Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Eylül '12

 
Kategori
Anılar
 

Nuri Orhan'ı kaybettik 3

Nuri Orhan'ı kaybettik 3
 

Bir sendika yemeğinde Nuri ve ben


BURDUR’DA SENDİKACILIK YILLARIMIZ

Karayazı’lı yıllar 1966 yılında askerlik nedeniyle sona erdi. Sonraki iki yıl askerlikti. Askerlik dört ayı eğitim 20 ayı er öğretmenlikti. Nihayet 1968’de kendi ilimize (Burdur’a) geldik.

12 Mart 1970’de asker, beceriksiz yöneticilerin faturasını bize kesti; ve TÖS kapatılarak mal varlığına el konuldu. Genel başkanımız Fakir Baykurt yargılandı. Türkiye’nin en önde gelen edebiyatçılarından birisi olan Fakir Baykurt da Burdurlu ve Gönen mezunuydu. Bizim idealimizdeki insandı. Örgütlü mücadeleyi ondan öğrenmiştik. Demokrasinin örgütlü toplumda, yönetilenlerin örgütlü mücadelesiyle, yani yönetenleri sınırlaması suretiyle gerçekleşeceğine inanıyorduk. Bu inançla ilk fırsatta TÖB-DER’i kurmuştuk.

12 Eylül 1980’de ise, asker bu kez daha bir hiddet ve daha büyük bir şiddetle saldırdı üstümüze. Türkiye’deki her türlü pisliğin sorumluluğunu, beklide Türkiye’nin en temiz kurumu olan TÖB-DER’in üstüne yıktı. Sonuçta TÖB-DER berat etse de Atatürkçü, akılcı ve uygar düşünce mahkum edildi. Vatanseverlik, Atatürkçülük ve çağdaş düşünce eylemden söyleme çevrildi. En çok söyleyen, en büyük Atatürk düşmanı bile olsa, en çok Atatürkçü oluyordu. Bunların Atatürk, Atatürk demesini ben Atatürk’e küfür olarak algılıyordum ki: bu yüzden Atatürk adını olur olmaz kullanan gerçek Atatürkçülere bile tavır almaya başlamıştım. Örneğin şu anda facebook’ta Atatürkçülük testi yapanların bu oyuna geldiklerini düşünüyorum.

Askeri cuntanın, dünyanın en çağdaş, en kapsamlı düşünce tarzı olan Atatürkçülüğü Kemalizm’in dar kalıplarına hapsetmesinden sonra buna karşı sendikal mücadeleyi de yasaklaması 1990’lara dek sürdü. On yıl kadar öğretmenler örgütsüz kaldıktan sonra 1990’da yine Gönen’den tanıdığımız ağabeyimiz Niyazi Altunya Ankara’da ilk memur sendikasını kurunca biz de Eğitim-iş sendikasının Burdur şubesini açtık. Ama 12 eylül yargılamaları, işkence ve baskıları öğretmenleri o denli yıldırmıştı ki; üye bulmakta zorlanıyorduk.

Bu amaçla Burdur merkez ve kırsalındaki her okulu en az iki kez dolaştım. Milletvekili adayları bile bir seçim döneminde bu köyleri bir kez dolaşabiliyordu ki, ben kendi arabamla iki kez, çoğu yerleşimi de, üç kez dolaştım. Burada yine hakkın rahmetine kavuşan değerli arkadaşım Rıza Bulut’u da saygıyla anıyorum. Zira bu ziyaretlerimin % 90’nında bana eşlik etmişti.

Fakat tüm çabalarımıza karşın, örgütleyebildiklerimiz öğretmen sayısı dörtte biri bulmuyordu. Bu durumu Nuri’ye anlatınca “Ben Yeşilova’yı örgütlerim” dedi. Ve gerçekten de sadece Nuri Orhan’a duyulan kişisel güven nedeniyle Yeşilova bir anda örgütlenme oranı en yüksek ilçemiz haline gelmişti.

Emekli olduktan sonra benim Antalya’ya taşınmam, Nuri’nin de eczanesinde kızına yardımcı olması nedeniyle görüşmelerimiz seyrekleşmişti ama internet yoluyla ve özellikle facebook’ta daha fazla iletişim olanağı buluyorduk.

Genelde bir birimizin yazdıklarına yorumlar yapıyorduk. Nuri sayfasına sıra dışı çok güzel yazılar ve sözler bulup koyardı. Ben de kendi yazılarımı. Örneğin onun sayfasına koyduğu aşağıdaki sözler beni çok etkilemiş ve düşündürmüştü.

“Sular yükselince, balıklar karıncaları yer. Sular çekilince de karıncalar balıkları. Kimse bugünkü üstünlüğüne ve gücüne güvenmemelidir. Çünkü kimin kimi yiyeceğine, 'suyun akışı' karar verir.” AFRİKA ATASÖZÜ    

 Fakat Türkistan, Kafkaslar, Orta Asya ve Sibirya’dan Facebook’a koyduğum yazı ve fotoğraflara Nuri’den hiçbir yorum olmayışı kafamı karıştırmıştı. Çünkü bunlar karşısında Nuri’nin heyecanlanmaması veyahut ta benim heyecanıma katılmaması olanaksızdı.

Oysa o sırada sevgili köylüm, can derdindeymiş. Geç teşhis edilen ilerlemiş bir akciğer kanserinin pençesinde kıvranıyormuş. Geziden döndükten üç gün sonra da (18 Temmuz 2012 günü) ölüm haberini alınca şok oldum. İki dost, iki arkadaş ve iki kardeş olarak, bir ülkeyi, bir dönemi ve bir yaşamı bu kadar birlikte ve bu kadar uyumlu yaşayabilirdik diye düşünüyorum.

Fakat bu durum sadece ikimize özgü bir durum değildi. Nuri çevresindeki herkesle de çok özel ve çok güzel ilişkiler tesis etmekte çok başarılıydı. Ölümü üzerine yapılan yorumlardan üçünü aşağıya alıyorum.

“Çok sevdiğim abim dediğim Nuri Orhan’ı 18 temmuz 2012 çarşamba günü toprağa verdik. Nur içinde yat harika insan. Allah Sultan yengeme, Kubilay’a, Nevin’e, Şefika’ya sabır versin. Dostuma bu son yazım kendisi yanımızda yok ama kalbimizde her zaman ve her an olacak. Acım çok büyük bütün dostlarına ve ailesine baş sağlığı dilerim” Cafer Meydan

 "sevgili Nuri hocam umuyorum ve diliyorum ki unutulmazlar arasında yerinizi almışsınızdır… Daima siz ve sizin gibilere müteşekkiriz. Sınırsız üzüntümüzün yanınında sizi tanımanın da gururunu taşıyoruz.Hocam a Allah tan rahmet aile si ne ve yakınlarına sabır ve metanet diliyorum. Başımız sağ olsun…" Uğur Yazıcı

 Adnan Büyüktekin“Allah gani,gani rahmet eylesin BAŞKANIM. Nasihatlarını hiç unutmayacağım.” Saymanın ADNAN

Kardeşten öte kardeş, dost ve arkadaştı. İyi niyetli, dürüst, insanlık sevgiyle yüklü bir insandı. Gelişime ve değişime açık, çağdaş düşünceli, Atatürkçü bir öğretmendi. Şefkatli bir baba ve çok saygın bir aile reisiydi. Facebook’ta kendisini torunuyla birlikte gösteren yukarıdaki profil resmi onun bu özelliklerinin özeti gibiydi sanki.

Bu iyi ve güzel özelliklerinin: içine girdiği yeni alemde karşılıksız kalmayacağını ve cennetle mükafatlandırılacağını düşünüyor, tanrıdan rahmet diliyorum. Güle güle sevgili kardeşim. Elveda değerli dost… Toprağın bol olsun…

nazmioner@mynet.com

 
Toplam blog
: 81
: 702
Kayıt tarihi
: 21.11.08
 
 

Nazmi Öner 1946 yılında Burdur’un Bucak İlçesine bağlı Seydiköy’de doğdu. Seydiköy İlkokulu v..