Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Kasım '08

 
Kategori
Deneme
 

O adam benim babam

O adam benim babam
 

"RESİM:ALNITI"


Alıp da vurduğumuzda gönül telimize mızrabı, dile gelir yaşanan yıllar… Ve bir bir döker yüreğindeki yaşanmışlıkların izini türkülerde… Gün olur ağıtlar yakar, neşe saçar kimi gün nağmelerde yorgun yürekler… Dile gelir Neşatlerle, Veysellerle… Sevilen, Mihriban olur Eroğlu’nun sazında… Mihriban olur da dolar sarı saçlarını geçip giden yıllara… Kucaklanır bir evlat gibi, nazlı bir bebek gibi cura Özay’ın gönlünde… Sarmalar analar yavrularını ilk günkü gibi. Her türkü ayrı bir hikayedir aslında yüreklere akan, efsanedir, sahiplidir, dinleyenlerindir… Dillere pelesenk olan… Gönülden gönüle ulaşan… Taht kuran dimağlarda… Hani der ya şeytan; al mızrabı eline yüreğinin sesini söyle. Çise çise söyle, sağanak sağanak söyle, buğulu buğulu söyle… Yeter ki söyle… Âşık ol, yeter ki…


Ne de güzel anlatmış Orhan Erol UNUR Âşık Saz isimli şiirinde yüreğinden geçenleri…


”Altmışımdan sonra içimden geldi
Mızrabı elime alıp vurmak teline
Gönülden gönüle hep türkü söyler
Sapından göğsüne gergin teline
Nice âşıklar vurmuş neşeyi, derdi teline
Kimi oyma kimi yaprak saz imiş
Veyseller vurmuş düz tezeneyi
Neşatlar oynatmış parmakla teli.
Eroğlu, Mihriban‘a bağlamış seni
Özay yavrusuyla kucaklamış da
Kimi oyma kimi yaprak saz imiş
Sapından göğsüne gergin teline
Mızrabı göğsüme vurasım gelir. “

Kimdir Orhan Erol Unur. Sevgili Fatih Kısaparmak’ın şarkısındaki gibi… O adam benim babam. Baş komisermiş rahmetli dedem. Her çocuğu başka bir ilde gelmiş dünyaya. Babacığım da Urfa’da açmış gözlerini dünyaya. Dört çocuğun en küçüğü, tekne kazıntısı tabiri caizse… Yaramaz mı yaramazmış. Az meyve çalmamış ağaçlardan, az dayak yememiş babaannemden. Dizlerinden yara bere hiç eksik olmamış. Kırk günlük bebekken ayrılmışlar Urfa’dan… Şark çıbanları var yüzünde o günlerden hatıra kalan. Ankara Beşevler de geçmiş çocukluğu. Anlatırken o günleri, yeniden, yeniden yaşadığı gözlerinden okunuyor. Deniz Kuvvetleri Savanora Gemi Komutanlığında gönüllü olarak üç sene askerlik yapmış. Hep övünür Atatürk’ün gemisinde yerine getirdiği vatan borcuyla… Ben de bir başka severim Savarona’yı… Takvimler 1962 yılını gösterdiğinde baba mesleğini seçmiş ve Emniyet Genel Müdürlüğünde başlamış göreve… Genç bir telsiz operatörüymüş artık… Babacığımın resmi kıyafetli hallerini ben hatırlıyorum ama kardeşlerim onun sivil halini biliyorlar. Hayatını paylaştığı vefakâr bir eş… Üç kız evlat… İki torun… Daha ne olsun öyle değil mi. Şu anda emekliliğin tadını çıkarıyor… Yüreğinin sesini döküyor dizelere… Şiir yazıyor… Aşağıdaki dizelerinde kalmadı ben de heyecan dese de… Heyecanın hiç bitmediği belli yüreğinde “Heyecan “ isimli şiirinde…

”Bir kıvılcım çakardı eskiden içimde
Bahar geldiği zaman
Mevsimler mi değişti yoksa bizler mi
Ağaçlar yeşerirdi kuşlar öterdi
Ara sıra yağmur düşerdi asma yapraklarına
İçim ısınırdı bir heyecan bir heyecan
Çocuklar koşuşurdu patika yollarda birbirini kovalayan
Bir kıvılcım çakardı eskiden içimde
Bahar geldiği zaman
Mevsimler mi değişti yoksa bizler mi
Kalmadı hiç heyecan.”

İlkbahar, yaz, sonbahar, kış… Mevsimler değişiyor elbette. Zaman akıp gidiyor… Yaşanılan ne varsa insanı da değiştiriyor şüphesiz. Önemli olan vicdan sahibi olabilmek her koşulda ve kaybetmemek insanlığı. Kalpleri çarptıracak ufacık duyguları bile bulup çıkarabilmek su yüzüne.

Ve yazık etmemek sevgilere… Kaybolmamak denizin derinliklerinde…

(28.11.2008)

 
Toplam blog
: 755
: 776
Kayıt tarihi
: 13.06.07
 
 

Ankara'da doğdum. İlk, orta, lise ve üniversite eğitimimi Ankara'da tamamladım. AÜİF iş idaresi b..