Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Ekim '11

 
Kategori
Sosyoloji
 

Offffff Offf...

Offffff Offf...
 

 

Offffff Offf...
Bazen bir offf çekince nasıl da rahatlıyor insan...
Bir kaç arkadaşla konuştukça o kadar hoş şeyler çıkıyor ki ortaya... Bazı arkadaşlar diyor ki:”Yahu Mutlu, sevgiymiş mevgiymiş; bunlar çocuklara öğrettiğimiz şeyler. Ne diye şimdi bunlardan bahsediyorsun ki? Biz aştık bunları...
Bazıları da dedi ki “Ya elalem yapıyor da biz mi yapacağız..?”
Anlayacağınız klasik, her zaman topu başkasına atan ve bir şey yapamayan bir kesim vardır toplumda... Bu kişiler de onlardanlar işte... Yani bir şey olamayan kesim... Çünkü bir şey olmak istiyorsanız işi, sizin yapıyor olmanız lazım.
Şimdi sevgi de böyle bir şey... Ya siz bunu yapacaksınız ya da toplumun geniş kitleleri gibi hayatınızdaki eksiklikleri örtmek ve kompanse edebilmek için alkol, uyuşturucu, anti-depresan hapları ya da meditasyonlar veya dinler gibi şeylerin içine girip dünyevi eksikliklerinize gözlerinizi kapatarak, onları yokmuş farz edebilirsiniz... Hani küçük çocukların annelerinin eteğinin arkasına koşup, saklanıp, kafayı çıkarıp baktıkları gibi...
Ya da hayatımızı anlamaya yönelebiliriz. Önceki makalelerimde insan doğasını anlattım, neden sevemediğimizi anlattım ve neden mutsuz olduğumuzu da anlattım ve konuları sizlerle tek tek inceledik...
Ama aslında bunların hepsi aynı konudur... Farklı olmaları veya birlerinden bağımsız olmaları mümkün değil ki! Biz insanlar oluşturduğumuz her şeyi, inşa ettiğimiz tüm sistemleri, yaşam koşullarını, kültür, sanat, eğitim, ticaret, spor ve aklınıza ne gelirse her şeyi aramızda ki işbirliğiyle oluşturduk... Evet buna ümitle ve hasretle özlemlediğimiz o sevgi hissi de dahil…
Yıl 2011 ve dünyaya bakacak olursak inşa ettiğimiz, yaptığımız, oluşturduğumuz aklımıza gelen her şey çökmüş durumda ya da çökmesine az kaldı... Dünyada şu anda yaşanan ekonomik krizin bizleri nereye sürükleyebileceğini daha önce bir makalemde yazmıştım. Buna ek olarak toplumsal ve ailevi sistem de çökmüş durumda. Artık gazetelerde çocuklarını öldürenler, cinnet geçirip eşini öldürenler, tecavüzler, cinayetler, terör, uyuşturucu ve radikal dincilikten tutun; toplumun her katmanından kötü haberler iflas ettiğimizi gösteriyor... Eğitim yeni nesile hitap etmiyor bile, verilen eğitim o kadar çocukların doğasına ters ki; sanki at yarışına hazırlıyoruz... Sonra sağlıklı çocuğu okula gönderip psikopat olarak eve gelişine şaşıyoruz.... Spor denilen şey yıllardan beri ticaretti, şimdi ne olduğunu herkes gördü... Yani tüm dünyada, tüm toplumlar genel bir çöküntü içerisinde.
Aha size küreselleşme!
Aha dünyadaki her kesin tüm insanoğlunun ortak içinde bulunduğu durum!
Dünyadaki bazı yöneticiler bu krizi henüz hissetmiyorlar ama insan bildiğiniz gibi çok aciz bir varlık... Adama hayat iki tokat attı mı yan gelip kıvrılır "anam anam!" diye inlemeye başlar... Yalan mı?
Sevgi = Mutluluk ama nasıl bir sevgi?
İnsan doğasının kendisini hazla doldurmaya yönelik bir programla çalıştığını daha önce anlatmıştım ve bu program dahilinde bu dünyayı inşa ettik. Ta ki iflasa gelene kadar. Eğer insanlar arasındaki ilişkiler bizi iflas ettirdiyse ve toplumda diğer insanlar olmadan da var olamazsam ve herkes birbirine bağlı ise... Yapmamız gereken tek şey aramızdaki ilişkinin yapısını değiştirmek... Nükleer fizik anlatmıyorum, sanırım dank etmiştir... Etmediyse ciddi idrak problemleriniz olsa gerek... Ama o da önemli değil çünkü kişinin hayatta çektiği o boşluk ve mutsuzluk ve ıztırap vs. sormaya ve zorla da olsa adama dank ettirtiyor... O yüzden takmayın anlamadıysanız... Çok yaratıcı bir Yaratanımız var ve herkesi yola getiriyor… Öyle ya da böyle...
Toplum olarak insanların arasındaki ilişki karşılıklı düşünce ve karşılıklı anlayış olmaz ise, dolayısıyla sevgi  de olmaz ise asla ne tatmin olabilirsiniz ne de sürekli ve istikrarlı mutluluğu yakalayabilirsiniz. Neden bu doğamızla mutlu olamadığımızı önceki makalemde anlatmıştım.
Alternatifi tatminsiz gariban bir hayat... Emekli olup ölmeyi beklersiniz artık bir köşede... Belki de öldükten sonra bir yerlere uçup gideceğinize inanarak ya da bir kaç hap alarak kendinizi uyutmayı da düşünebilirsiniz... Ama böyle geçen bir ömre, ömür değil işkence denir...
Peki, etrafım bir avuç, sadece kendini tatmin etme programıyla yaşayan ve doğaları böyle olan huysuz egoistlerle dolu ise ben ne yapabilirim ki? Önceki makalemde realiteyi algılayışımızdan bahsetmiştim... İşin aslı olay etrafımdaki insanlarda bitmiyor ki! Etrafımdaki insanlar kuduz eşekler gibi davranıyorsa ben de mi öyle davranmak zorundayım? Dünyada bunu yapmayı düşünmem bile (bırakın eyleme geçmeyi)! Benim, dünyanın akıntısına ayak uydurmama ve anında bir sükûnet yakalayabilmeme yardımcı olur. Hem de hemen...
Dünya belli prensiplerle işliyor... Eğer ben yer çekimi kanununu biliyorsam belli ki uçurumdan kendimi bırakmayacağım Aaaa! Pardon ama depresyondaysanız ve kendinizle ne yapacağınızı bilmeyip atlayacaksanız o ayrı mesele, ben biraz daha aklı selim olanlar için yazıyorum... Atlasanız da bir şey değişmeyecek ama... Yer çekimi kanunu bu kanundan habersiz bir çocuk için de aynı şekilde işliyor... Yani Allah korusun bir çocuk uçurumdan düşerse... Sen bu kanunu bilmiyordun o yüzden ölmeyeceksin demiyor doğa... İşte aynı şey bizim için de geçerli... Eğer biz dünyanın yani doğanın üzerinde değil ama bir parçası olduğumuzu ve doğanın tepesine çıkıp onu kontrol etmeye çalışacağımıza, ona entegre olduğumuzu ve işleyiş mekanizmasını bir dank ettirebilirsek; o zaman biz de stressiz, sıkıntısız bir hayat yaşayabiliriz....
Doğanın kanunlarına bakarsak insan dışındaki her canlı, sadece ihtiyacı kadarı alır ve gerisini hep diğerleriyle paylaşır. Yooook! Ama ben tüm dünyayı yutmadan yaşayamam! diyorsanız hayatın ıstırapları sizi de yola getirecek merak etmeyin... Kişi açgözlülüğünü bir kenara koyar ve normal düzgün alışageldiği gibi bir hayat için çalışır ve bunu yaparken de diğer insanlara zarar vermeden, onları kazıklamadan, sömürmeden yaparsan o zaman doğanın kanunlarına ve akıntısına kendisini adapte etmiş olur ve hiç bir eksiklik hissetmez. Ne maddi ne de manevi... Kişinin gelişimi için en önemli şey çevredir... Eğer etrafımızda iyi insanlar olursa biz kötü olsak bile onların iyi oluşundan etkilenir ve biz de iyi olmayı isteriz... Bu yüzden çocuklarımıza da “Aman arkadaşlarını iyi seç!” demiyor muyuz?
Sonuç olarak; kendimize iyi bir çevre oluşturmak elimizde ve bunun da ilerleyen krizle birlikte inşa edilmesini zamanla mecburen yapacağız... Yoksa var olmamız mümkün olmayacak.
Hayata yaklaşımınızı, bakış açınızı, düşüncelerinizi değiştirirseniz o zaman dünyayı görüşünüz de değişir.
 
 
Toplam blog
: 22
: 622
Kayıt tarihi
: 27.09.11
 
 

Hepimizin hayatında birden “aa” dediği anlar vardır. Yani geçmişte duyduğumuz ama takmadığımız bi..