Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Haziran '06

 
Kategori
Eğitim
 

OKS

OKS
 

Erik, şeftali, gül ve nar. Hepsi ağaç. Ama her biri farklı. Erdem, Tolkan, Gül ve Nisan. Hepsi insan. Ama her biri farklı. İlk erik açtı çiçeklerini. Bembeyaz bir ağaç oluverdi. Sonra şeftali pespembe çiçeklerle süsledi penceremi. Yabani güller sarının tonlarına boyandılar dal budak. Kırmızı, pembe güller gülün hasını sundular bizlere. Erik, şeftali meyveye dönüştü. Sapsarı yabani güller tek tük kaldı dallarda. Kırmızı ve pembe güllere nar ağacı çiçekleriyle katıldı. Nisan başında başlayan çiçeklerle serüvenimiz, haziran on beşe dek böyle sürdü.

Erdem’in işi gücü söküp takmak, yeni şeyler yaratmak, buluşlar yapmak bilim adamı olmak tüm isteği. Tolkan, nesnelerle oynamayı çok seviyor. Heykeltraş olmak istiyor. Bahçeleri, parkları, sokakları, caddeleri heykellerle süslemek sevdasında. Gül, gitar çalıyor, müzisyen olmak derdi. Nisan, renklerle süslemiş odasını. İşi gücü resim. Bütün amacı ressam olmak.

On üç, on dört yaşlarında ilk gençlik dönemini yaşayan öğrencilerin gelişimlerinden kaynaklanan özelliklerini düşünürsek:

Hızlı bir büyüme gelişme çağıdır. Kollar ve bacaklar hızla uzamaya devam eder. Kaslar gelişir. Büyüme düzensiz bir seyir takip eder. Eller, ayaklar, hatta burun nisbetsiz derecede büyür, on dördüncü yaşta azami hadlerine varır.

Genç, bu çağda ailesi içindeki yerine önem verir. Fakat artık kendisine “çocuk” gibi değil, “büyük “ gibi davranılmasını ister. Büyüklere benzemek amacıyla onları konuşma, giyim, hareket bakımından her hususta taklit eder.

Erginlik çağı buhranları ile birlikte gelir. Duyguları dengesiz ve gergindir. Sıkı, candan arkadaşlık kurma isteği bu çağda gelişir. Karşı cinsle arkadaşlık etmekten, birlikte çalışmaktan, onlara kendilerini göstermekten hoşlanırlar. Bu yaşlarda resim yapmak, müzikle uğraşmak, ağaç işlerine merak, koleksiyon yapma, aletleri söküp takma, yeni yerler görme gibi meraklar başlar.

Kız ve erkek öğrencilerde farklı görülen bu özelliklerin yaşandığı dönemde bizler onlar için neler yapıyoruz? Bu geçiş dönemine yardımcı olmak için onların fiziksel ve düşünsel gelişimlerine paralel programlar hazırlama yerine, birbirlerini bile görmek istemeyecekleri bir yarış atı gibi koşturuyoruz. Yüz soruluk bir testin yanıtlanması için gecesini gündüzünü, zindan ediyoruz. Amaç ne? Bir ölçü olmaksızın, sıraya girmelerini sağlamak. Peki kazancı ne? Neredeyse hiçbir şey. Kaybettirdikleri ise sayılamayacak kadar çok. Eğitim, var olanı geliştirmek için mi, köreltmek için mi yapılmalı sorusunun yanıtı gayet açık OKS ile yaptığımız, var olanı köreltmek amacına yöneliktir. En büyük yanlışlık da uygulanan test tekniğini öğrenme amacına yönelik olması nedeniyle, okul gibi temel eğitim kurumlarını devre dışı bırakması. Bu sadece, sınava yakın günlerde öğrencilerin okula gelmemesi gibi görünenle sınırlı değildir. Öğretme biçimi ayrılığı okulu bütünüyle devre dışı bırakmakta eğitimin, öğretimin işlevlerini azaltmaktadır.

Halbuki, okullar mayıs ayında bir şenlik yeri olmalıdır. Yıl içinde yapılan projeler sergilenmeli, tiyatrolar oynanmalı, müzik dinletileri yapılmalı, sergiler açılmalı, danslar sunulmalıdır. Uzak yakın yerlere eğitim gezileri düzenlenmeli, öğrencilerin yeni yerler, yeni güzellikler tanımaları sağlanmalıdır. Sanat ve kültür adamları, yazarlar, şairler konuk edilmeli, onların deneyimlerinden yararlanmalı etkinliğe katılanlar. Öğrencilerin, öğretmenleri ile birlikte yıl içinde yaptığı tüm etkinlikler, öğrencilere, başka okullara, anne ve babalara, sanat ve kültür çevrelerine sunulmalı. Her sınıf etkinlik sunmakta yarışır olmalı. Okullar sınıf sınıf, salon salon, kat kat, bahçe bahçe sunumlar için paylaşılmalı.

Nisan, yaptığı resimleri, Tolkan, yonttuğu heykelleri sergilemeli. Erdem, buluşunu anlatmalı gelenlere. Gül, gitarı ile şarkılar sunmalı seyircilerine.Her yıl mayıs ayında bir sunum geleneği oluşturulmalı. Gideceği liseyi de sekiz yıl boyunca yaptığı bu etkinlikler belirlemeli. Ezberlemek zorunda kaldığı, sınav bitince işine yaramayan bilgiler yerine geliştirdiği beceriler istenmeli öğrencilerden. Bütün bunlar çok zor değil. Eğitimin amacını bilen, ülkesini ve ülkesinin geleceğini seven yöneticilerin bir genelgesiyle olabilecek işler. Öğretmen dostlarımın çoğunluğunun söylediklerimi yapmak için hazır olduklarını biliyorum. Onlar öğrencilerini geleceğe ancak böyle hazırlayacaklarının bilincindeler. Yeter ki, onlara güvenelim çalışanı, üreteni görelim, ödüllendirelim ve onlardan doğru şeyler isteyelim.

Hasan Barışcan

hbariscan@milliyet.com.tr

 
Toplam blog
: 52
: 4210
Kayıt tarihi
: 17.06.06
 
 

1952 yılında Sivas- Asarcık Köyünde doğdum. Yurdun çeşitli yerlerinde öğretmenlik yaptım. Kabataş Er..