Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Ağustos '11

 
Kategori
Güncel
 

Eski Ramazanlar. Yeni Bayramlar.

Eski Ramazanlar. Yeni Bayramlar.
 

Bayram Bahşişi ne güzeldir.


1953 -1954 yıllarında Ramazan ayındaki çocukluk anılarımdan birkaçını sizlerle paylaşmak istiyorum. Evimiz, Aydın’ın eski mahallelerinden Cuma Mahallesinde, zemin katta idi. Yaşamını nakliyecilik yaparak kazanan ve 5 çocuklu bir kamyon şoförünün en büyük çocuğuydum. “Ev kira, boğaz satın” dedikleri bir ortamdaydık. Sokağımızda Ramazan’ın gelişi, bir hafta, 10 gün önceden belli olurdu. Nasıl mı? Boş arsalarda tahtadan yapılmış “hamur tekne”lerinde güle oynaya yoğurulan hamurun, “yastıgaç” denilen 50 x 100 cm.lik düz ekmek tahtalarının üzerinde açılan incecik yufkaların, odun ateşinde kızmış saclarda pişirilmesiyle o güzelim koku sokaklara yayılır ve pişirilen “ramazan yufkaları” dolapların üzerine istif edilerek konunca, o zaman anlardık ki, “Ramazan” yaklaştı. Kutsallığının yanında, bizim için çok büyük bir yaşam değişikliği idi eski Ramazanlar. Günümüzde Ramazan’ın gelişini sadece TV. reklamlarından öğreniyor çocuklarımız ne yazık ki. 

Ramazan’a bir hafta kala camilerde de faaliyet başlardı. Halılar yıkanır, camilerin her tarafı süpürülür, temizlenirdi. “Mahyalar” asılırdı büyük merkez camilerinde. 55 yıl öncesinde, iftar vakti yaklaşırken, o zamanlar buzdolabı pahalı ve lüks bir gereç olduğu için varlıklı kişilerin evlerinde bulunduğundan, su testileri elimizde “Soğukkuyu” dan sıraya girerek eve soğuk içme suyu getirme yarışına girerdik. Su doldururken itiş-kakış arasında kırılan testilerin hesabını da iftar sonrasında verirdik. Dedem rahmetli sıcak yaz gününde soğuğa yakın “haşlama su” yapmak için, içerisinde buz koyma yeri olan su “küp”ü kullanırdı. Çok da güzel olurdu içmesi kokulu “Karacasu”bardaklarıyla. 

Ramazan oyunlarımızın başında geleni “İftar topu”ndan birkaç saat öncesinde, 3-5 kişilik rakip gruplarla, sabırla sıralayarak, caminin kubbesine benzer şekilde bir yapı oluşturur, beklerdik. Kiminki daha büyük diye. İftar topu atıldığında, birlikte zevkle yıkardık onca vakit uğraştığımız eserimizi. Akşam ezanının okunmasıyla bir sessizlik çökerdi sokaklara. Bizler fırında sıraya girerek aldığımız “Ramazan pidesi”ni evde ısırırken, omuzunda yoğurt kaplarını taşıdığı “terazisi” ile yoğurtçular geçerdi “Kaymaaak yoğurtçu” diye bağırarak. Şimdi nasıl acaba? “Lokanta ve kebapçıların önünde otopark bulunmuyor.” diyorlar. 

Şimdi de belki aynıdır. Eskiden yaşlılarımız –Allah kabul etsin- “sevabı çok olsun” diye değişik camilere “Teravih” namazına giderken, gençler de TV yayınları, laptop, iphone ve benzeri elektronik aletler olmadığı için ya ödevlerini yaparlar ya da birlikte kahvehanelerde oyunlar oynarlar, “bozalarını” içerek, eve dönerlerdi. 

Çocukken çoğu kez merak ve korkuyla beklerdik “Ramazan davulcusu”nun kapımıza gelip, maniler okumasını. Bahşişini alınca daha da kuvvetli vururdu tokmağını sanki gecenin karanlığında. Uykulu gözlerle sahura kaldırılırdık. Tam gün olmasa da “tekne orucu” dediğimiz dayanabildiğin kadar, yarım gün oruç tutmaya çalışırdık. Büyüklerimiz fazla ısrar etmezdi. “Sen öğrencisin. Derslerin var. Oruç tutma istersen” derlerdi. Ama “Arefe günü” büyüklerimizden “kurtlar-kuşların bile oruç tuttuğunu “duyunca, büyük bir gayretle oruç tutar, iftarda da büyüklerimizden “aferin”leri alınca, çok mutlu olurduk. Şimdi nasıl dersiniz ? 

Eski Bayramlarda Bayram namazı dönüşünde evlerinin önlerini süpüren yaşlıları hiç unutamam. Sokaklar pırıl pırıl olurdu. Daha yakın zamana kadar çöpçülerin bayram bahşişi topladığını da görmüşsünüzdür. Ramazan davulcusunun bir sırığın en üstünde Türk Bayrağı ve altında da verilen mendil, havlu, eşarp ve benzeri hediyelerle, ev ev bahşiş almak için dolaşırlardı. 

Ailece birlikte yapılan kahvaltıdan sonra, “bayram ziyaretleri” başlardı. Sülalede büyüklük sırasına göre, ilk gün ana-babalar, birinci derece akrabalar ziyaret edilir, daha sonraki günlerde de onların ziyaretleri için küçükler (!) evde beklerdik. Birlikte gözlerin konuştuğu, her kafadan bir sesin çıktığı, mutluluk dolu, dargınların barıştığı saatler geçirilirdi. Tabii arife günü yapılan “mezarlık ziyaretleri”nin manevi değeri de çok üstündü. Bunlar zamanla unutulacak mı dersiniz? 

Eskiden “Bayram Kartları” atardık dostlarımıza. Saklardık onları yıllarca. Şimdi anılarda kaldı. Oysa günümüzde, “Yeni Bayramlarda” internet sitelerinden alınmış, kalıplaşmış, herkesin gönderdiği, bıktırıcı “hazır bayram mesajları” ile, “twitter” ya da “facebook” da yapılan toplu kutlamalar, ve e-mailler, bayram ziyaretlerinin yerine geçer mi hiç ? Bu mudur mutluluğu ve sevinci paylaşmak özel günlerde ? 

Öyle sanıyorum ki, bazı yerlere Ramazan değil, sadece Bayramı geliyor. Sağlık yönünden sakıncalı durumlarda, oruç konusunda zaten dinimiz neler yapılacağını belirlemiştir. Herkes istediğini yapmak da serbesttir. Saygı duyarım. Ancak, şimdilerde bayram yaklaşırken birçok aile, büyük –küçük, özellikle büyük şehirlerimizde, sanırım bayramda evde misafir ağırlamak ve akrabalarını ziyaret etmek yerine, önceden plânlayarak tatil yerlerine gitmektedirler. Oysa bayramlar, birlik ve beraberliğin daha çok perçinleştirildiği, ziyaretlerin yapıldığı, insanların kaynaştıkları “özel günler” dir. 

Bayramda giyeceğimiz yeni giysi ve ayakkabılarımız başucumuzda, nasıl da beklerdik sabırsızlıkla bayram sabahını. Gece kalkar bakardık yerinde duruyor mu diye. Çocuklarımızın da bunları yaşamasını sağlamalıyız. İki oğlumla kıldığımız “bayram namazları” benim için en mutlu olduğum anlardır. Çocuklarımız için, geçmişle - gelecek arasında “köprü” olmasını bilmeliyiz. Onları da bayram ziyaretlerine alıştırmalıyız. 

Çocukluğumuzda el öperek büyüklerimizden toplama yarışına girdiğimiz ve bizi çok mutlu eden “bayram bahşişleri”ni bitirmek için, rengarenk giysiler içindeki arkadaşlarımızla meydanlarda kurulan “dönme dolaplara” gider, eğlenir, paramız artarsa “mantar tabancaları” ve “renkli macun”lar alırdık. Bizlere ikram edilen “kalbura bastı” ve “baklavaları” da unutamazdık. Hey gidi günler ! Bu görüntüleri Anadolu’nun birçok küçük şehirlerinde ve köylerde sanırım hala görmek mümkündür. Günümüzde kişiler, bayramlarını AVM (Alış veriş Merkezleri)nde, dolaşarak geçirmeyi, sinemaya gitmeyi, tercih etmektedirler. Şehir merkezlerinde halk için düzenlenen “Ramazan Eğlenceleri” de kanımca o tadı vermiyor. Belki de eski bayramların özlemi içinde yazdım bu satırları. 

Son yıllardaki bayramlarda, kapımızı çalan hiç tanımadığımız 3-5 kişilik gruplar halinde gelen çocuklara eşim şeker ve çikolata ikram edince yüzlerindeki hoşnutsuzluğu gidermek için “bayram harçlığı” verdiğimde, sevinçle ayrılmaları bana hep çocukluğumdaki eski bayramlardaki mutluluğumu anımsatmıştır. 

Mutluluğu da sadece kendimiz için değil, muhtaç ve düşkünlere gücümüz oranında bayramdan önce maddi ve manevi yardım ederek, onların da mutlu olmasını isteyerek sağlayabilmeliyiz. Çevremizin mutlu olması bizim de mutluluğumuzu artırmaz mı? Onların üzüntü ve acılarını hafifletmek için paylaşmamız gerekmez mi? Vatanımız için görev başında hayatını feda eden ve bayramı göremeyen aziz şehitlerimize ve kaybettiklerimize de Allah’tan rahmet, kederli ailelerine de sabır dilerim. 

Sevdiklerinizle sağlıklı ve mutlu bayramlar. 

Saygılarımla. 

Ali İhsan ÖZÇAKIR 

MEB. Bakanlık Başmüfettişi (E) 

e-mail: aliihsanozcakir@hotmail.com 

 

 

 
Toplam blog
: 172
: 4867
Kayıt tarihi
: 07.04.09
 
 

50 yıllık eğitimciyim. İngilizce öğretmenliği ve Bakanlık müfettişliği yaptım. Bunca yıllık eğiti..