- Kategori
- Magazin
Obezite Bakanlığı neden gereklidir? Yoksa parti mi?

Çok ileride bir zamanda değil, 2023 yılına varmadan, yani 100. yıl kalkınma ana hedefimiz olan ‘Dünyada en büyük 10 Ekonomiden biri’ olabilmek ayrıcalığına, bu kadar özveri! ile mutlaka ulaşılacaktır, lakin genlerimiz öylesine çürüyecek ki o ‘ulaşılacak ekonominin 10 katı’ dahi ulusumuzu kurtaramayacak!
Ekonomi bir yana, toplumda duygusal darmadağın hallerin yoğunluğu; planlı, varlıklı olmamıza bir anlam katamayacaktır, aksine tüm varlığımızı derinden alacaktır...
Düşünün ki, çocuklarımız ve onların çocukları, yani torunlarımız; doyma mekanizması bozuk, saldırgan, zeka gerililiği olan, hiperaktivite veya dikkat bozukluğu yaşayan ve on çocuğun 9’u Obez olan, diğer biri de olmaya aday! Alzheimer yaşı artık genç yaşlarda seyrederken; Parkinson, Huntington ve Sara hepsi daha sıklıkla anılacak!
En yakınlarımızda, aile bireylerimizde.
Yani bir yerde ‘Defolu sinir sistemi taşıyan bireylerin teşkil edeceği Ulus’ tablosunda; umutsuz Obez ev kadınları yanında, tamamen umudunu yitirmiş, göbeğinin ötesini göremeyen ev erkekleri kategorisi ile de tanışacağız…
Toplumun psikolojisine hiç girmeyelim, onu da lütfen sizler istediğiniz ölçüde iyimser tasvir edin. Ama bizce Getto’lar içerisinde farklı sınıflar oluşacak, ayrımcılık radikal düzeyde, farklı yönlerde anlam ve yoğunluklarda şekillenecek.
Hoşgörü diye bir kavram nostaljik ‘Nezaket Repertuarı’nda, raflarda yerini alacak!
Bırakın Kanseri, en basit bağışıklık sistemi hastalıkları salgınları karşısında dahi ‘sağlık boyutunda ulusal çöküşler’ yaşanabilecek!
Nedeni, bugün gururla aday olduğumuz büyük ekonomilerden biri olma yönünde, gıda ve farma sektöründe ki art niyetli, hırslı niyetlerden çok ötede ki somut ve pervasız girişimler, ‘politik tavizler ve hatta desteklerle’ de insanlara, hayvanlara davranıldığı düzeyde göze alınabilen, her sonucu doğursa da işin ucunda ‘maddi çıkarların altına yatan’ aciz belki bilinçsiz politik kararlar!
Biliyoruz ki, ana hedefin sonunda, hakimiyet özlemi var, insan’a; mevkisi, cinsiyeti, sosyo-kültürel altyapısı, eğitim düzeyi vs., ne olursa olsun tümüne ve istisnasız hakimiyet kurabilmek, insanları zihinsel köleleştirmek, ancak ve ancak sinir sistemlerini bilinçli- kontrollü ve yapay içeriklerle ele geçirmekle, tahrip etmekle mümkün!
‘Yaşlısı zaten gidici’ gibi, soysuz bir düşünce yanında, kendi örf ve adetlerine, geleneklerine ve sosyal devlet temellerine aykırı olacak şekilde olsa dahi, sonunda çocuklar hedef alındı. Başarı baskısı altında çalışma koşullarında ve seçici yaşama seçenekleri ellerinden bilinçli alınmış, çalışan kesim hedef alındı!
Buna sağlık sistemi, tarım- gıda üretim ve işleme- yanında, eğitim sistemi dahil edildi !
Aşağıda ki gerçekler, sadece bazıları olsa da, tüm çarpıklıkları ile gözler önünde!
Kimse doğru yaklaşımları gösteremiyor, sanki sözleşmişçesine ve inatla, yanlış olan her şey yapılıyor!
Görevi; toplumu, ulusu ‘sağlıklı kılabilmek üzerine’ kurulu en üst kurumun aldığı kararlar, sonucunda kendi insanını ruhsal ve varlıksal sindirmeğe yönelik gelişiyor.
Buna, etik olmayan içeriklerle yaklaşan gıda sektörü ve işbirlikçisi – ekip arkadaşı farma sektörü’nün, ‘insan’a karşı’ üretimleri, girişimlerinin desteklenmesi ekleniyor!
Peki ‘Dünyanın en güçlü Ekonomisi’ olabilsek dahi; Tablo Sizi Mutlu edebilir miydi? Yukarıda sıralanan sorunlar kuşkusuz ki kendi en yakınlarımıza da ulaşacaktır.
MSG katkı maddeleri, tüketilmeleri sonucu:
Doyma hissi mekanizması bozuluyor!
Yiyecekler uyuşturucu gibi bağımlılık yapıyor!
Kendini yemek yemekten alıkoyamayan çocuklar ve trajikomik demeye dilimizin varmadığı gerçekten duyulduğunda komik ama trajedi dolu hikayeleri; gerçeklerle ne kadar yakın ve yüz yüze gelindiğinin habercisi değil, adeta birer şamarı gibi…
Sinir sistemi etkileşimi ile duygusal iniş çıkışlar yaşanıyor!
Diyabet, astım, kanser ve sırada ki birçok hastalık, şiddetli şekilde artış gösteriyor! Böbrek, pankreas hasarları, hamile- obez annelerin bebeklerine daha doğmadan ulaşıyor!
İki yaşında ki bebeğin 38 kiloya ulaşması, yemediği zaman ortalığı birbirine katan, kendini gıda almaktan alı koyamayan bir bebeğin sessizce çığlıkları onun obezite’nin en önemli nedenlerinden biri olarak insan faktörüne dayandırılan –iradesi- ile ilgili olabilir mi! Birkaç yaşında bir bebek veya çocuğa bu sorun yüklenebilir mi?
Yeme içme bozukluğu tanısı sonrası kalp yetmezliği ile henüz dünyaya kollarını açmış 27 kg. ağırlığa ulaşan Elif Naz’ın saçma sapan kapatılan ölüm dosyası!
Ölüm mü, intihar mı, cinayet mi? Büyük kesinlikle cinayettir, bu durumda fail kim?
Amerika’da sabah saatlerinde canı kızarmış tavuk isteyen bir kadının, tavuk bulamayınca restoranın camlarını aşağı indirmesi ardında ki şiddetin kaynağı nedir?
-Kendi koşullarında çırpınan Ailesi mi, doğru tanıyı koyamayan doktorlar mı, yoksa gıda sektörü yönlendirmesinde bir çok sağlık sorununu tetikleyip, tahribatlara irade dışı sebep olan maddelerin pervasızca kullanılmasına onay veren politik irade mi?
-ayrıntılara girildikçe polisiye roman gibi; beynimizde, sinir sistemimizde, diğer katılımcı organlarımız ve sistemlerimizde: ya sonra ne oluyor? gibi içinizden gelen sorularla biyokimyasal sinsice planlanmış oyunları ve sonuçlarını merak ediyorsunuz!
Bunları ayrıca ve çok ciddiyetle ele almak gerek.
NBŞ’den, MSG’ye, Aspartam ve Türevlerine kadar ve diğer yüklüce azgın faillerinin Biyokimyamıza, varlığımıza cinayet planlarını ve onları gıdalarımıza yoğunlaşmalarına olanak sağlayan efendilerine açıklık getireceğiz!
H.Kargulu, 2006 temmuzunda yayınladığı Vücudun Şifresi kitabına, 50 şifre koyarak ve her şifrenin sonuna bir harf ekleyerek, 50 harfin birleşmesi sonunda çıkan cümlede: SON ALINAN GIDALARIN BEYİNDEKİ ELEKTROKİMYASAL ETKİSİ V.Ş. demekle;
Kalori hesabından çok; tükettiğimiz son gıdanın kimyasal etkisine dikkat çekmişti!
2006 Temmuzu’ndan bu yana bilimsel uluslar arası bir çok çalışmalar yapıldı ve Sn., Kargulu’nun işaret ettiği konu kesin olarak doğrulanmıştır!
Yani Obezite’de gerçekçi ve yönlü çözümler sunabilmek gerçek vizyonlar gerektirir.
Obezite’nin, hala bir irade sorunu olduğuna dair ‘yakınlarınızda ki kilolu veya obezlere –şişko! deyin utansın zayıflasın’ diyerek, yarı ciddi dahi olsa vizyonunu sergileyen sağlık politikamızın başında ki insan’ın bunları telaffuzu manidardır!
Obezite Partisi işte bu yüzden kaçınılmazdır!
Avrupa’da 80’li yıllarda mevcut politik yaklaşımların, çoğunlukla enerji için çıkar amaçlı tahrip edilmesinden dolayı, yerleşim birimlerini, çevreyi ve doğayı katletmesi karşısında; bu değerlere yepyeni ilkelerle sahiplenmeyi amaç edinerek kurulan yeşiller partisinde insan olmanın dayanılmaz tahribatçı geninin biraz olsun frenlenmesine katkısı olmuştur. Yeşillerin alternatif enerji politikaları, çevre, doğa ve insan ‘a yaklaşımı değiştirme de nasıl katkısı olduysa; bizim hep beraber, kendi varlığımızı tehdit altına alan bu ‘bilinçsizce ise, alet olunmasından dolayı daha da kötü’ olan sinsice güç ve hükmetme hırsı, beyinleri köleleştirme girişimlerini durdurmak ve insanlara layık oldukları değerlerle hitap edebilecek yaklaşımları temel almayı her şeyin üzerinde addederek yola çıkmak, bunda belirleyen taraf olmak üzere Politikada aktif rol almak zorundayız!
Sonuçta unutmayalım ki siyasi görüşümüz ne olursa olsun, belirleyici resmi istatistiklerin bugünkü verilerini ölçü olarak aldığımızda memleketimiz nüfusunda her 4 kişiden 3 ‘üyüz!
Hiç birimizin ne kendimizin ne de çocuklarımızın veya torunlarımızın, yarın daha iyi olabilmeye yönelik bir umut vaat edebilecek politik sağlık alanında belirleyici akılcı veya bağımsız davranışlar sergileyecek bir altyapısı yoktur ve olamayacaktır!
Öyleyse kendimiz ve en değerlilerimiz için çocuklarımız ve onların da geleceği için hep birlikte inisiyatif üstlenmek zorundayız!
Bir gün torunlarınızın da sizinle gurur duyabilmesi için cesaretli ve vizyonu olan kararlar verin. Tıpkı benim de yaptığım gibi. Çünkü biz hep beraber çok güçlüyüz!
Omder Kurucu Başkanı
HALİL KARGULU