Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Eylül '06

 
Kategori
Ramazan
 

Neyi, ne kadar hoş görebiliyoruz ?

Sözlükte kolaylık göstermek, yumuşak davranmak, hatayı görmezlikten gelmek anlamına gelen hoşgörü, bir ahlâk terimi olarak insanlara yükümlülükler konusunda kolaylık göstermeyi, toplumsal yapıyı sarsıcı mahiyette olmayan hata ve kusurlara müsamaha etmeyi, çeşitli düşünce, inanç ve davranışları özgürce dile getirmeyi ifade eder.

Toplumsal ve ahlâkî bir yeri ve önemi olmasına rağmen, hoşgörüyü daha çok dini baskılar ortaya çıktığında hatırlarız. Fatih Sultan Mehmed'in İstanbul'u fethettiğinde, kimseyi müslüman olmaya zorlamadan, herkesi inancında serbest bırakmasını, bir hoşgörü örneği olarak hep hatırlarız ve söyleriz.

Kurallar, değişerek ve gelişerek de olsa, toplum hayatında süreklilik arzederler. Dolayısıyla her zaman ve herkes tarafından uygulanmaları gerekir. Bugün Türk toplumuna damgasını vuran "türkiş" uygulamanın temelinde, kuralların yeterince ve gereğince herkes tarafından uygulanmaması yatar.

Sözgelimi sağa veya sola dönerken sinyal vermeyi bazılarının yapması yeter mi? Herkes dönüşte mutlaka bu işareti vermelidir ki, karşıdan veya arkadan gelenler herhangi bir kazaya sebebiyet vermeden trafikteki yollarına devam etsinler.

Dini açıdan da bir kişinin, on kişinin, yüz kişinin, bin kişinin hoşgörülü davranması elbette yetmez. Kendini dindar gören herkesin hoşgörülü olması gerekir. Ancak şunu da hepimiz biliyoruz ki, dindar olduğunu söyleyen pek çok insan, dinin olmazsa olmaz kurallarını bile yerine getirmemektedirler. Bu durumda acaba neler yapmamız gerekiyor?

Dindarlık her şeyden önce bir insan olma sanatıdır. İnsan düşünen ve aklını kullanan üstün bir varlıktır. Aynı zamanda toplum halinde yaşayan, kendisine dostlar ve arkadaşlar edinen bir varlıktır. Herkes kendi doğrusunu, dostuna, arkadaşına bir iyilik bağlamında tavsiye edebilir. Ama kimse kimseyi zorlayamaz.

Dindarlar görevlerini tam olarak yapsalar bile bunun kendilerine ancak Allah katında bir değer kazandıracağını, yarım yamalak yapılan işlerle dindar olunamayacağını, hele bu şekilde bir toplumda inanmayanlara, hatta inkâr edenlere karşı bir üstünlük sağlanamayacağını bilmelidirler.

Ayrıca hiçbir dindar bizatihi kendisinin doğrudan dini temsil etmediğini, kendisini Tanrı yerine koyup başkasına zarar verme hakkına sahip olmadığını da bilmelidir.

İlâhi nosyonu olmayan dinler dahil hiçbir dinde, kötülüğü teşvik edici bir özellik bulunmaz. Bütün problem o dinin mensuplarınca yapılan yanlış hareketlerden kaynaklanır. Bu durumda, kendini dindar gösteren birinin yaptıkları yüzünden "din" yargılanmamalı, ona karşı bir tavır alınmamalıdır.

İnanca ve inançsızlığa karşı hoşgörülü davranmak, inancından ve inançsızlığından dolayı kimseyi incitmemek, dinin temel şartlarından biridir. Dinde zorlama yoktur, tam tersine hoşgörü vardır.

Hoşgörü, görmezden gelmek, olmamış gibi, yokmuş gibi farzetmektir. Yani ortada bir hata varsa da bağışlanmış, affedilmiştir. Hoşgörü, tahammül etmek, sabretmek, şimdilik bir şey yapmamak değildir. Aksi takdirde bir müddet sonra sabır taşabilir, tahammülün sınırları aşılabilir, yapılanlar, hepsinin acısını çıkaracak bir eyleme dönüşebilir.

Sadece bize hoşgörülü davranılmasını beklemek yerine, biz de karşımızdakine hoşgörülü davranmasını bilmeliyiz. Hz. Muhammed'in "Müsamaha et ki, müsamaha göresin" şeklindeki sözleri bu konuda bize ışık tutmalıdır.

Peygamberin, tebliğ ettiği dinle herkesi İslâm'a yönlendirememesi üzerine duyduğu üzüntüye karşılık, "Rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin hepsi iman ederdi. Yine Allah isteseydi, sizi bir tek ümmet yapardı. Sen iman etsinler diye insanlar üzerinde baskı kurmayı mı düşünüyorsun?" buyurulmuştur.

Kendimizi "hoşgörülü" bir insan olarak eğitebilirsek, hoşgörülü bir toplum meydana gelecektir. Eğer en ufak bir şeyde kendi hatamızın farkına varmayarak karşımızdakini suçlu görüyor ve hemen de onun cezasını vermeye kalkışıyorsak, başkalarından hoşgörü beklemeye de hakkımız olmayacaktır.

Hoşgörü diğer bütün iyi hasletler gibi insanca bir özelliktir. Varsa her zaman ve alanda onu uygularız. Yoksa, belli zamanlarda ihtiyacımız olduğunda ne o bize gelir, ne de biz ona sahip olabiliriz.

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..