Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Ağustos '08

 
Kategori
Psikoloji
 

Olmazsa olmazımız "Aşk"

Olmazsa olmazımız "Aşk"
 

www.http://daskull.deviantart.com


Tuhaf ama çekici, korkutucu ama keyif verici, değişik ama bir o kadar da bildik şeyler bu yaşananlar. Yeniden yaşamayı arzu ettiğimiz ama her defasında yaşayamayacağımız sandığımız duygular bütünü aşk...

“Bir daha asla eskisi gibi sevemem”, gibi bir tanıdık lafın peşinden gidip ıskalamak hayatı ya da her seferinde sevmek için başlamak tekrar. İçimizde olan biten ne varsa tüketmeden yaşamak birazda aşk. Sindire sindire, yavaş yavaş sabırla beklemek. Tıpkı köpüğü bol bir Türk kahvesini közde pişirmeyi bekler gibi, beklemek aşkın olgunlaşmasını.

Tam kapı kapandı, artık kimse girmesin içeri derken, işin ehli bir hırsızın kildi kırıp içeri dalması. Ona benzer onun gibi biri bulunamaz derken gerçektende yara verenden farklı birinin bir doktor edası ile elini uzatması. Pencerenizden süzülen bir kış güneşi tam da siz kışın çıkmasını beklemediğiniz halde güneşin...Öyle bir yok oluş işte aşk, sonra yoktan kısmen kendinden var oluş.

İçinizdeki tüm karışıklığın sebebi bakıldığında, siz. Umulmadık bir yerde bulduğunuz her neyse ve her ne ifade ediyorsa hayatınız boyunca aradığınız aslında kendiniz. Başlangıçların bitişi olduğunu düşünerek yaşamasına rağmen insan, bitişlere karşı nedense hep yitik. Başlangıçlara ise yenik.

Durup düşünmeden yaşanıldığı zaman insana daha keyif veren, acısı sızısı aslında az olan lakin biz tarafından nedensiz yıpratılan kendi çapında masum bir duygu. Bulaşıcı bir hastalık gibi olmayan, tek taraflı yaşanan ve çoğaltılan. Elimden alındığında, oyuncağı alınan çocuklar gibi çığlık attıran, bulduğumuzda ise yeni bir anakara keşfetmiş kaşif modunda bizleri ortalıkta dolaştıran bir ikilemler bütünü. Kendi içinde bir kaos ve kargaşa. Bir parça Anarşizm , Vandalizm, Mazoşizm az biraz da Kapitalizm. İnsan denen canlının zaafı, megalomanlığının doruk noktası, var olmasının tek dayanağı. Güçlü olmanın tek kaynağı aşk, şu ne olduğu bilinmeyen hayatta kalabilmenin bel kemiği.

Evimize gelen bir konuk ama asla gitmesi istenilmeyen. Yemeğe doyamadığımız bir yemek, okumaktan bıkmadığımız bir kitap, iyi ile kötünün çatışmasını anlatmayan tek film aşk. Bir ip cambazı tramplenin tepesindeki ha düştü ha düşecek diye nefesler tutularak izlenen enfes bir sirk gösterisi. Gezgin misali yol almak, geçtiğiniz her yerde azıcık durup nefeslenmek.

Bütün karmakarışık, saçma sapan şeyleri gayet normalmiş gibi yapıyor olmak. Sinirlenmek doyasıya ağzından köpükler tükürükler saçmak, salya sümük ağlamak, gırtlağı yırtarcasına bağırmak, küfürler savurmak sağa sola; aynı anda gülebilmek kahkalarla, neşe içinde şarkılar mırıldanmak, ayakları yerden kesip dudaklara yapışmak ve kulaklara sevgi sözcükleri fısıldamak...İnsanın kendinden başka bir kendi olduğunu görmesi, şaşırması, başının dönmesi, kalp atışlarının hızlanması, dizlerinin titremesi...

Vücudun en mahrem yerlerinin, kendimize bile göstermekten kaçındığımız hallerimizin tıpkı pazarda sergilenen meyveler misali ortaya dökülmesi. Zevkten inlemek, çığlık atabilmek ağzımızı kapatan eli öpmek, birden ikiye ikiden üçe dönüşebilmek...

İnsana bahşedilen en ucuz en kolay duygu aşk...Yenilgisi bile keyif veren tek oyun çocukluğumuzdan beri oynamaktan bıkmadığımız. Tabağımızda sona saklıdığımız, içimizden de ya bir şey olurda yiyemezsem dediğimiz, başkalarınında tabağımızda almak istediğini düşüdüğümüz en sevdiğimiz yemek aşk.

Aşk gözlerimizdeki o ışığın, yüzümüzdeki o muzip gülüşün, bakışımızdaki o şaşkınlığın ve içimizdeki bitmez tükenmez enerjinin tek kaynağı. Kimyamızın, biyolojimizin, fiziğimizin hatta matematiğimizin bilge hocası.

 
Toplam blog
: 61
: 1378
Kayıt tarihi
: 13.07.07
 
 

Sadece yazmayı seviyorum hepsi bu. ..