Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Nisan '08

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Okuyan güzel masalı

Okuyan güzel masalı
 

masal üzerine kurguladığım görsel çalışmalarımdan biri


Bir varmış, bir yokmuş… Modern zamanların hızlı aktığı çağda, blokların birbirine baktığı apartmanlardan birinde yaşayan Okuyan Güzel adında bir kız yaşarmış. Okumayı öğrendiği günden itibaren merak ettiği her şeyi sayfaların arasında bulacağına inanırmış. Günlük ihtiyaçlarını giderdikten sonra, satırların arasında koşarcasına devinen gözleri yorulana dek okurmuş. Çoğunlukla, apartmanlar gibi yığılı kitaplarının arasında uykuya dalar ve düşlerindeki okumanın derinliklerinde adeta yüzermiş.

Gözleri kapalı olduğu halde başının üzerinde muhabbet halinde olan iki denizatının varlığını çıkarttıkları hava kabarcıklarından hissedebiliyormuş öyle zamanlarda. Hani şu erkeği hamile kalabilen ve tek eşli olan müthiş canlılar. Eşi öldüğünde uzun süre canlı kalamayıp, intihar eden ve aşk konusunda doğuştan yetenekli olan canlılardı denizatları da. Bu bilgiyi okuduğu kitaplardan edinmişti.

Elinin hemen altındaki kumların üzerinde usulca kıpırdayan bir denizyıldızı duruyordu. Derinliklere görüntüsü ile estetik katan bu canlının, beyni olmadığını da kitaplardan okumuştu.

Ve çevresinde denizin hareketi ile yumuşakça salınan yosunlar, denizde yaşama ve orada kalmaya ait dirençlerini, dışarı çıkartıldıklarında bir süre sonra hissettirdikleri kötü koku ile gösteriyorlardı. Dışarıda biçim olarak da çirkin göründükleri halde, suyun içerisinde bahçe estetiği kurmakta üzerlerine yoktu.

Bu rüyaya Okuyan Güzel, okuduğu kitaplardaki bilgilere dayanarak gelmişti. Okumak onu hep derinlere sürüklüyordu. Okuduğu tüm kitaplardan usunda kalan parçaları düşlediği masallarda birleştiriyor, hepsinden yepyeni ve kendine ait bir yeni evren inşa ediyordu belki de.

Şimdiye kadar hiç duymadığı güzellikte şiirler uçuşuyordu hava kabarcıkları içinde. Bir çift denizatının uzun sürecek olan aşkının davetlisiydi derin denizde. Yıldızlar, yosunlar bu seremoninin romantik fotoğrafına fon oluşturmak üzere serpiştirilmiş gibiydi adeta. Kimi zaman sürü balıkların halayı jet hızıyla geçip, suları dalgalandırıyordu. Bilge denizatlarının sözcükleri o dalgaların üzerinde görünüp dağılıyordu. İki denizatı birbirini gün doğarken selamlıyor ve dansları başlıyordu. Uzun süren öpüşmeleri sırasında gözleri tüm denizlere sıkıca kapalı, algıları ise sadece eşlerine açık halde salınıyorlardı.

Çiftleşmeleri sonucunda oluşan yumurtaları taşıyan baba, diğer balıkların istilasından yavrularını korumak için kahramanca savaşıyordu. Nihayetinde hayatları, eşlerinin kaybındaki yas ile sona eriyordu. “Sen olmazsan yaşayamam” duygusunu söylemeden yaşayabilenlerdi onlar, diye düşündü Okuyan Güzel.

Okuduğu kitaplardan öğrendiği doğaya ait bazı bilgiler onu bu evrene taşıyan davetiye gibiydi. Günlük hayatında bina yığınları ve teknolojinin kasvetli atmosferinden sıyrıldığı anlardı okuma zamanları ve rüyaları. Metaforlar ikliminde yaşıyordu…

Okuduklarını içselleştirmek için kafasında kurguladığı gezilere çıkabiliyordu, hem de masasında uzun süredir elinde kitabı ile atıl halde duruyorken. Bedeni durağan iken düşünceleri ile ilerlemek, yüzmek, uçmak böyle bir şeydi galiba. Okumak böylesine tek kişilik bir eylemdi ama öte yandan içten içe çoğalan, birçok kişiden oluşan bir bütüne doğru yol almanın da olanağını taşıyordu sanki onun için.

Bu eylem, başlangıçta, göz, metin ve beyin arasında oluşan devinimle kısıtlı kalsa da, ileri okumalarda karmaşıklaşabilirdi. Çeşitli düğümler, çözülmelere kadar ilerleyen inşaat başlayabilirdi.

Okumanın derinliklerinde, öğrendiklerini hayatına inşa etme şansı olabilecek miydi? Evrende bir insan ömrüne sığmayacak kadar çok bilgi varken, kitapları öğrenme yolunda ne denli verimli kullanabilecekti…

Gel zaman, git zaman, Okuyan Güzel, penceresinden bakarken bina yığınları içerisinde yan yana dizilmiş kutucuklar gibi algıladığı pencerelerden birinde takıldı. Zaman sanki orada durdu. Daha önce fark etmediği bir delikanlı tarafından oradan izleniyor olduğunu hissetmek, yaşamına yeni bir boyut katmaktan öte yeniden doğmak gibi bir şeydi. Okuyan Güzel de onu seyretmeyi ve bu seyir halindeyken, ruhundan çıkan bir akımla onun harika bedeninde yitip gitmeyi yaşıyordu. Bilmediği bir dünyaya doğmuş, cahil, heyecanlı, telaşlı bir bebek gibiydi. Sabah uyanır uyanmaz koştuğu pencerenin önünde başlayan sarhoşluk, gün boyunca onu alıp, iki kişilik bir dünyanın orta yerine bırakıyordu. Dışarıya baktığında başka hiçbir şey görmüyordu, dünya sadece karşı penceredeki delikanlının bulunduğu noktadan ibaretti. Onun yaşamı hakkında çeşitli varsayımlarda bulunuyor, kendi yaşamına mutlaka onu da kararak yeni hayaller kuruyordu.

Okuduklarından bir anımsama ile içinde bulunduğu durumunu kendine şöyle açıkladı:

”…Yalnızca eyleyen öğrenir…” diyordu Nietzsche.

Ancak ve ancak yaşayarak öğrenilecek bir duygunun içinde filizlenen yapraklarını okşadı, ve tatlı bir tebessümle öylece kalmak ona huzur veriyordu. Dünyanın tüm renkleri ısınmaya başlamıştı ve baktığı her yer hızla kırmızıya dönüşüyordu.

Daha masalının çok başında olduğunu, kendisindeki değişimleri gözleyerek hissediyordu. Okuyan Güzel’in uyanışı, karşı penceredeki Prensle bakışlarının öpüşmesi sırasında olmuştu. Ruhunun hareketlenip karşı pencereye doğru yol aldığını artık biliyor, gerçekte masal ise aslında burada başlıyordu…


Not: “Okumak Değiş(tir)mektir” adlı video çalışmasında okuma üzerine inşaat konseptini işleyen Cem Işık’ın çalışmasını ise aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz
http://www.obursolucan.org/os02/cemokumak.htm

 
Toplam blog
: 25
: 1059
Kayıt tarihi
: 16.01.08
 
 

İşletmecilik eğitimi ve sonrasında finans sektöründe bir dönem profesyönel çalışmanın dışında, 19..