- Kategori
- Eğitim
Öğretmen mutsuzsa, toplumun mutlu olmasını beklemek hayalcilik olur
Mevcudu 70'e 100'e dayanan sınıflarda ders yapmak , öyle sanıldığı gibi kolay değildir...
Eğitimci-yazar Abbas Güçlü'nün , çok yerinde bir tespiti facebookda paylaşıldı. Diyor ki GÜÇLÜ: "20 milyon öğrenci, en az 30 milyon velisi olan Türkiye gibi bir ülkede; öğretmen mutsuzsa, o toplumun mutlu olmasını beklemek hayalcilik olur "
İnternet çağı olarak vasflandırılan içinde bulunduğumuz yıllarda; devletle,belediye ile ilgili çoğu işimizi e-devlet sayesinde evimizden hallediyoruz. Zorunlu durumlarda, sayılı günlerde sayın memurlarımızla muhatap oluyoruz. Oysa her vatandaş , kendi öğrenimi ve çocuklarının öğrenimi nedeni ile direk veya endirek olarak , uzun yıllar eğitim camiasının havasını koklamak zorunda... Bu da , yüksek öğrenimi de katarsak , neredeyse yaşamımızın yarısına tekabül ediyor ortalama olarak. Sayın Başbakan'ın memurla öğretmeni karşılaştırıp , öğretmenin az çalıştığını ifade eden sözlerini ,emekli bir eğitimci olarak üzülerek okudum. Sanırım çevresinde veya yakınlarından öğretmen olan bir tanıdığı yok,sayın Başbakan'ın. Öğretmenin çalışma saatleri, okulda kaldığı zamanla sınırlı değildir.Kaç yıllık olursa olsun her öğretmenin yapacağı dersle ilgili olarak en azından şöyle bir bakması gerekir akşamdan.Yazılı ve ödev kağıtlarını okuması gerekir evinde. Kendini yenilemek adına, branşı veya konumu ile ilgili araştırma yapması, kitap gazete okuması gerekir öğretmenin. Her dönemin bazı hafta sonlarında veli veya okul-aile birliği toplantılarına , zümre veya öğretmenler toplantılarına katılması gerekir. Branş öğretmeni olanlar, boş saat olarak adı konan o zamanlarda boş değildir. Ya veli görüşmesi , ya idarenin gösterdiği işleri yapar,sınıf öğretmeni ise,anket,forum doldurur. Nöbetçi olduğu zamanlarda,teneffüslerde, o yoğun toz bulutunu ciğerlerine doldurup, öğrencilerin kendilerine, arkadaşlarına bir zarar vermesini engellemek için, sınıfları,koridorları arşınlar durur.
Söylendiği veya bilindiği gibi , üç ay değil iki ay yaz tatili vardır, memurdan farklı olarak bir ay daha fazla...Öğrencilerin olmadığı Haziran'ın sonu Eylül'ün başı olan haftalarda seminer çalışması için okulda olmak zorundadır. 15 günlük Şubat tatili içinde de, yine yapması gereken işler vardır öğrencilerin ödev, rehberlik işleri gibi...Bir öğretmen sitesi'nde öğretmenlerin bu göze batan tatilleri ile ilgili olarak şunlar yazılmış:" Gönderin çocuklarınızı okula tatilde,biz de gelelim, yazın kavurucu sıcakta,kışın karda kıyamette çocuk okula gelip ders yapabilecekse gönderin..."
Doğuda , can güvenliği olmayan,zorlu şartlarda görev yapan öğretmenlerimize ise hiç değinmiyorum.Ülke koşulları yüzünden onların durumu, zaten herkesce malum...
Kendisine hak ettiği değer verilmeyen öğretmenin mutsuz olacağı kaçınılmaz bir sonuçtur...Onun birebir , birlikte olduğu öğrencisine bu ruh durumunu yansıtmaması olanaksızdır doğal olarak. Her ne kadar eğitimini alsa da,insani dürtülerine engel olamadığı için öğrencisine -hiç arzu edilmese de-sözle veya eylem olarak , bu olumsuz duygularını yansıtacaktır. Bu halka giderek genişleyerek , mutsuz veli,mutsuz toplum olarak tezahür edecektir.
Toplumun her katmanında çalışan her insanın mutlu olmak hakkıdır,bu hepimizin kabullendiği bir gerçek. Öğretmenin ayrıcalığı; geleceğin insanının beyin ve ruh yapısına, en etkili araç olmasından kaynaklanıyor.Bilgi kadar hatta ondan daha fazla önemli olan, insanın "insan" olma erdemini kazanmasıdır kanımca. Bunu da o küçücük ,taze beyinlere nakşedecek olan ,ÖĞRETMENLERİMİZdir...
Bu vesile ile,rahmetli babamın da içinde bulunduğu ,üzerimde hakkı bulunan, hayatta olan olmayan tüm öğretmenlerime, gönlümün bütün içtenliği ile şükranlarımı ,sevgilerimi ifade etmek istiyorum. Emekli olan , çalışan meslekdaşlarıma da, sağlık ve esenlikler diliyorum...