- Kategori
- Öykü
Öldürcem o kadını
Yazan:Uçar Demirkan
Ahmet; geçici görevle geldiği Rotterdam’a iner inmez bir taksiye binmiş ve kendisini en yakın ve en ucuz olan bir pansiyona götürmesini istemişti.
Taksi onu bir pansiyona getirdi. İçeri girip kaydını kaptırdıktan sonra odasına çıktı. Odasına yerleşip akşam yemeği için dışarıya çıkmak üzere aşağıya indi.
Pansiyon sahibinden en yakın lokantayı tarif etmesini istedi. Pansiyon İşleticisi ”Bugün bizim kutsal günümüz.(Ahmet,o günün yirmi dört Aralık olduğunu anımsadı). Ailecek bir şükran yemeği yiyeceğiz. Şükran yemeği ne denli kalabalık yenirse sevabı o kadar çoktur. Bize katılır mısınız?”dedi.
Adam, onun Türk ve olasılıkla Müslüman olduğunu biliyordu. Buna karşın, kendisini şükran yemeğine davet ediyordu. Ahmet çok şaşırdı .Ama, karnı da aç olduğundan adamı kıramadı. Birlikte, yemek yenecek salona geçtiler.
Mükellef bir sofrada yemek yiyip şarap içtiler ve söyleştiler.
Sabah konsolosluğa gitti Ahmet bey. Çalışmaya başladı. Bir ara, konsolosla görüşüp burada üç ay kalacağını, şimdi bir yunanlının işlettiği bir pansiyonda kaldığını (Sabah çıkarken pansiyonun kapısında asılı olan Yunan bayrağını görmüştü), buradan bulursa bir ev ya da odada Türklerle kalmak istediğini belirtti.
Konsolos bey, bir yere telefon etti, konuştular.”Burada, Amro Bank’ta çalışan bir Türk var. Adı Bülent. O sizin bu sorununuzu çözecektir.”dedi.
Ahmet, sözü edilen banka şubesine gitti ve Bülent beyi buldu.”Çalışma saatlerinde görüşemeyiz. Öğle yemeğinde buluşup konuşalım “dedi Bülent bey. Öğle yemeğinde, self servis yalnızca deniz ürünleri satan bir lokantada buluştular ve Ahmet derdini anlattı. Bülent bey, sorunu çözeceğini ,akşam mesaiden sonra gelip konsolosluktan onu alacağını söyledi.
Ahmet beyin sonradan çok yakından tanıdığı Bülent bey; Rotterdam’daki Türkler için bir tür kanaat(düşünce) önderi konumundaydı. Herkesin derdine deva oluyordu.
Ayrıca; bankaya gelen Türklerden ve Hollandalılardan topladığı bağışlarla her yıl üç beş tane tekerlekli sandalye alıyor; yaz tatilini mutlaka Türkiye’de geçirip bu sandalyeleri; özürlülerin dernekleri aracılığıyla bunlara iletiyordu.
Akşam buluşup bir eve gittiler. Girişi tek, iki katlı bir evdi. Alt katta yaşlı bir Hollandalı bayan yaşıyordu. Üst katı Rotterdam belediyesi; on sekiz yaşını doldurmuş bir Türk’e yirmi yıl vadeli satmıştı. Belediye, on sekiz yaşına giren herkese, yirmi yıl vade ile bir ev sağlamak zorundaydı. Çocuk, üç ay babasının yanında kalacak ve Ahmet bey de burada oturacaktı. Ahmet beyden aldığı kiralarla birkaç taksidi ödeyecekti. Anlaştılar.
Eve gittiklerinde; çocuğun yanında yirmi beş yaşlarında bir başka Türk daha vardı ve içki sofrası kurmuşlar içiyorlardı. Oldukça uzun boylu, yakışıklı ve dinç görünümlü diğer genç ”Öldürcem bu kadını” diyordu.
Bülent ”Ne oluyorsun yahu. Dur bakalım..Öyle adam öldürmek kolay mı?”dedi.
Yirmi beşlik adam anlattı.
Bir Hollandalı kızla evlenmişlerdi. Üç yıl evli kalmışlar, bir de çocukları olmuştu. Çocuk üç yaşındaydı. Ayrılmaya karar vermişler ve mahkeme çocuğu Hollandalı kadına vermişti. O da şimdi, çocuğu babasına göstermiyordu. Onu unutturmağa çalışıyordu. Hollanda’ da çocuklar, analarının nüfusuna yazılırlar. Bu bakımdan,uygulama doğaldı.
Ama, adam anlamıyordu. ”Damızlık diye beni kullandı o…”diyordu. Çocuğunu bir kez kaçırmış, yakalanmış ve içeride yatmıştı. O nedenle, çocuğunu artık hiç göremiyordu.
Bu durumdaki her Türk erkeği gibi aklına kadını öldürmek gelmişti!..
“Öldürcem bu kadını. Çaresi yok ”diyordu. Şarhoşluğun da etkisiyle ağlıyor ve bağırıp duruyordu. Bülent ”Pekiyi, o zaman sana bu çocuğu verecekler mi. O zaman çocuğundan tamamen kopacaksın.. Bırak biraz büyüsün, nasıl olsa babasını arayıp soracaktır”dedi
Bülent bey haklıydı . Ahmet beyin yeğeninin başına benzer durum gelmiş ve ondan ayrı büyütülen oğlu, on sekiz yaşına geldikten sonra babasını arayıp bulmuştu. Şimdi birlikte mutlu yaşıyorlardı..
Ama adam, Nuh diyor peygamber demiyordu.”Yok,yok..Öldürcem bu kadını. Başka çarem yok”
Bülent ev sahibi oğlana,”Al, bunu evine götür.” dedi.
Evden hep birlikte çıktılar. Adam, sarhoş homurtusuyla hala” Öldürcem bu kadını” diyordu.
Neyse ki Ahmet’in Rotterdamda kaldığı sürede bir Türkün karısını öldürdüğüne dair haber okumamış, duymamıştı.
Bülent bey etkili mi olmuştu nee!...