Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Aralık '14

 
Kategori
Mizah
 

Neyse Efendim Fıtrat Böyleymiş

Neyse Efendim Fıtrat Böyleymiş
 

  • Bizim memlekette yaşamak pek bir keyifli canım. Tartışma gündemi bitmek bitmiyor. Hele ki başımızda bir de Milletin Adamı var ki her bir lafı günlerce sürecek tartışmalara gark oluyor. Tabi diğer yandan Milletin Adamının gözüne girmek sevdasında olanlarında absürtlük sınırlarını zorlayan kelamları var ki hepsini toplayıp üstüste koyun alın size bitmek bilmeyen bir maden.
  •  
  • Efendim daha fıtrat mevzuundan kendimizi kurtarmamışken Yavuz Bingöl, Alev Alatlı menşeili kelamlar ortalığa döküldü. Hemen bir yazı döktüreyim diye içimden geçirmiştim ki gündem bir anda okullarda Osmanlıca öğretilmesi hikâyesine kaydı. Yahu daha Kaçak Saray hadisesi üzerine kelam edecektik diye düşünüyordum… Halen hangi mevzuudan dalış yapayım diye düşünüyorum, karar veremedim. Zaten bir haftadır yağmurdan, gök gürültüsünden geçilmiyor Antalya… Arabam yarı beline su almış, keyfim yok. Birde hangi konuyu yazsam diye içime dert olmuş bir durum var ki kasvetli havaya tamda denk düşecek bir ruh haline kendimi kaptırmışım.
  •  
  • Yazıya başlarken memleketin pek bir keyifli olduğunu söylemiştim ama tabi işin siyasi gırgır boyutundan mevzuulara baktığımızda böyle. Şimdi kadın-erkek eşitliğini fıtratta arayan bir memleket evladı var ki başımızda, nam-ı diğer milletin adamı, sanırım Kasımpaşanın kıyı kenar kahvelerinde mevzuu bu yönde ele alınmış olacak ki işi fiziksel güç boyutunda değerlendirmiş. E haliyle IQ seviyesi seksenlerin altına inen insanlar içinde devreye derhal fıtrat denen bir şeyler giriyor. Fıtrat acaba Osmanlıca mı? Belki de Osmanlıcadır. Lakin Türkçe olmadığı kesindir. Şimdi mevzuu Kasımpaşa kırathanelerinde bu minvalde tartışılırken, o kırathanelerin havasını teneffüs edip okey, ellibir oynamış memleketin yiğit evlatlarıda hadiseye farklı düzeyde yaklaşmayacaktır. Milletin Adamıda gerektiği şekliyle meseleyi ele almış ve noktayı koymuştur. Biz sosyalistler için bilirsiniz fıtrat değilde doğası demek ideolojik ruha daha uygun düşmekte… Yani burada işe ideolojik bakış açısını koymak gerekiyor. Tabi işin bir de Beyoğlu boyutu varki hemen Kasımpaşanın üst yanıdır… Beyoğlu barlarında mevzuu daha farklı bir düzeyde ele alınmaktadır. Sanırım Milletin Adamı Beyoğlu barlarında pek boy göstermediğinden olacak ki zaten kültürel dünyası o yerlerden epey kopuk olduğundan kadın-erkek eşitliği denen şeyin esasen hangi noktadan değerlendirilmesi gereğini yeterince kavrayamamış ve haklı olarak, ona göre fıtrat, şahsıma göre doğası gereği, kadın-erkek eşit olamaz. Ne kadar çabalarsanız çabalayın… Hani yani Beyoğlu civarlarında dolaşan erkekler saçları uzatıp küpe takıyorlar ya, kadınlarda daha bir böyle vurdummu oturturum triplerindeler, orta noktada birbirlerini yakalama sevdasına girmiş olabilirler. Milletin Adamıda mevzuyu saç uzatıp küpe takan erkek ve vamp kadın noktasında değerlendirmiş olabilir.
  •  
  • Zamanın birinde daha Milletin Adamı bilinen bir siyasi aktör olmadan önce, dinlediğim bir konuşması var ki feministlere kafayı daha o konuşmasında takmıştı. Feministlere bir sallıyordu ki sormayın. Başa geldiğinde feministler ayvayı yer diye düşünmüştüm. Hayır yani insan yanıyorda bunca zamandır kadın-erkek eşitliği üzerine döktürülen onca entelektüel tartışmanın heba olmasına yanıyor. Milletin adamı işi nihayete erdirdiğinden, bundan sonra kimin ne dediğinin pek bir önemi olmayacak. Yani öyle hukuksal eşitlikti, sosyal eşitlikti falan diye bir şey konuşulmayacak. Bitti… Ne zaman ki memleketin başına hukuksal ve sosyal eşitlik denen şeylere iman etmiş bir memleket evladı geçer o zaman yeniden mevzuu köpürtülebilir. Ama bir varki Milletin Adamı mevzuuyu komünist ülkelerdeki duruma işaret ederek meşru zeminlere oturtma gayretine girdi ya… Dersin sanki kendisi hiç Konya Ovasına, Harrana, Aydın Ovasına, Çukurovaya gitmemiş…  Valla gitmemişse şaşırmam. Gerçi kendisi Karadenizli olduğundan kadınların Karadeniz yaylarından ne durumda olduğunu herkeslerden iyi bilmesi gerekir. Mevzuu komünist ülkeler hikâyesine neden bağlandı işte işin o kısmını anlayamadım. Sanırsınız ki kapitalist ülkelerde kadın en yüce yaratık.
  •  
  • Geçtiğimiz haftaydı, Hasan Kuyucak, nam-ı diğer Kuyucak, bloğun ağır topu, Konyaaltı sahilinde, her zamanki yerinde birasını yudumlarken yanına kıvrıldım… Kuyucak ne zaman ki benim sahile geldiğimi görse, elindeki kitabı kenara bırakır ve yüzündeki o içten gülümsemeyle beni karşılar… Yine öyle yaptı. İki lafın belini kırdık ve ille de senden Yavuz Bingöl kelamına dair bir yazı yazmanı istiyorum dedi. Tabi biliyorsunuz bende klavye kıvraklığı olmadığından, böyle bir kelam üzerine şahsım olaraktan cepheden dalış yaparım. Yazdığım yazıda editoryanın gadrine uğrar. Editorya üzerine alınmasın, kendilerine şu kadarcık kızıyorsam şuradan şuraya gitmek nasip olmasın. Devir böyle. Milletin adamının gadrine uğramamış basın erbabı, medya patronumu kaldı piyasada. O yüzden yazımda kusur varsa, aman sizlerin başı yanmasın, tabi bu arada benimde başım yanmasın, yazıyı yayından çekebilirsiniz. Zaten benim onayımda gerekmiyor ya, yazıyı hemen daha o dakka kenara çekiyorsunuz.
  •  
  • Yavuz Bingölün yumurtladığı kelama gelince, üzerinde zerre olsun laf edilecek bir mevzuu değil lakin işte neylersiniz ki bizim memleket böyle bir memleket.
  •  
  • Şimdi bir insan düşünün ki kendi ettiği laf ve icraatleri bir kenara koyup, Gezi Eylemlerini “Faiz Lobisi” denen görünmez bir canavara bağladı ya, bizde ister istemez gülsek mi gülmesek mi noktasında kalmıştık… İşte Yavuz Bingölün kelamıda böyle bir şey. Ondört yaşında çocuğu ölen bir ananın meydanlarda yuhalatılmasını, Milletin adamının anasına edilen küfürlere bağlayıp, gayet insanidir diyen bir kafa için edilecek çok fazla laf olmasa gerek. Altında yatanın bir çapanoğlu olduğu şefaf bir halde zaten sırıtıyordu. Para denen şey gözün kör olsun emi… Şarkıcı beyefendi Berkinin annesinden gereken yanıtı zaten aldı. İşin acı kısmı ne biliyor muşunuz, şu içine tükürdüğümün dünyasında üç kuruşluk para için insanların kendilerini düşürdüğü iki kuruşluk vaziyet yok mu? Şimdi gitsin Yavuz şarkılarını Milletin Adamının arkasından gidenlere dinletsin! Alev Alatlı gitsin kitaplarını Milletin Adamının arkasından gidenlere okutsun. Hem dinletir hem okutursunuz değil mi? Sizin sesinizi dinleyen, kitaplarınızı okuyan Berkinin cenazesine koşa koşa giden milyonlarca insandı. Şimdi o insanlar şarkıcının söylediği şarkıları, yazarın yazdığı kitapları okuyacak öyle mi? Dinleyenin de, okuyanın da…
  •  
 
Toplam blog
: 1509
: 1145
Kayıt tarihi
: 07.08.07
 
 

Yazarım... Okurum... Öğrencilik yıllarımda çok yazdım... Kompozisyon derslerinde yazdım... Duvar ..