Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Temmuz '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

O Vapurda Biz de Vardık...

O Vapurda Biz de Vardık...
 

18 Temmuz 2009 akşamı için planlarımız:

Plan 1:
Yaklaşık 1 hafta önce, sevgili eşimin çok sevdiği hocasına ziyarete gitmek için telefon açtık. Dün için önceden verilmiş başka sözleri olduğunu söyleyip özür dilediler.

Plan 2: 3-4 günlüğne yazlıktan gelen annemler, çok eski bir dostlarıyla yemeğe çıkacaklardı. Biz de onlarla gidelim mi, gitmeyelim mi diye düşündük, yaş grubu uymadı :)) vazgeçtik.

Plan 3: Perşembe akşamı kocama mesaj attım. "Bizim oradaki mangalbaşına gidelim mi?" diye, "bugün olmasın da cuma veya cumartesi yapabiliriz" dedi. Sonra acaba Cibalikapı'ya mı gitsek dedik, son karar cumartesi akşamı, püfür püfür esen adaya gitmek oldu.

Biz dün akşam 17.30 vapurunu ucundan yakalayıp Burgazada'ya gittik. Daha önceki gidişlerimizde hep Barba Yani'de yerdik yemeğimizi bu sefer değişiklik yapıp adanın arka tarafındaki Kalpazankaya'ya gitmeye karar verdik.

Öncelikle şunu söyleyeyim, kriz adadan kesin teğet geçmiş. Adadaki hiçbir restaurantta bir tane boş masa yoktu.

Kalpazankaya'ya yürüyerek de gidebilirsiniz ama biz faytona binmeyi tercih ettik. O birbirinden güzel evlerin, begonvillerin yollara taştığı bahçelerin ve aralardan gözüken muhteşem manzaranın eşliğinde hiç yorulmadan ulaştık Kalpazankaya'ya.

Kalpazankaya, adanın, içinde restaurantta bulunan mesire yeri. Yanından denize de inebiliyorsunuz, çay bahçesinde oturup sadece çayınızı da içebiliyorsunuz ya da oldukça güzel yemekler eşliğinde güneşi muhteşem bir şekilde batırabiliyorsunuz. Biz sonuncusunu tercih ettik. Her zamanki gibi ana yemeğe yerimiz kalmadı ama mezeler, ara sıcaklar ve finaldeki sufle çok başarılıydı.

Plan 4: Adadan ayrılmak için Kabataş için iki alternatifiniz var. 21.15 veya 22.30 vapuru. arasıcaklarımız bitmiş kocam meyve ve tatlı siparişi verirken saat 20.15'ti, "Aşk, karar ver hangi vapurla döneceğiz, ona göre yayılalım veya hızlanalım" dedim, bize yardımcı olan garson "Bu kadar gelmişsiniz, herhalde 22.30" dedi, biz de a haklı deyip, son vapura kaldık.

Yemeğimiz bitti, tekrar faytona binip sahile döndük, kocam sakızlı dondurmasını da yedi ve banka oturup vapurumuzu beklemeye başladık. O arada tekerlekli sandalyede bir amca sayısal loto satıyordu, ondan bir kupon aldık, vapur geldi ve bindik.

Vapur Büyükada'dan geldiği için nispeten doluydu, önce aşağıda oturduk, sonra üst güvertenin açık kısmına çıktık. Orası püfür püfür eserken iki çocuk geldi salona, biri gitarını çıkartıp şarkı söylemeye başladı, biz de ona eşlik etmeye. Hatta kocam "Bak ne kadar avrupai, süper medeni cesaretle çocuk burada şarkı söylüyor" dedi, bende aynı avrupailikle sonra da para toplarlar sanırım dedim ve aynen öyle de oldu. Bir 15 dk sonra arkadaşı, öğrenci gençlere yardım diye gitarın çantasını dolaştırmaya başladı. Bizde bişeyler attık içine. Hemen arkasından kocam dedi ki; "Yemeğimizi yedik, keyfimizi yaptık, bir mağdura ve öğrencilere yardım ettik, içim çok huzurlu".

Herhalde bu muhabbetten bir iki dakika sonra etraftaki bağrışmalarla kafamızı bir çevirdik ki, karşıdan bir gemi, üstümüze üstümüze, hatta tamda bizim olduğumuz yere geliyor. İnanın önce olayı kavrayamıyorsunuz. Beyniniz tüm mantık silsilesini gözden geçiriyor ve olayın hatalı olduğuna karar verip, kavramakta zorlanıyor. "Yok canım, herhalde birimiz döneceğiz" veya "biz gidiyoruz ama o gelmiyodur" gibi düşünceler, hem bizim hem de onun yaklaştığını kavrayınca yerini içgüdüsel bir ortamdan kaçışa bırakıyor. Burada uzun anlattıklarım, inanın saniyeler içinde oldu. Etraftaki çığlıklar ve "kaçıııııın, çarpıyoooooor" bağrışmaları arasında kendimizi orta taraftaki nispeten kapalı bölüme attık ve yine saniyeler içinde gerçekleşecek çarpışmayı bekledik ve GÜÜÜÜÜÜÜMMMMMMM.... Bence çarpışmadan sonraki ilk saniyeler çok daha yıkıcıydı. Çünkü orada çarpışmanın etkisini ölçmeye çalışıyorsunuz. Duruyor muyuz?, Düz müyüz yan mı yattık?, elbette en önemlisi güvende miyiz?.

Çok şükür kısa süre içinde gemi tekrar hareket etti ve biz de olayın şaşkınlığı ve şoku ile kendimize oturacak yer bulduk.

Vapur önce çok yakınımızda olan Üsküdar İskelesi'ne doğru gitmeye başladı. Biz Kabataş'a gidiyorduk ama o anda tek düşündüğümüz, "neresi olursa olsun fark etmez, biran önce ayağımız yere bassın" olduğu için bu karara sevindik. Zaten bu bir acil durum olduğu ve siz gecenin 23.35'inde geminizdeki her türlü hasarı çıplak gözle tespit edemeyeceğiniz için doğrusu ilk müsait ve yakın iskeleye yanaşmaktı. Ancak nedense kaptan son anda karar değiştirdi ve tekrar Kabataş'a yöneldi. Dakikalar sonra Kabataş İskelesi'ne yanaştık ve insanlar canhavliyle, neredeyse şuursuzca kendilerini dışarı attılar. Can yeleklerini yürütenler!, bu sebeple görevlilerle kavga edenler, kaptana ana avrat düz gidenler, iskelede vapura binmek için bekleyenlere yaşananları anlatıp dehşete onları da ortak etmeye çalışanlar...

Gece sonunda değerlendirmelerimiz:

- Çok ama çok büyük birşeyi, neredeyse hiçbir şeyle atlattık.
- Hani derler ya, verilmiş sadakamız varmış.
- İsterseniz çok sağlıklı beslenin, hiç yağlı yemeyin, sigara içmeyin, çok ama çok iyi okullarda okuyup kariyer için yıllarınızı harcayın, her an b.k yoluna gidebilirsiniz.
- Bir şey kaderinizde yazıyorsa ne olursa olsun onu yaşıyorsunuz.

Olayın gazete haberi burada.

www.divitimle.blogspot.com
 
Toplam blog
: 107
: 2008
Kayıt tarihi
: 09.08.06
 
 

"Hayat, özellikle, yazılanları okumak, çekilenleri seyretmek ve tabii kipişirilenleri yemek için çok..