- Kategori
- Edebiyat
Nedir Bilir misiniz Bu?

Kolay değildir iki insanın birbirini sevmesi…
Hele bir kadının bir erkeği, bir erkeğin bir kadını sevmesi daha zordur. Âşık olması ise zordan da öte!
Bu hayatın düzeni bu deyip evlenmiş, evlendiği kişiyi ilk kez düğün günü gören, ailem böyle istedi diyen, libidosunun kendi üzerindeki hâkimiyetini aşk sanmış nice örnekler var etrafımızda. Acı içinde çaresizliği kabullenip kaderine boyun eğenler, evliliklerinin uyumlu olmasını yeterli bulup bir ömür geçirenler, hata olduğunu fark edip belki iki ay belki iki yıl belki de yirmi yıl sonra ayrılan nice örnekler var etrafımızda. Peki ya sevmenin ne olduğunun farkında olup aşkla yananlar, yaşayanlar? İşte onlar o kadar az ki…
Dedim ya kolay değildir bir kadının bir erkeğe, bir erkeğin bir kadına âşık olması.
Tarih boyunca ne masallar ne destanlar yazılmıştır aşk üzerine, ne şarkılar ne şiirler dolanmıştır dilimize aşk diye… Herkes kendine göre yorumlamıştır aşkın tarifini, özellikle edebiyatçılar ciltler dolusu eserler bırakmıştır bu uğurda, kimi acı veren bir dikene benzetmiştir, kimi kokusunun büyülediği bir güle… Kimi canını vermiştir, kimi inadına yaşamayı seçmiştir aşk uğruna… Kim nasıl tarif etse de, neye benzetse de başına geldiğinde, ruhunda ve bedeninde herkes aynı hissi yaşar. Kelimeleri eğip bükebiliriz ama duyguları eğip bükemiyoruz.
Kavuşabilene, yaşayabilene, anlayabilene ne mutlu!
Peki ya aşkın oltasına takılıp da kavuşamayana, göğe başını kaldırdığında aynı güneşe, aynı aya, aynı yıldızlara baktığını bildiğin halde, gözlerine bir daha bakamayacak olanlara?
Nedir bilir misiniz bu?
Zihniniz içine rasgele çekilen dikenli tellere benzer bu! Düşünceni ne yöne çevirsen takılır kalırsın birine. Ruhunuzun topraklarında nerelere gömüldüğünü bilmediğiniz mayınlara benzer. Her patlattığınız mayın biraz daha sakat bırakır ruhunuzu.
Bir türlü uyanamadığınız kâbuslara benzer; çaresi uyanmak değil, ebedi uykuya yatmaktır çoğu zaman. Gözyaşların içine saklanmış kelebek etkisidir bu; düşen her damlada fırtınalar koparıp kısır bir döngü içinde kaosa sürükler seni.
Nedir bilir misin bu?
Pusuya yatan aslanların, kaplanların, sırtlanların arasında tek başına dolaşan bir ceylan yavrusuna evriliverirsin. Hayatın karmaşası içinde çoğu zaman bu yırtıcılara görünmeden dolaşırsın fakat bir an gelir…
Eski bir şarkı duyar, eski bir film izlersin,
Birini, birine benzetirsin,
Bir sokağa girer, bir kafenin önünden geçersin,
Sahaf raflarında bir kitap görürsün,
Bir parfüm kokusu çekersin ciğerlerine,
Bir sonbaharı, onun içinde bir Kasım’ı, Kasım içinde bir Çarşamba’yı selamlarsın…
İşte o zaman küçük ceylan; zihnindeki dikenli tellere takılıverir, ruhunun topraklarında gizli bir mayına basıverirsin. Sessizliği bozar, yerini belli edersin.
İşte o zaman küçük ceylan; o aslanların, kaplanların, sırtlanların keskin, soğuk dişlerini boğazında hissedersin. Lime lime edilir ama ölmezsin! Ölemezsin!
Tekrar… Tekrar… Ve tekrar!
Ve bir cümle yankılanır durur zihninin duvarlarında: ''Beni bir gün unutacaksan, bir gün bırakıp gideceksen boşuna yorma, boş yere mağaramdan çıkarma beni. Alışkanlıklarımı, özellikle yalnızlığa alışkanlığımı kaybettirme boşuna(*).''
Tekrar… Tekrar… Ve tekrar!
***
Saygıyla... 05 Aralık 2018 - Denizli / Özkan SARI
(*) Oğuz Atay