Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Kasım '07

 
Kategori
Anılar
 

Ofis Piknik

Ofis Piknik
 

1990 –1995 yılları arasında Ankara’da yaşayanlar hatırlayacaklardır. Bakanlıklarda, Kumrular Sokakta, Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğü’nün arka bahçesinde bir karavan ve önünde ilginç kırmızı çatılı bir sundurma ile sundurmanın altında yüksek mermer sehpaları olan bir satış merkezi vardı. “Ofis Piknik” dediğinizi duyar gibiyim. Evet, orası Ofis Piknik’ti. İşte o Ofis Piknik’in fikir babası, bir anlamda da mucidi kimdi dersiniz?

1989 Yılının Kasım ayında, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’nda ki görevimden istifa ederek ayrıldım. Aldığım eğitim, mesleki deneyimlerim; yerel seçimlerde başarılı olamayan bir belediye başkanının Sosyal Hizmetler Genel Müdürlüğüne atanması ve yeni Genel Müdürün, seçimi kaybettiği belediyeden getirdiği, eski personelini bir yerlere yerleştirme telaşına kurban edilmiş, önce Uşak’a, ardından da Mardin’e sürgün edilmiştim. Öykü çok uzun. (Günümüzde kahramanları değişse de bu olaylar hala devam ediyor.) Eşimin işinin, çocuklarımın okulunun hiç kale alınmadığı bu sürgün, benim İstifamla sonuçlandı. Bir büyüğümün yardımı ile Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğü’nde iş buldum ve 7 Kasım 1989 günü orada işe başladım.

Görevim, adı Sosyal Hizmetler Müdürlüğü olan Şube Müdürlüğü’nde idi. “Adı Sosyal Hizmetler olan” diye özellikle belirttim. Aslında olması gereken Sosyal İşler Müdürlüğü idi. Bilindiği gibi, ülkemizde Sosyal Hizmetler kavramı özel bir alanı ve çalışma konusunu betimlemektedir. Benim işe başladığım müdürlük ise, Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğü Personelinin; sağlık, yaz kampları, tabldot, kreş, servis araçları, lojmanlar, misafirhaneler, öğrenci yurtları gibi konularını düzenlemek ve yönetmekle görevli bir birimdi.

İş görüşmesine gittiğimde, TMO Genel Müdürü Dr.Ahmet Özgüneş, bana mesleğimin ayrıntılarını, aldığım eğitimleri edindiğim deneyimleri sormuş, ben de ona anlatmıştım. En çok Sosyal Hizmet Mesleğinin tanımı ile ilgilendi. Meslektaşlarımın da çok iyi bildiği, şu klasik meslek tanımı; “Sosyal Hizmet Mesleği; sosyal değişmeyi, insan ilişkilerindeki problemleri çözmeyi, insanların refahı için özgür olmalarını ve güçlenmelerini sağlar, destekler, insan davranışı ve sosyal sistemlerle ilgili teorileri kullanarak, insanların çevresiyle karşılıklı etkileşimde bulunduğu noktalarda müdahale eder. İnsan haklarının ve sosyal adaletin ilkeleri sosyal hizmetin temelidir. Gereksinim, Sosyal Hizmetin odaklandığı konulardan biridir. Bazen bireyler neye gereksinim duyduklarını söylerler. Ancak "duyumsanan gereksinim” ile “gerçek gereksinim” çoğunlukla farklıdır veya farklı şekillerde dile getirilir. Sosyal Hizmet Uzmanları bilgi ve profesyonel değer sistemi aracılığıyla, müracaatçıların gerçek gereksinimlerinin ortaya çıkarılmasını sağlarlar. Bu, Sosyal Hizmetin en temel ilkesidir.” Diye başlayan bir anlatımla anlatmıştım. İşe alındığımı, iki hafta süremin olduğunu, tüm birim amirlerine, bana yardımcı olmaları konusunda gerekli emirleri vereceğini ve gerekirse kurumun sağlayacağı bir araçla tüm örgütü de dolaşabileceğimi, verdiği sürenin sonunda da, TMO’da personelin mutluluğu ve iş verimliliğini artıracak yeni uygulamalar öneren raporumu kendisine vermemi söyledi.

İşe alınmıştım. Ama işim çok zordu. Dışarıdan gelmiş, yeni bir personele duyulan bildik ön yargılarla yaklaşan birkaç kişiyi saymazsak, TMO personeli tarafından pek yadırganmadım. Hatta ummadığım bir sıcaklıkla karşılandım.

Verilen sürenin sonunda, raporumu hazırladım ve Genel Müdürlük Makamına teslim ettim. Bu raporda, personelin genel mutsuzluğunun; lojman yetersizliği nedeniyle kiralık evlerde oturmaları, kira ücretlerinin çok yüksek olmasından, Yüksek Öğrenim Kurumlarının büyük kentlerde olması, büyük kentlere tayin isteklerinin Genel Müdürlükçe kabul görmemesi, devlete ait öğrenci yurtlarında yer bulunamaması, çocuklarını yerleştirecek güvenli yer bulamamasından kaynaklandığını belirtmiştim. İşte verimlilik kaybı için ise; personelin kendisi ya da aile bireylerinden birinin hastalanması halinde, devlet hastanelerinde, geçen çileli bekleyişleri ve bu sıkıntıların personelde yarattığı moral bozukluklarını gerekçe olarak göstermiştim. Çözüm önerilerim; lojmandan yararlanamayan personelimize kira yardımı yapılması, personel çocukları için öğrenci yurtları açılması, devlet hastanelerinde geçen zaman ve moral kaybının giderilmesi için; özel hastanelerle, muayenehanesi olan hekimlerle anlaşmalar yapılması, bu hizmetler karşılığında devlet hastanelerine ödenen ücret kadarının TMO tarafından, oluşacak farkın %80’inin TMO Vakfı tarafından, kalan %20’nin de hizmetten yararlanan personel tarafından karşılanmasını önermiştim. Rapor, başka sosyal sorunlar ve çözüm önerileri de içeriyordu. Ama en önemlileri bu yazdıklarımdı.

Raporu Genel Müdürün Sekreterine teslim ettikten yaklaşık bir saat sonra, Genel Müdür’ün beni çağırdığı haberini aldım. Toprak Mahsulleri Ofisi’ne çok büyük yenilikler getirdiğini, iki haftalık çalışma süremde pek çok iş arkadaşımdan duyduğum, Dr.Ahmet Özgüneş çalışmamı beğenmişti. Anacak bir koşulu vardı. TMO Mensupları Sosyal Yardım Sandığı Vakfı, bütçesi sınırlı ve personelden alınan ödentilerle ayakta duran bir vakıftı. Benim önerdiğim hizmetleri yapabilmesi eldeki kaynaklarla olanaklı değildi. Bu önerileri getiren olarak, kaynakları da bulmalıydım. Gene sürem iki haftaydı.

Bu defa işim gerçekten zordu.

TMO Park Yeri’ne aracını koyanlardan alınacak küçük ücretler, Lojmanda oturanların lojman kira bedeline eklenecek %2’lik katkı payı ve bir de mercimekli ürünlerden oluşacak fast-foot satış yeri ilk aklıma gelenler oldu. İlk ikisi herhangi bir çalışma gerektirmiyordu. Ama üçüncüsü beni çok uğraştırdı.

Bu arada, Dr. Ahmet Özgüneş beni terfi de ettirmiş, TMO Sosyal Hizmetler Şube Müdürü yapmıştı. Bir yandan yeni görevimi tebrik için gelenleri ağırlıyor, bir yandan da iki haftalık sürem bitmeden, kaynak arayışına çözüm olacağına inandığım en büyük proje ile uğraşıyordum. Yeni çalışma arkadaşlarım, Tabldot Servis Şefi Faruk Özen, Gürkan Özer, Ahçıbaşı Recep Çalışır ile, tüm boş zamanlarımız bu yeni işletmenin menüsünü oluşturmakla geçiyordu.

Verilen sürenin sonunda, Genel Müdür Dr.Ahmet Özgüneş’ten aldığım randevuda çalışmalarımın sonucunu anlattım. Kaynak arayışımızı karşılayacağına inandığım proje de satılmasını düşündüğüm ürünlerin tamamını da o buluşmada kendisine tattırdım. Sonuç umduğumdan da güzel olmuştu. Projem destek gördü. Bu projeyi ertesi gün yapılacak Başkanlar Toplantısında da anlatmam ve ürünlerin tamamını o toplantıya da getirmem talimatı ile yanından ayrıldım.

Bir sonraki gün, Genel Müdür tarafından beğenilmiş bir projeyi anlatmanın rahatlığı ile sunumumu yapmış, çalışma arkadaşlarımın satışı düşünülen ürünlerden, kağıt bardaklar içinde toplantıya katılanlara sundukları mercimek çorbasının yarattığı şaşkınlığı izlediğim sırada, hemen yanımda oturan Genel Müdür Yardımcısı’nın “ Sen bu çorbalardan kaç tane satacağını düşünüyorsun?” sorusu ile irkildim. Hiç düşünmeden, aceleyle verdiğim yanıtta, “ ikiyüzelli- üşyüz tane sanırım” dediğimi anımsıyorum. Öyle bir aşağılayarak baktı ki, o anda orada olmaktan çok rahatsız oldum. “ Sen bu çorbadan elli tane sat. Ben de Kızılay’ın ortasında….. “ diye başlayan bir cümleyi sadece ikimizin duyacağı şekilde söyledi ve elindeki bardaktan çorbasını içmeyi sürdürdü. Kağıt bardakta satılan çorba o kadar beğenildi ki, günlük satışının onbeşbini geçtiği günler çok oldu.

Kızılay’da, Milli Müdafaa Caddesi ile Kumrular Sokağın kesiştiği yerde olan Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğü Binası, bir proje yarışması sonucunda, yarışmayı kazanan projenin uygulanması olarak yapılmıştı ve proje mimarı yapılacak eklentilere izin vermiyordu. Sorun gene tarafımdan çözüldü. Bu işletmeyi bir karavanla yaşama geçirebilirdik.

Bursa’ya gidişler, karavan siparişi, çorba satış kazanı, sıcak tezgah özel imalatı arayışları, ancak İstanbul’da yaptırabildiğimiz özel logolu kağıt çorba bardaklarının yaptırılması, başlık resminde görülen servis tepsisi örtülerinin hazırlanması, TMO mimarlarından Gülçin Hanımın çok şık yerleşim ve sundurma projesi, Yönetimi Geliştirme Şube Müdürü Şükrü Erbaş’ın isim babalığı, dönemin Tarım ve Köy İşleri Bakanı Lütfullah Kayalar’ın açılışını yaptığı Ofis Piknik böylece yaşama geçti.

İlk iki kaynak ve Ofis Piknik gelirleri ile; pek çok TMO çalışanına kira yardımı, 7 ayrı ilde açılan öğrenci yurdu ile yukarıda ödeme şeklini anlattığım şekilde ödemesi yapılarak o dönemde TMO’da çalışan 7.000 personel ve onların aile bireylerinin özel hastanelerden, muayenehanelerden yararlandırılması sağlandı.

Ofis Piknik o dönemde bir hayli ünlendi, şubeleri açıldı. Özellikle öğrenciler tarafından çok tutuldu. Üçte bir simit parasına sıcacık çorba ve TMO deneme fırınında üretilen küçük ekmekler satınaldılar. Benim, bir Amerika Birleşik Devletleri ziyaretime neden oldu. Sonra yönetimler değişti. Önce ben Ofis Piknik yönetiminden uzaklaştırıldım. Sonra menüler değiştirildi. Giderek kalite düştü, müşteri azaldı ve Ofis Piknik kapandı. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi, değerli dostum Prof. Dr. Anıl Çeçen, bu kapatılmada ABD'nin parmağı olduğunu söylese de, ben pek inanmıyorum.

Toprak Mahsulleri Ofisi’ndeki görevimden bu gün resmen ayrıldım. Artık bende emekli bir memurum. Eşyalarımı düzenlerken elime geçen, Ofis Piknik’le ilgili belgeleri görünce bu yazıyı yazmak istedim. Yazı çok uzadığı için Ofis Piknik menüleri ve hazırlanış öykülerini bir başka yazıya bırakıp sizi daha fazla yormak istemiyorum.



Unutmayın1:
THK Yangın Uçağı alım kampanyası için, tüm operatörlerden yangın yazıp, 3919’a gönderin. Bedeli 6 YTL’dir. Ülkemize katkısı, yemyeşil ormanlar.

Unutmayın2: Kurban Derilerini, lütfen THK’na verin. Kanatlı bir Türk Gençliği yaratılması çabamıza destek olun

 
Toplam blog
: 182
: 2395
Kayıt tarihi
: 29.01.07
 
 

10 Kasım 1954 tarihinde doğdum. Sosyal Hizmet Uzmanıyım. Pilotum. (ultralight licence no:151)..