Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Temmuz '07

 
Kategori
Haber
 

Okan Bayülgen'in Özlem'i

Okan Bayülgen'in Özlem'i
 

Okan Bayülgen on yılı aşkın bir süredir hepiniz televizyonlardan tanırsınız. Gece yarısını taşan proğramları sebebiyle aranızda belki seyredemeyenler olsa da, bir program sunuculuğunun da ötesinde kendisinden televizyonların sık sık bahsettiğini duymuşsunuzdur ve görmüşsünüzdür.

Bayülgen'i nasıl tanırsınız, hakkında ne düşünürsünüz, sever misiniz, sevmez misiniz bilemem. Benim kanaatim odur ki, programlarında, televizyon yayınlarındaki abartılı magazin haberlerini, Türkçe'yi konuşamayan sunucuları, sanat yönünden eksik kalmış ünlüleri, işini iyi yapamayan meslek mensuplarını âdeta teşhir ederek, yayıncılığa ciddiyet getirmeyi isteyen ve benimseyen bir yapıya sahiptir.

Kendi programında bu tür konuları biraz da alay edercesine ele alan Bayülgen, zaman zaman kendisi de tenkit ettiği gibi Basın'a malzeme olmaktan ne yazık ki kurtulamaz. Özellikle kaçamakları yüzünden başı çok derde giren Bayülgen'in, üzerindeki bu ciddi yükü atmak veya en azından azaltmak için, "sanatçı topluma örnek insan olmak zorunda değildir" kanaatine vardığını ve bunu savunduğunu biliyoruz.

Oyunculuk gücü ve dil hâkimiyetini kullanarak, alaycı tavrıyla kendi çapında ünlü pek çok kişiyi milyonlarca seyirci önünde küçük düşürmeyi başaran ve bu yüzden herkesin temkinli davranmasına sebep olan Bayülgen, güldürücü, eğlendirici, dinlendirici programlarına, şimdi daha ciddi içerikli olanları da ekledi.

Bir tiyatro oyuncusu olarak yerine göre davranmasını çok iyi bilmesine rağmen, belki alışkanlıktan, belki tabiatı gereği, konuklarını fırsat bulduğunda iğnelemekten ve mizahi bir dille tenkit etmekten büyük zevk duyan sanatçının, özellikle magazin dünyasının ünlülerine ön adıyla hitap etmekte bir sakınca görmediği malumdur.

Bunun getirdiği bir dil sürçmesiyle olsa gerek, geçen akşamki konuğu Akparti İstanbul milletvekili adayı Özlem Türköne'yle ilgili bir kanaatini belirtirken "Özlem siyasette daha yeni" deyivermiş.

Ön adıyla bu kadar samimi bir şekilde kendisinden bahsedilmesini yadırgayan Türköne, Okan Bayülgen'e bir hatırlatmada bulununca da kıyamet kopmuş...

Ben tam bu kısmında seyretmeye başladım programı. İnternette dolaşan video görüntüleri de bu noktadan itibaren tam sekiz dakika Bayülgen'in o kendi janrına yakışmayan çokbilmiş tavırlarını açıkça ortaya koyuyor.

Bayülgen'in iddiası, kendisi çok tanınmış, herkes tarafından bilinen bir kişi... Konuklarına ön adıyla hitap etmek onun hakkı. Oysa böyle bir yanlışlığı kendisi yakalasa, eminim kamera arkası proğramında bunu dakikalarca tîye alır. Ama kendini savunmak adına daha da yanlış şeyler söylemeye devam ediyor ve kimse bana nezaket dersi veremez, konuğuma nasıl hitap edeceğimi bana öğretemez, diyor.

Özlem hanımın "benim bildiğim, ön adla hitap etmek için insanlar arasında yakın bir samimiyet olması gerekir" tezine verdiği cevapsa, daha da şaşırtıcı. "Siz beni tanımıyor musunuz? Televizyonda seyretmiyor musunuz? Yoksa televizyon da mı izlemiyorsunuz, öyleyse haber de seyretmiyorsunuzdur. Halbuki beni herkes tanır. Ben 12 senedir program yapıyorum."

Şimdi 12 senedir program yaparken beyaz camın arkasında gördüğümüz, bu şekilde tanıdığımız Okan Bayülgen'e bir yerde rastladığımızda, "Okan naaber ya" diyebilir miyiz? Böyle bir mantık olabilir mi?

Sonuçta iki milletvekili adayının siyaset üzerine tartışma yapması gereken program, sunucuyla konuğu arasında anlamsız bir diyaloğa dönüşüyor. Özlem Türköne'nin bu durumu hatırlatması Bayülgen'i daha da kızdırıyor ve bu konuştuklarımız siyaset değil mi, ahlâk, terbiye, hitabet, bunlar siyasetin aslî konularıdır, diyerek konuğunu daha da zor duruma düşürüyor.

Hiç beklemediği bir durumla karşılaşan Özlem hanımın ağlamamak için dudaklarını ısırması veya stüdyoyu terk edip gitmemek için konuyu değiştirmeye çalışması Okan Bayülgen'i yatıştıramıyor.

Ve bir arabulucu edasıyla Berhan Şimşek giriyor araya... Özlem hanım'a biraz teselli edici, biraz ortalığı yatıştırıcı, daha genel ve daha güzel şeyler söylemeye çalışıyor. Daha doğrusu, Özlem hanım öyle zannediyor. Yağmurdan kaçarken doluya tutulduğunun farkında değil.

"Bir hanımefendi olarak size saygı duyuyorum, herkese nezaketle "sayın" diyerek hitap edilmesinden yana olduğunuzu, bu kültürle yetiştiğinizi biliyorum" deyince Berhan Şimşek, Özlem hanım zannediyor ki, ortada gerçekten bir hanımefendiye saygı gösteren nazik bir beyefendi var.

Oysa bir siyasetçi için rakip, açık noktası yakalandığı an, can alıcı noktasına öldürücü darbenin vurulması gereken kişidir. Karşısındaki nazik, kibar, zarif, güzel bir hanımefendi de olsa... Berhan Şimşek de bunu yapıyor ve diyor ki, "Sizin genel başkanınız da o kadar kibar ki, teröristbaşından bahsederken bile sayın demeyi ihmal etmiyor."

Susuzluğunu gidermek için dere kenarında su içen bir ceylanı, tek hamlede yakalayıp dişlerini boğazına geçiren bir aslanın o sert ve acımasız tavrı canlanıyor gözümün önünde... Çaresiz, kendini teslim etmiş bir ceylan yavrusu... Belgesellerde rastladığımda görmeye dayanamadığım için kanal değiştirdiğim gibi, Bayülgen'in programını da o andan itibaren seyretmekten vazgeçiyorum.

Okan Bayülgen gibi usta birinin hangi konuğa nasıl hitap edeceğini şaşırması, kazara şaşırsa bile bunu toparlaması zor bir şey değil. Acaba Berhan Şimşek'e böyle bir pas atabilmek için mi bu kadar uzun bir tartışmaya gerek duydu diye, doğrusu merak ediyorum.

Bu gerçeği öğrenebilmemiz asla mümkün değil. Gerçek durumu bilmeden birini itham etmek de bana çok ters geliyor. O programı seyredenler, en azından internetteki videodan izleyenler, acaba "Okan Bayülgen'in Özlemi"nin ne olduğunu bana anlatabilirler mi?

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..