Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Ocak '08

 
Kategori
Güncel
 

Okumadan yazmayın

Okumadan yazmayın
 

temsili resim


Kitap sayısı artmış ülkemizde ancak kitap okuru azalmış. Şaka değil. Gerçek. Kitap yazarı çoğalırken, kitap okurunun azalması neyi gösteriyor sizce? “Aman canım ben ondan daha iyisini yazabilirim istersem.”

Yakında doktor sayısı artarken, onlara giden hasta sayısında, azalma olacak gibi. Zaten inşaat mühendisi zorunlu tutulmasa hangi müteahhitin aklına gelir ki ona danışmak? Doktorluğu, “hasta komşuya sahip olan” herkes az çok yapabiliyor. Komşudan tecrübe etmiştir çünkü, yeterli gelir. Mimarlık, dekoratörlük, danışmanlık gibi uç örneklere girmeye bile gerek yok.

Yazar sayısı artıyor okur sayısı azalıyor.

Kitap sayısı artıyor kütüphanelerde, ancak gezici kütüphane sayısı düşüyor, kütüphanelerin ziyaretçisi azalıyor. Bunda internetin etkisi olabilir belki. Fakat zaman içerisinde internet kullanıcıları da okuyan değil yazan, öğrenen değil öğreten olmaya başladı.

M.B'da örneğine sıkça rastlamaya başlıyorum. Akan yazı sayısı ile yazılardaki okur ve yorum sayılarına bakınca şaşırmamak elde değil. Çok yazan, az okuyan bir kullanıcı olmaya başladığımızın farkında mısınız?

Bir yazı yazıyorum. Başlık olarak yazının tersini kullanıyorum. Fakat yazıyı okumadan başlıktan yola çıkarak yorumlar yapan arkadaşlara rastlıyorum. Başlıktan yazıyı anlayabilme, kitabın adından içeriğini kavrayabilme, istikametten varacağı yeri bulabilme kabiliyetimizi taktir etmek gerek. Leb demeden leblebi olayını bile aşmış durumdayız. Daha “C” derken işin nasılsa “L” ye geleceğini, oradan da olsa olsa “leb” denmek isteneceğini, e sonuç olarak da “leblebi” sözcüğüne ulaşılacağını fark edebiliyoruz.

Biz eskiden beridir böyleyiz aslında. Yani bay bilen ve bayan bilenleriz. Kitap okumaya gerek görmeyecek kadar biliyoruz her şeyi.

Din bilgimiz yeterlidir. Kutsal Kitap’ı okumadan dine inanan bizden başkası var mıdır bilemiyorum. Futbol ile ilgili yarışamayacağımız kimse yoktur. Fatih Terim’in bu konudaki teknik hatalarını bağırırız maç izlerken. Tıp fakültesinde 6 yıl dirsek çürütmüş olanların çabalarını boşa çıkaracak denli tecrübeli olanlarımız vardır. Bir pratisyeni beğenmeyecek kadar bilgiliyizdir. Profesörle pek atışamayabiliriz belki ama birini televizyonda dinlesek yeter profesör olmaya. İnşaat mühendisi dediğin de nedir? Bildiğin amele yapar inşaatı. Mühendis sadece denetleyip, rüşvet çarkını çevirmek için vardır. Sıhhi tesisatçı, bahçıvan, araba tamircisi, elektrikçi, marangoz olamayabiliriz ama mutlaka bir başbakan kadar siyasi, dış işleri bakanı kadar diplomat, genel kurmay başkanı kadar stratejist yada ne bileyim anayasa mahkeme başkanı kadar hukukçuyuzdur. Hatta pek çok defa hatalarını yakalayabildiğimiz ve daha ilerisini düşünebildiğimizden dolayı onlardan daha iyiyizdir.

Nitekim öğrenmeye ihtiyaç duymuyoruz. Bilmediğimizi bilmiyoruz çünkü. Araştırmıyoruz. Okumuyoruz. Ama yazıyoruz. Ama konuşuyoruz. Ama akıl veriyoruz.

Bir saatini yazmaya ayıranların iki saatini okumaya ayırması lazım ki, bilerek yazmayı başarabilsin.

İyi okumalar...

Alizarin’den sevgilerle...

 
Toplam blog
: 105
: 7006
Kayıt tarihi
: 27.04.07
 
 

Ereğli - Konya Gazi Lisesi (yatılı) - İstanbul Üniversitesi İşletme (İng) Fakültesi - Ressam ve A..