuşmak, söylenenleri kolayca anlamak için gereken kulak eğitimimizi de sağlamıştı. Farkında olmadan bol bol tekrarlamıştık öğrendiklerimizi. Kelime dağarcığımızda epey artmıştı.
Her şeyden önemlisi “ kendimize güven” gelmişti.
“Bir yabancı dili öğrenmenin en iyi yolu, ana dilin konuşulmadığı bir yerde, yalnızca o dili bilen kişilerle bir arada olmak ve iletişim kurmaktır.”
Kuşadası ve Didim gibi turistik yerlerdeki lokantalarda çalışan garsonların –işleri gereği para kazanmak için-yabancı dili – gramer hataları da olsa - konuşmak, turistlerle anlaşmak zorunda olduklarına tanık olmuşsunuzdur.
Onların yabancı dili kolayca öğrenmelerinin sırrı, günlük konuşmaları – bolca pratik yaparak – tekrarlamalarıdır.
Okullarımızda ise, sınıfta “hata yaparsam”, ”öğretmen kızarsa”, “arkadaşlarım gülerse” korkusu olduğundan, öğrenilen yabancı dilde pratik yapma çok zordur. Bu durumda yapılması gereken, görsel ve işitsel yayın araçlarından, tv. filmleri, radyo yayınları, bilgisayar, video CD ve ses kasetlerinden yararlanarak, pratik yapmaya çalışmaktır. Tabii, hata yapmanın doğal olduğunu önceden kabullenmek gerekir. “Ben bunu yaparım” sloganınız olmalıdır.
“Hata yapa yapa doğrusunun öğrenileceğini bilmelisiniz.”
“Yapamam demeyin, yapan sizden üstün değildir.”
Özellikle sevgili öğrencilere tatilde pratik yaparak konuşmalarını önerir, mutlu günler dilerim.
Saygılarımla.
Ali İhsan ÖZÇAKIR
MEB. Bakanlık Başmüfettişi (E)
e-mail: aliihsanozcakir@hotmail.com