Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Nisan '08

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Okuyan güzel masalı (2)

Okuyan güzel masalı (2)
 

kanatlarında uyanışının rengi...iv


Başucu lambasının yanında duran notluğunda önceden yazdığı bir alıntı duruyordu.
"…Aşkın ilk soluğu, mantığın son soluğudur…" Antoine Bret

Okuyan Güzel artık sabah gözlerini açtığı anda yeni bir güne değil, ruhunun derinliklerinde dalgalanmalara neden olan yeni rüyasına uyanıyordu. Verimli bir kaynaktan yatağına akan bir su gibiydi ruhu, bu suyun geçtiği tüm yolları tıkayan akıl taşlarının aşınıp, zamanla yitimine ise aldırmıyordu. Hiçbir şekilde kendisine karışmayacaktı. Her zamankinden daha enerjik ve istekle yatağı terk etti.

Bir zamanlar kabaca yüzünü yıkayıp çıktığı banyoda artık sabahları daha uzun kalıyordu, yüzünü yıkarken aynalara onun gözleriyle bakmaya başlamıştı. Geçen iki ay süresinde yaşadığı sarhoşluğun bulantısıyla iştahı kesilmiş, zayıflamıştı. Ellerini yüzünde gezdirdi. Torbalanmış gözaltlarına dokunurken uzunca gülümsedi. Gece uykusundayken sık sık tatlı bir telaşla uyanıyor, yeni günde onunla karşılaşma olasılığı heyecanıyla yeniden uykuya dalmakta zorlanıyordu. Ve bu ihtimali tebessümle çerçeveleyip, gecenin duvarlarına asıyor, defalarca bakıyordu. Aynada gördüğü incelmiş kar beyazı yüzüne yakışan, aşı kirazı iriliğindeki gözleri, hafif kanlı olmakla birlikte ışıl ışıl sanki sevgiliye bakıyordu. Özenle taradığı saçlarına bildiği tüm toplama şekillerini uyguladıktan sonra, ruh halini en iyi yansıtan ve en çok yakıştığını düşündüğü açık bırakma şeklinde karar kıldı yine. Aynı zamanda içinden de ona doğru koşan kısrağı, uçuşan yeleleriyle serbest bırakıyordu.

Prensini görebileceği pencereye doğru yürürken, duyduğu ses, yüreğindeki kreşendoydu. Tüm dünya hallerine, önlerindeki olası engellere kör-sağır ve umursamaz bir esriklik çerçevesinden bakıyordu. Hiçbir şey ve hiç kimse bu duygumu yaşamama engel veya etken olamaz, diye düşündü. Önünde sonsuz bir bozkır gibi duran geleceği, üzerinde kaygı engebeleri barındırmıyordu.

Buzdolabından kahvaltılık pratik bir şeyler alırken gözü kapaktaki mıknatıslı nota takıldı.
"Ask köprü kurmaktır. İnsanlar köprü kuracaklarına duvar ördükleri için yalnız kalırlar." Newton

Eski günlerini hatırladığında, kitaplarıyla ördüğü duvarların içerisinde tek başına yaşayan bir ceset görüyordu. Çünkü varlığı, yeni anlamıyla eskisini yok etmiş, yeniden doğmuş, çoğalmaktaydı. Klasik ve çağdaş birçok eserin teması olan aşkı okuduğu zamanlarda, böyle güzel bir duygunun anlatılabilmesine hayranlık duyuyor, yazanları da sadece sanatsal yaratım içerisinde olan dahiler olarak içinden alkışlıyordu. Oysa yaşarken öğrendiği yeni bir şey daha vardı. Âşık olan kişi içindeki çağlayanların coşkusuyla her an bir biçimde taşma, dışa vurma ve bunu ifade etme enerjisine sahip olabiliyordu. Bestelenen şarkılar, yazılan metinler, çizilen resimler bu enerji ile yorumlanırken sevgiliye uzanan birer köprü oluşturabilme isteğine aitti. Öyle düz ve kitabi tanımlamalardan öte bir şeydi. Köprünün diğer ayağına ulaşması, etkilemesi, karşılık bulması arzusuyla inatçı ve inançlı bir sürecin eserleydi her edim.

Onu ilk gördüğü andan bu yana iki ay kadar zaman geçmiş olmasına karşın, sanki yıllar geçmiş gibiydi. Hakkında hikâyesine ait hiçbir detay bilmediği prensini, her karşılaşmada yüreğiyle gözlüyor ve ta eskilerden tanıyor gibiydi. Gündüz onun fiziğindeki, gece de hayatındaki detayları ezberliyordu. Karanlığın bastırdığı saatlerden itibaren odalarda yanan ışıklardan ve siluetten, yeme, okuma, çalışma, TV izleme ve yatma saatlerini kestirebiliyordu.

Pencereler açık, kapılar açık… Yine bir akşamüzeriydi… Balkonda kahvesini içen prensi, duruşu, bakışıyla onunla adeta sohbet eder gibiydi. Gözlerin öpüştüğü anlarda ise kızaran yanaklarıyla bir ateşin içinde yakaladı kendini Okuyan Güzel. Bardağı tutan eli ter içindeydi. Ne kadar anlamlı ve derin bir bakış bu böyle, diye düşünüyordu. Tebessüm ederken kısılan uzun kirpikli gözleri güven ve istek uyandırıyor, o mavi denizde yüzmeye soyunuyordu. Gülümsemelerin en güzelinde sonsuz bir seyre dalıp dalıp çıkıyordu. Terliklerini çıkartıp yalınayak bastığı soğuk beton karolar da olmasa yerden kesilmiş uçuyor olduğuna inanacaktı. Aynı anda sigaralarına davrandılar, yaktılar… İlk ve uzun üfleme sırasında havaya karışan duman, iç çekişlerin ve ardından dile gelişlerin anlamıyla yüklüydü.
“…sana aşığım…” yazıyordu beyaz dumanlar, aralarındaki boşluğa. Bir yandan da onun dinlediği müziği duyuyordu, çello ağırlıklı duygusal bir ezgisi vardı müziğin. Binaların arasında dans etmek istiyordu, sıcak omzuna başını yaslayarak sallanmak ve konuşmaksızın…

Uyuyan Güzel masalında prensesin uyanışı, prensin onu öpmesi sonucunda gerçekleşiyordu. Çağdaş masal bu ya, Okuyan Güzel de kitaplarda en çok yazıla gelen duygunun yaşamına uyarlanmasına bir pencere bakışmasıyla uyanıyordu.

Henüz adını bilmediği sevgilisine mektuplar yazıyordu, eski okumalarından da kimi pasajlar, şiirler iliştiriyordu içlerine. Bir gün ona verecekti hepsini ve sevgisini…

…Sana büyük bir sır söyleyeceğim. Korkuyorum senden
Korkuyorum yanın sıra gidenden. Pencerelere doğru akşamüzeri
El kol oynatışından söylenmeyen sözlerden
Korkuyorum hızlı ve yavaş zamandan korkuyorum senden
Sana büyük bir sır söyleyeceğim. Kapat kapıları
Ölmek daha kolaydır sevmekten
Bundandır işte benim yaşamaya katlanmam
Sevgilim…
Aragon

 
Toplam blog
: 25
: 1059
Kayıt tarihi
: 16.01.08
 
 

İşletmecilik eğitimi ve sonrasında finans sektöründe bir dönem profesyönel çalışmanın dışında, 19..