Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Eylül '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Okyanusta bir damla

Okyanusta bir damla
 

Anlam aramakla geçiyor... Bazen akışına bırakılan yaşam, kendi hızında ağır ağır geçerken zaman, hiçbir şeyin olmadığı monotonlukta yitip gittiğini, birden bire geç kalmışlık duygusuyla farkediliveriyor. Ve şiirler yazılıyor geç kalınmışlığa... Böyle mi gerçekten? Geç mi?

Oturup bir köşeden dünyayı izlerken (ki artık savaşlar bile naklen yayınlanıyor), kendi tekdüze zamanımın ağırlığında, aniden şimşek hızında bir heyecan beni sarsıyor: Kendimi bütün izlediklerimle, herkesle, herşeyle, zamansız evrenle bütün hissediyorum. Çok kısa bir an, bana sonsuzluk gibi gelen bir an; kendimi tablonun içinde, tablonun bütünlüğünde görüyorum. Şimdi, şuan yaşanan zaman içinde benim de olmam önce heyecanlandırıyor beni, sonra kazandığım anlamı aniden yitiriveriyorum.

Tekrar bir çift göze dönüşüp bizi izliyorum:

Yaşam hakkında, dünya hakkında, antropoloji, metafizik, kuramsal fizik dilinde, Atlantis üzerine, Mu üzerine, sonra Sümerler, Hititler, Mayalar ve mitleri hakkında okuyorum. Yıldızlara bakıp onları merak ediyorum. Günümüzün haksız savaşlarını kınıyorum, açlığa üzülüp zengin ülkelere kızıyorum. Tek Tanrı’ya inanan dinlerin birbirlerini küçümsemelerini, neredeyse ırkçı bir yaklaşımla kendilerini üstün tutmalarını yadırgıyorum, mantıksız buluyorum. Bu gidişi ben de hiç beğenmiyorum. Küresel ısınmanın, hatta eksenin değiştiğinin da farkındayım. Doların düşmesine sevinemiyorum (Dünya öyle küçüldü ki orada olan bize de çarpar). Üstelik birkaç yıla kadar güneşte daha büyük patlamalar bekleniyormuş. “Herşeyin teorisi”ni anlamaya çalışıyorum; herşeyin başlangıcı parçacık değil de iplikçiklermiş, titreşimler önemliymiş. Hawking’e bazen kızıp bazen hayran oluyorum; O’nun onbir boyuta varan evrenini, evrenlerini, karadeliklerini, hâlâ oluşan evrenlerini, bizim tamamen raslantılardan oluştuğumuzu söyleyip de kendimi anlamsız hissetmeme neden oluşunu anlamaya çalışıyorum. Hemen Mevlana’ya koşuyorum. Hepimizin bir oluşunu anlamaya çalışıyorum. Okyanustaki damlayı anlamaya çalışıyorum. İçimdeki, dışımdaki ben isyan ediyor.

Tekrar bir çift göze dönüşüp bizi izliyorum:

Horus’un hangi gözü olacağıma karar veremiyorum. Orion’da bir ikizim var mıdır acaba? Ya da Sirius’ta!... Bütün Dünyada binalar yapılıyor. İnsanlar işten çıkarılıyor. İnsanlar çoğalıyor. İnsanlar ölüyor. Şirketler piyasalarda kağıtlarının yükselmesi için bir takım ekonomistlerin (onlara da “guru” deniliyor) parlak fikirlerini hep aynı biçimde uyguluyorlar; yine de ekonomi çöküyor. Magazin ve moda dünyası anlaşılmaz bir biçimde yeni mitleri eskilerine benzer biçimde piyasaya sürüyorlar. Sahi biz nereden, ne kadar zamanda bulduk bu kadar ayrıntıyı? Tekdüze bir yaşam içersinde bile bir sürü sözcük, bir sürü ufak tefek olmazsa olmaz ayrıntılar var.

Kendimi görmeye çalışıyorum:

Kendimi yapayalnız görmem mümkün değil. Okyanustaki damla olmak böyle birşey olmalı. Sanki yaklaşıyormuşum gibi hissediyorum. Kafamın arkasında veya kalbimin bir köşesinde sanki... Hani günümüz bilgisiyle, Google örneği, bir anahtar söze bağlı hepsi: Onu bulur bulmaz herşeyi bileceğim.

Resim: http://www.milliyet.com.tr/content/teknoloji/tek012/resim/tekno46.jpg

 
Toplam blog
: 10
: 1123
Kayıt tarihi
: 22.06.07
 
 

Çok gördüm, çok gezdim, çok yaşadım. Bir arpa yoldan, evvel zaman içinden, ne kaldıysa... Üç sonsuz ..