- Kategori
- Spor
No Country For Old Men

No Country For Old Men (Yaşlılara Yer Yok) isimli film bu sene 4 dalda Oscar ödülüne layık görüldü. Coen kardeşlerin yönetmenliğini yaptığı filimde başrolleri Tommy Lee Jones, Javier Bardem ve Josh Brolin oynamıştı. İzlemeyenler için filmin konusunu özetlemek gerekirse, filmde birçok karmaşık ve sürükleyici olaylar zinciri sonunda ana fikir olarak genç ve dinamik insanların her türlü koşulda olumlu ya da olumsuz işler yapabildiği ancak yaşlıların buna ayak uydurmasının neredeyse imkânsız olduğu gerçeği ortaya konuyordu çarpıcı bir şekilde.
Salı ve çarşamba akşamları Şampiyonlar Ligi maçlarını izledikten sonra aslında bu turnuvanın ne kadar da filmde konu edilen dünyaya benzediği düşüncesi dikkatlerden kaçmadı. Zira UEFA ŞL, yapısı itibariyle sürpriz sonuçların kesinlikle en az yaşandığı futbol turnuvası olma özelliğini taşıyor. Takım sayısının 32’ye çıkarılmasından sonra grup maçlarında zaman zaman beklenmedik skorlar alınabilse de, birbirine akran olarak kabul edilemeyecek takımların eşleşmesinde zayıf olanın güçlü olanı eleyebildiğini ne geçen senelerde gördük ne de bu sene böyle bir olaya şahit olduk.
Fenerbahçe, dört başı mamur olarak çıktığı ŞL grubundan sonra Sevilla ile eşleştiğinde tutun favorisi büyük bir çoğunluk tarafından İspanyol ekibi gösterilse de iki takımın oyun yapılarını artı ve eksiklikleriyle iyi analiz edebilenler turun Sevilla için hiç de kolay olamadığını hatta sarı lacivertlilerin turun favorisi olduğunu açıkça söyleyebildiler. Gerçekten de Fenerbahçe, modern oyun planı, plana uygun oyuncuları ve nispeten oturmuş kadrosu ile yabana atılmaması gerektiğini grup maçlarında gösterdiği başarı ile kanıtladı ve son iki yılın UEFA Kupası şampiyonu Sevilla’yı da zor da olsa elemeyi başardı. Çeyrek finalde karşılaşılan ekip Chelsea olunca içimizdeki kazanma şansı aslında “Neden Olmasın”daki umuttan çok da öteye taşınamadı ve neticede oynanan iki maçtan sonra temsilcimiz turnuvaya veda ederken, favori olan mavi beyazlı ekip yoluna devam etti; tıpkı diğer favoriler Manchester United ve Barcelona gibi. (Liverpool-Arsenal eşleşmesi takımların birbirlerine akran kabul edilebilir.)
Sonuç olarak Oscar ödüllü filmdeki yaşlı insanlar gibi ŞL’de de mütevazı kadrolara yer olmuyor ve rakibine oranla her açıdan ileri olan takımlar tur için favori gösteriliyor ve çok büyük olasılıkla bu hedeflerine ulaşıyorlar.
Fenerbahçe Bu Sene İçin Görevini Yaptı
Temsilcimiz Fenerbahçe’nin bu sene Şampiyonlar Ligi’nde topladığı toplam 17 puan ve turnuvaya katılana kadarki galibiyetleri ile hem kendisi hem de futbolumuz adına büyük bir kazanım elde ettiğini zaten kimse inkâr etmiyor. Hatta ilk maçı deplasmanda oynayan bütün takımların yarı final vizesi aldığı çeyrek final karşılaşmalarında elenmesine karşın rakibini mağlup etmeyi başaran tek takım yine Fenerbahçe oldu.
Ancak bulunulan mevkii korumanın oraya ulaşmaktan daha zor olduğu düşüncesinden hareketle sarı lacivertliler için bundan sonra özellikle Avrupa kulvarında yeni motivasyonların, yeni beklentilerin ve yeni mücadelelerin olması kaçınılmazdır. Zira nasıl ki daha 2–3 seneye kadar ülkemizin yurt dışındaki başarısız temsilcilerinden olan Fenerbahçe’nin bugün elde ettiği başarı taraflı tarafsız herkesin takdirine şayansa, artık ŞL’de çeyrek final oynamış bir ekibin önümüzdeki sene ilk turlarda elenmesi de aynı oranda huzursuzluğa neden olacaktır.
Fener’i Yanlış Tanıyorlar
Şampiyonlar Ligi’nde Fenerbahçe grup maçlarında 8 gol atıp kalesinde 6 gol görünce ve Sevilla karşısında da toplamda 5 gol kaydedip aynı sayıda golü kalesinde görünce ortaya yanıltıcı bir tablo çıktı: “Fenerbahçe golcü takım”. Aslında bu yanlış anlamanın altında rakipler tarafından Fenerbahçe’nin, takım ve sistem olarak değil sadece sonuç anlamında irdelenmiş olması yatıyordu. Nitekim Sevilla maçlarından sonra Jiménez’in, Chelsea maçlarından önce de Grant’ın devamlı Fenerbahçe’nin hücum yönü üzerinde durmasının nedeni de hep bu yanlış anlama oldu.
Elbette sarı lacivertliler bu sene Avrupa’da beklenenin üzerinde gol kaydetmeyi başardı ancak Fenerbahçe’nin sistemi ve maçları incelendiğinde çeyrek final başarısının gol yollarındaki değil takım savunmasındaki başarıdan kaynaklandığı görülmektedir. Dolayısıyla Fenerbahçe’nin güçlü yanı Sevilla gibi gol atmadaki değil Chelsea gibi gol yememedeki başarısıdır ki Sevilla’ya karşı başarının tek sebebi de aslında budur. Bu anlayışta bu sene yenilen 14 golün açıklaması ise tamamen takım savunmasının eldeki yapı itibariyle yapılabileceklerin en iyisi olmasına karşın zaman zaman hatalar yapması ve açıklar vermesidir. Zaten eğer Fenerbahçe bu şekilde savunma ağırlıklı oynamasa kalesinde gördüğü 14 golü 10 değil 3–4 maçta bile görebilirdi. Her ne kadar sarı lacivertliler bu yanlış tanınma avantajı ile Nisan ayına kadar ulaşsa da rakibin her alanda bizden üstün olması sonucu ama yine de başı dik olarak Avrupa yolculuğunu tamamladı.