- Kategori
- Deneme
İnsanlığın inanılmaz yolculuğu ve yükselişi
Yazan:Uçar Demirkan
I-BİG BANG : YOLA ÇIKIŞ
Günümüzden yaklaşık on beş milyar yıl önce;uzayın merkezinde (tam ortasında)Big Bang denilen bir olay oldu.
Rus kozmolog(uzay bilim adamı)ve matematikçi Alexender Friedman tarafından ortaya atılan bu kurama göre;evrenin bir başlangıcı vardır. Evren, geçmişteki belirli bir zamanda sıcak ve yoğun bir başlangıç durumundan(enerjiden)itibaren genişlemeğe başlamıştır. Bu olaya ya da olguya,”ilk atom hipotezi(kurgusu)” de denilmiş olup daha sonra ve günümüzde “büyük patlama kuramı” ad olarak yerleşmiştir.
Edwin Hubble’un uzak gökadalardaki (Uzay:uzayın kendi(kainat-kozmos da denilmektedir)-samanyolları-galaksiler(gökadalar)-güneş sistemleri-gezegenler-uydular-meteorlar-atomlar-atom altı parçacıklardan oluşmaktadır) oransal kırmızıya kaymayı keşfinden (bulmasından)sonra;uzayın Big Bang’den beri durmadan genişlediği anlaşılmıştır. Başlangıçta, tüm gökadaları bir aradaydı. Büyük bir patlama ile bunlar, çevreye yayılarak, uzayı oluşturdular.
Gerçekte,Big Bang’e “büyük patlama”demek yanlış olmaktadır. Enerji maddeye dönüşürken patlama olmaz. Tersine, madde enerjiye dönüşürken patlama olur. Gerçekten de;Hiroşima’ya atılan ilk atom bombasında madde, denetimli olarak enerjiye dönüşmüş ve korkunç bir ses, sıcaklık ve ışıma(Radyasyon)ortaya çıkmıştır.
Nitekim;uzaydaki enerjinin maddeye dönüştüğü karadelikler böyledir. Uzayda bulunan ve gözlenen karadelikler; her tür maddenin ve ışığın kendilerinden kaçmasına izin vermeyen, onları yutan, kütlesi büyük bir tür uzay varlıklarıdır. Okyanuslarda ve büyük ırmaklarda oluşan ve her şeyi yutan büyük girdaplara benzerler. Işık yaymadıklarından “karadelik”denilmektedir. Karadelik,üç boyutlu değildir. Sıfır hacimlidir. Karadelikte zaman akmaz. Yani, dördüncü boyut da yoktur.Yani, karadelik bizim anladığımız ve gözlediğimiz anlamda bir varlık değildir.
Bu tanımlamalara bakılacak olursa;Big Bang’den önce böyle bir varlığın, bir karadeliğin olduğu düşünülebilir. Bu karadelik, büyük bir patlama (madde olunca patlama olur)olmuş ve karadelik genişlemeğe başlamış ve uzay ve uzaydaki varlıklar ve zaman oluşmuştur.
Çünkü;Lavoisier’nin ünlü “kütlenin korunması kanunu”na göre; doğada hiç bir şey yoktan var olmaz, var olan bir şey de yok olmaz. Dinlerde bu kural “vel basü badel mevt-ölümden sonra diriliş” olarak belirtilmiştir. Mahşerde-evrenin sonunda-her şey yeniden dirilecektir. Buna göre, Big Bang’in bir karadelikte yaşanmış olduğunu düşünebiliriz. Nitekim;”ilkel karadelikler”denilen bir grup karadelikler vardır ki, bunların Big Bang’ten kaldığına inanılmaktadır. O zaman,bu ilkel karadeliklerde de yeni Big Bang’lerin yaşanabileceğini de benimsememiz gerekmektedir.
Sonuç olarak;evreni bir su kitlesine benzetirsek,suya bir taş atılmış ve bu yüzden oluşan halkalar uzayın(bir anlamda taş atılan suyun)kıyılarına, sınırlarına doğru dalgalar durumunda yayılmağa başlamıştır. Bu halkalarda oluşan samanyolları-gökadalar-güneş sistemleri-gezegenler-uydular-meteorlar-atomlar-atom altı parçacıklar,dalgalar üzerinde durmaksızın devinmekte ve genişlemektedir.
Nasıl ki;taş atılan suyun dalgaları suyun sınırlarına, su kitlesinin kıyısına ulaştığında;dalgalar kıyıya çarpıp geri gelince suda ters bir dalgalanma, bir devinim oluyorsa; uzay da sınırlarına vardığında, dalgaların tersine dönüşü sonucu bir devinim olmakta ve bunlardan karadelikler oluşmaktadır. Böylece; karadelikler evrimleştikten sonra yine karadeliğe dönüşmektedirler. İslam felsefesindeki “enel hak:ben tanrıyım” olayı gerçekleşmektedir. Her şey ve varlık, başlangıca, tanrıya geri dönmektedir.
Pekiyi, suya taşı kim atmıştır?Bu sorunun yanıtını ateistler(tanrı tanımazlar) ve agonistler(Tanrının varlığından şüphe edenler)aramamakta, bunun bilimsel anlamda anlamsız olduğunu düşünmekteler; dinsel inancı olanlar ise, suya taşı tanrının attığını belirtmektedirler.
Tanrı bilim adamları arasında da tartışılmış ve şu görüşler ortaya çıkmıştır:
1-Tanrı yoktan(Lavoisier yasasına aykırı olarak)varlıkları yaratmış ve orada işi bitmiştir. Bundan sonra, doğa yasaları çalışmıştır. Karadeliğin özellikleri anımsanırsa “yok” olduğu anlaşılmaktadır. O zaman, her şey karadelikten, yoktan varedilmiştir, yaratılmıştır.
2-Tanrı,doğa yasalarının ve varlıkların devamını ve sürekliliğini de sağlamıştır. Darwin’in ortaya attığı evrim yasasını da tanrı koymuştur. Nitekim; Russell’e göre; tanrı DNA(Deoksiribo nükleik asit)ya kuantumlar düzeyinde müdahale ederek(karışmada bulunarak) değişimler(Mutasyonlar)oluşturmuş ve yeni türler yaratmıştır. DNA, canlı diye tanımlanan varlıkların tüm özelliklerini belirten mesajları, bilgileri taşıyan bir madde olmaktadır. Her canlı varlığın(gerçekte canlı cansız tüm varlıkların)ayrı bir DNA sı vardır.(Ya da buna karşılık gelen bir yapı taşı vardır)
3-Tanrı,olanaklı bir çok seçenekten birini gerçekleştirir.Buna “şans” denilir.
4-Tanrı;doğa yasalarını belirli zamanlarda ve belirli yerlerde askıya alır, durdurur. Bunlardan ortaya çıkan olgulara “mucize”denilir.
Tanrı;mucizeleri,on beş milyar yıl önce, Big Bang sırasında “baştan belirleme”(Kadercilik)ile ortaya(sisteme)koymuştur. Sonradan, doğa yasalarına karışmamıştır. Görecelik(İzafiyet)teorisine göre on beş milyar yıl, uzayın boyutları ve zamanın sınırsızlığı düşünüldüğünde on beş saniye gibi olabilir. O zaman, sonradan görülen mucizelerin de “baştanbelirleme”ile yapıldığı algılanabilir. Nitekim, kişioğlullarının birçok buluşu mucize niteliğindedir. Tanrı, bunları baştan sisteme koymuştur. Bizlerin bilgi düzeyimiz geliştikçe,bu mucizeler de gerçek olmakta,ortaya çıkmaktadır. Bilgi düzeyimiz geliştikçe, tanrıya daha çok yaklaşmaktayız.
Laibnitz’e göre ise tanrı “baştan belirleme”(Big Bang ile saptama)ile varlıklar arasında uyumu sağlamıştır. Gerçekten de;atom altı parçacıklar(partiküller)-atomlar-moleküller(atom gruplaşmaları)-hücreler-alçak organizmalar-yüksek organizmalar(sonunda süper organizmalar olacak herhalde)biçiminde,varlıklar arasında bir tür toplumsal sınıflara benzeyen bir “kast sistemi” ,bir uyumlu düzen gözlenmektedir.
Yalnız,bu kast sistemi;Hinduizm’deki kast sisteminden ayrıktır. O sistemde, kastlar arasında geçiş yoktur. Burada ise kastlar arasında yukarı ve aşağı doğru geçişler olmaktadır. Örneğin;bir kişioğlu bir balığı yediğinde; balığın organizması, alçak organizmadan yüksek organizmaya(kişioğlunun organizması)yükselmektedir. O alçak organizmayı oluşturan atomlar, moleküller, hücreler; artık kişioğlunun atomları, molekülleri, hücreleri olmaktadırlar. Buna karşılık;bir organizma değişime uğradığında(öldüğünde)daha alçak organizmalara ya da moleküllere, atomlara, atom altı parçacıklara dönüşmektedir. Doğum ve ölüm;bir tür “dönüşüm”olmaktadır.
İslam felsefesinde de bir kast sistemi vardır.
Bunagörevarlıklar;cemadat(kayalar, sular, hava),nebatat(bitkiler),hayvanat(Hayvanlar)ve insanat(Kişioğlulları) olarak sınıflandırılır. Hak kazananlar, bir üst kast sınıfına geçebilir. Sınıfının gereklerine göre yaşamayanlar ise, alt sınıflara dönüştürülür.
Sonuç olarak;insanlığın ve kişioğlullarının büyük yolculuğu (Odisse destanı)başlamıştır. Önünde daha aşılacak büyük ve çok engeller vardır. Üstelik, yolculuğun sonunda kendilerini neyin beklediğini de bilmemektedirler.Şairin dediği gibi;iki kapılı bir hana bir kapısından girmişler, öbür kapısına doğru durmadan yürümektedirler. Ancak, sonunda dönüşün yine karadeliklere olacağına dair belirtiler vardır.