Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Mart '11

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Nergisin aşkı (1)

Nergisin aşkı (1)
 

Zamanların öneminin olmadığı bir zamanda, diyarların öneminin olmadığı bir diyarda bir nergis yaşarmış saksısında. Bahar geldimi mutlu kılarmış sahibini eşsiz kokusuyla. Yaşadığı pencere kenarından seyreylermiş etrafı, rüzgarda hışırdayan ağaç yapraklarının sesini dinler, yapraklarına konan arılarla, böceklerle ahbaplık eder, güneşin yapraklarını ısıttığı zamanlarda içi sevinçle dolarmış. Dağlarla birleşen ufuk çizgisine bakar, orada neler olduğunu merak eder, saksısın yeri değişmedikçe şu önündeki bahçeden başka bir yeri göremeyeceğini bildiğinden hüzne kapılırmış zaman zaman, ama yaşama sevincini hiç yitirmezmiş. Kışın içeri alınan saksısında uykuya dalar, sonbaharda tomurcuklanır, ilkbaharda coşarmış. 

Günlerden birgün, bir sonbahar ikindisi, yine etrafı seyrederken, karşıdaki meşenin dallarına bir kırlangıç sürüsü konmuş. İçlerinden bir tanesinin diğerlerine oranla daha parlak tüyleri, dik duruşu, kanatlarını açışındaki zerafet ve sesinin tınısı büyülemiş nergisi. Adeta şarkı söylüyormuş parlak tüylü kırlangıç. Nergisin yüreğine ateş düşmüş, görmez olmuş o kırlangıçtan başka birşeyi. Ve bir süre sonra kırlangıç sürüsü havalanıp, kaybolmuş ilerideki evin arkasında. Nergis o günden sonra o güzel kırlangıçtan başka bir şey düşünemez olmuş. Her yeni günün sabahından akşamına dek kırlangıçın dönüşünü bekler olmuş, kırlangıcın sesini tekrar duymanın hayaliyle yaşar olmuş. Aradan günler geçmiş. Tam ümidini yitirmek üzereymiş ki, kırlangıçların uzaktan gelen seslerini duymuş, yüreği içine sığmaz olmuş, olabildiğince sağa sola eğilmiş kırlangıcını görme ümidiyle ve birden bire bulunduğu pencere pervazına konuvermiş sevdiceği. Heyecandan öleceğini zannetmiş nergiscik, ne yapacağını ne diyeceğini bilememiş. Kırlangıç asil bir nezaketle: 

Merhaba, demiş. 

Nergis titremesine engel olamadığı incecik sesiyle kırlangıcın selamına karşılık vermiş. Ve sohbet etmeye başlamışlar, zaman durmuş sanki, etraftaki herşey yok olmuş, sadece nergis ve kırlangıç varmışçasına orada, nergis anlatmış, kırlangıç anlatmış. Nergisin anlatacak şeyinin azlığı yanında kırlangıcın anlatacak çok şeyi varmış. Nergis ışıldayarak dinlemiş kırlangıcını ve sormuş bir ara: 

Şu dağlarla biten ufuk çizgisine gittin mi hiç, ötesini gördün mü? 

Elbette gittim, demiş kırlangıç ve devam etmiş: 

O gördüğün bir çizgi değil aslında, ötesi, sınırı yok evrenin, her ufukta başka başka hayatlar var, başka başka ağaçlar, başka başka insanlar, senin gibi başka başka çiçekler var. 

Nergisin içine tarifsiz bir keder çöküvermiş ve sormuş kırlangıca: 

O zaman sen çeşit çeşit renkte, bambaşka kokuda, değişik güzelliklerde çok çiçek görmüşsündür, değil mi? 

Kırlangıç nergisin kederini hissetmiş, narin, incecik, bembeyaz yapraklarına bakmış ve boynunu hafifçe öne eğerek: 

Evet çok güzel çiçekler gördüm, ama senin kadar saf, temiz, dışı kadar içi de güzel olanını hiç görmedim, demiş. 

Nergisin dallarına can gelmiş sanki, ağlamamak için tutmuş kendini, kırlangıcının da onu sevdiğini hissetmiş iliklerine dek. Sonu belli olmayan bir sevdanın içine düşmenin utangaç sevinciyle eğmiş başını yere doğru. Kırlangıç sesleri bölmüş sessizliği, rüzgar uğuldamış sanki ve kırlangıç: 

Gitmeliyim artık, demiş. 

Nergisin küçük yüreğine keder çökmüş yine: 

Yarın gelirsin yine, değil mi? demiş. 

Bu sefer keder kırlangıcın yüreğine çöreklenmiş, ama gerçeği söylemekten başka çaresi de yokmuş: 

Gelemem, bugün göçüyoruz güneye, demiş. 

Nergis daha fazla tutamamış kendini, hıçkırıklarının ardından gelen gözyaşlarıyla sulamış kendi toprağını. Kırlangıç yavaşça dokunmuş, nergisin narin yapraklarına ve boğuk bir sesle: 

Ağlama, demiş. 

Nergis kırlangıcın gözlerine sevgiyle bakmış: 

Gitmesen olmaz mı? 

Kırlangıç gözlerini kaçırmış ufuk çizgisine: 

Ben bir göçmen kuşum, sürüden ayrı yaşayamam, burada kalırsam ölürüm, ama gidersem bir dahaki bahara yine seni görmeye gelirim, anla beni lütfen. 

Nergis çaresizlikle inlemiş: 

Bir dahaki bahara beni göremeyebilirsin, sevdana düştüm bir kere, sensiz bir gün dahi yaşayamam, ölürüm, beni de götür gittiğin yere. 

Kırlangıç şaşırmış: 

Nasıl, nasıl götüreyim, sen bir çiçeksin, toprağından ayrılırsan yaşayamazsın, senin ölmene göz yumamam, bense ordan oraya uçup duran bir kuşum, sen benim şartlarımda yaşayamazsın. 

Nergis sevdasının büyüklüğüyle kendini bir dev gibi hissetmiş ve bir dev gibi konuşmuş: 

Yaşarım, yaşayacağım, yaşayacağız, beraber, ayrılmayacağız hiç, bak, sen gaganla şu toprağımı biraz deşersen soğanlarım çıkar ortaya, sonra gaganla gövdemi yavaşça çekersen toprağımdan ayrılırım, soğanlarımdaki ve gövdemdeki su beni bir müddet idare eder, konaklayacağın diyara götürürsün beni, yeniden dikersin toprağa, hergün şarkılar söylersin bana, hemen toparlarım kendimi, her güne birlikte uyanırız, ben eşsiz kokumla dünyanı güzelleştiririm, sana sevgilerin en büyüğünü veririm, yeter ki beni sensizliğe terk etme, ben seni çok seviyorum, aşkımızla başarabiliriz bunu, yapabiliriz, olur mu? 

Kırlangıç, nergisin sevdasının büyüklüğü karşısında büyülenmiş, gözyaşlarına hakim olamamış, böylesine bir aşkı ardında bırakıp gitmek istemiyormuş ama onu incitmekten ve daha da kötüsü onun ölümüne neden olmaktan çok korkuyormuş, ne diyeceğini bilemez bir halde öylece kalakalmış. Uzaklardan kırlangıç sürüsünün acı çığlıkları duyulmuş, lider kırlangıç ufuk çizgisini işaret ediyormuş... 

-DEVAM EDECEK- 

 
Toplam blog
: 47
: 793
Kayıt tarihi
: 17.10.09
 
 

Yaşıyorum, yaşadıkça öğreniyorum, öğrendikçe düşünüyorum, düşündükçe çözümlüyorum, çözümledikçe y..