Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Mart '10

 
Kategori
İnançlar
 

Ölüm cezası...Kime? Nasıl?

Ölüm cezası...Kime? Nasıl?
 

PKK-Pınarcık köyü katliamı:17 çocuk 6 kadın


Geçmiş yüzyıla göre modern, gelecek yüzyıla göre geride olan bizim çağımızda, ölüm cezasının varlığını kabul etmek çağ dışılık olarak kabul edilmektedir. İslam da bu açıdan eleştirilmektedir:

Kur’an’da bir yanağına vurana öteki yanağını uzatmak gibi bir tavsiye yoktur.

Tokat yiyenin tokat atma hakkı vardır. Bunu isterse kullanır, isterse affeder. Önerilen ise affetmektir. Affetmenin hem Allah katında çok büyük ödülü olduğu vurgulanmış, hem öfkeyi yenebilmenin ve affedebilmenin büyük bir başarı olduğu açıklanmıştır.

Ölüm ve cezası çok özel bir durumdur. Yanan, yıkılan, bozulan, çalınan yenilenebilir, bedeli ödenebilir, yerine başka bir şey verilebilir. Ama ne verilirse verilsin ölen geri getirilemez.

Kur’an’da ölüm cezası sadece, kaza veya kendini savunma sonucu değil, herhangi bir çıkar, kin gibi nedenlerle insan öldürmenin cezası olarak ve kurbanın ailesine verilmiş haktır.

Böylece ya öldüren öldürülmüş olacak, artık arayacak başka bir yol-yöntem kalmayacak, ya da ödülü Allah’tan beklenerek, çok az kişinin yapabileceği, övülen bir davranış olarak, katil affedilecektir.

Bu durumda ceza bir çeşit maddi tazminata dönüşmekte, öldüren maddi olarak cezalandırılmış, öldürülenin ailesi ise hem tazminat almış olarak, hem de affedebilmiş olarak onurlandırılmış olmaktadır. Diyet ödemek için parası olmayan ise iki ay kesiksiz oruçsuz tutarak diyeti ödemiş sayılır.

<ı>“Allah’ın saygıya layık kıldığı cana haklı bir sebep yokken kıymayın! Kim haksızlıkla öldürülürse, onun velisine yetki/söz hakkı vermişizdir. Ama o da öldürmede sınır tanımazlık etmesin. Çünkü kendisine yardım edilmiştir.”(İsra 50/17, 33)

<ı>“Yanlışlık hali müstesna, bir müminin bir mümini öldürmesi olacak şey değildir. Yanlışlıkla bir mümini öldürenin, özgürlüğü elinden alınmış bir mümini özgürlüğüne kavuşturması, ölenin ailesine de üzerinde anlaşmaya varılacak tatmin edici bir diyet vermesi gerekir. Varislerin diyeti bağışlama hali müstesna. (…)Bunlara imkan bulamayan, Allah’a tövbe olarak iki ay kesiksiz oruç tutar. Allah gereğince bilendir, hikmeti sonsuzdur. Bir mümini kasten öldürene gelince, onun cezası, içinde uzun süre kalmak üzere cehennemdir..”(Nisa, 98/4, 92-93)

Ölüm cezası sadece mahkeme edilmiş, suçu kanıtlanmış katile verilebilecek bir cezadır. Bunun en güzel örneği Hz. Ali’nin, Hz. Osman’ın gerçek katilini veya katillerini bulmaya çalışmasıdır. Hz.Ali, bedelini canıyla ödemiş olsa bile, “ben öldürdüm” diye ortaya çıkan insanları öldürmemiş, gerçek katili bulmaya çalışmıştır. (bkz. bengican Hz. Ali ne için öldü?) Onun için, tek suçu katilin akrabası olmak olan kişi veya kişilerin karşılıklı olarak intikam almak için birbirlerini öldürmeleri, yani kan davası gütmek hak değil, cinayettir.

Ayrıca, şöyle giyindi, böyle gezdi ve hatta zina yaptı diye veya eşcinsel olduğu için insan öldürmek diye bir hak yoktur.

(Öyle sorgusuz, sualsiz, mahkemesiz “urun kellesini” keyfiliği, kardeş katli vb. gibi uygulamalar da İslam’a aykırıdır. Osmanlı padişahları zaten padişah oldukları, seçimle iş başına gelmedikleri için yöneticilikleri İslam’a aykırıdır. Kendilerince halife olup yaptıkları uygulamaların bir kısmı ise tamamen sapmadır. Ancak yine de her olayı kendi döneminde ve o günün koşulları içinde değerlendirmek gerekir. Yani, Osmanlıyı ne övüp göklere çıkarmak, ne de lanetlemek doğrudur. Bunlar sadece tarihimizin ders çıkarılacak kesitleridir.)

<ı>“Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında üzerinize kısas yazılmıştır (…)Ey aklı ve gönlü işleyenler, kısasta sizin için hayat vardır. Bu sayede korunmanız umulmaktadır.”(Bakara, 92/2, 178-179)

<ı>„Bir kötülüğün cezası, tıpkısı bir kötülüktür. Fakat affedip barışmayı esas alanın ücretini bizzat Allah verir. O; zalimleri hiç sevmez. Zulme uğratılışı ardından kendini savunana gelince, böyleleri aleyhine yol aranamaz. Aleyhlerine yol aranacak olan şu kişilerdir ki, İnsanlara zulmederler ve yeryüzünde haksız yere taşkınlıklar sergilerler/saldırılarda bulunurlar. İşte böyleleri için açıklı bir azap vardır. Sabredip bağışlayan bilsin ki, bu, işlerin en zorlularındandır.“(Şura, 62/42, 40-43)

Suçun cezası en fazla karşılığı kadar olabilir: Küfür edene küfür edilebilir; küfür etti diye öldürülemez! Allah ile kulu arasındaki inanç, ibadet konusunda, insanların diğer insanları sorgulaması ve yargılaması, ibadetine karışıp zorlaması zaten yasaktır!

İnsanları suça iten pek çok neden olabilir. Ancak, bunların hiçbiri suçlunun suçlu olmadığı, kurbanın da zarar görmediği anlamına gelmez.

Hiç bir suçun cezası ölüm değilse, katillerin de insan öldürmek için hiçbir haklı gerekçeleri olamaz!

Bu özellikle otuz yıllık bir zaman süresince, otuz binden fazla insanını teröre kurban vermiş, kaynaklarını boşa tüketmiş bir ülkede daha da önemlidir.

İnsan olan insanın, gerçek barışseverin, katilin hakkı kadar masumun yaşam hakkını da savunması, işine geldiği zaman teröre ve onun cinayetlerine kılıf bulmamaya çalışmaması gerekir.

İnsan haklarından dem vuran ülkelerin, şiddetten, kaçakçılıktan, haraçtan beslenen ve insan öldürmek, kamu malına zarar vermek, insanları yıldırmak için uğraşan terör örgütlerine destek veren üyelerini, parlamentolarda ağırlayan, maddi, manevi destek, ödül veren ülkeler olmaları, teröristlere değil de, terör mağduru ettikleri ülkelere insan hakları dersi vermeleri, ikiyüzlülüğün ötesinde, insanlık ayıplarıdır!

Yine bu barıştan, çevreye duyarlılıktan, insan haklarından söz eden ve raporlar hazırlayan ülkeler, etnik grupları birbirine düşüren, doğal kaynaklarına el koymak için ülkeleri işgal eden, milyonlarca insanın ölümüne neden olan, kıtaları yağmalayan, sanayileri ile çevreyi kirletmede, silah satışında başı çeken ülkelerdir.

Bu konudaki ayıbı örtmek için yapılan yüce gönüllülük gösterileri ise çığırından çıkmış, neredeyse sadece katillerin haklarını savunmak, maktullerin haklarını yok saymak aşamasına gelmiştir. Zevki için çocuk öldüren sapık veya binlerce kişinin ölüm emrini veren bir çete reisinin keyfi insan hakkı olarak gözlem altında tutulurken, onların zarar verdikleri insanların ailelerinin kayıpları ve psikolojileri hiç ciddiye alınmamaktadır!

Saldırıya uğrayanın haklarının “ölen zaten geri gelmez” denilerek göz ardı edilmesi başka saldırganlara cesaret verip, masumları zalimlerin insafına terk etmez mi? Adalet duygusunu köreltip suça teşvik etmez mi?

Masumları ve haklıları yasalar da korumazsa kim koruyacaktır? Affetmek ancak zarar görenin hakkı olabilecek, övgüye değer bir davranıştır. Zarar gören adına affedici, yüce gönüllü olmak bedavacılık değil midir?

İnsanların her konuda kendilerine ve başkalarına açık ve dürüst olarak -yaptıklarının kendileri için de ödenecek bir bedeli olduğu düşünerek- karar vermeleri gerekir:

Bazı terör gruplarına destek vermenin kökeninde onların uğruna savaştıklarını iddia ettikleri ideallere inanç mı vardır, yoksa “düşmanımın düşmanı dostumdur” diyerek, şiddetin yöneldiği topluma karşı duyulan düşmanlık mı vardır?

Bazı ülkelere açılan savaşları desteklemenin kökeninde o ülkelere iyilik ve barış geleceği için duyulan sevinç mi vardır, yoksa farklı dinden ve kültürden insanları aşağı görmek, onların sahip olduklarını onlara değil kendine yakışır görmek, ya da kendi payına da bir şeylerin düşeceği beklentisi mi vardır? Kiralık katile destek ve para verip adam öldürten, tetiği çeken olmadığı için masum mudur?

Bir insan hem dindar olup, hem de başka kişileri, kültürleri kendinden aşağı görüp onların yok olmalarını, zarar görmelerini isteyebilir mi?

Herkesin verdiği oydan veya verdiği destekten, kendi payına düşen barışa veya yıkıma katkısını düşünmesi gerekir: Ya suç ortağıdır, ya da barışın ve başarının ortağı!

Ve unutulmaması gerekir ki, ölüm cezasının “pardon”u yoktur! Yıllarca idam bekleyip, suçsuz olduğu anlaşılan insanlar olduğu gibi, birilerinin kendi kafasına göre “kâfir” veya “düşman” ilan edip öldürdükleri veya öldürmek istedikleri insanlar da vardır.

Kur’an’da ölüm cezası sadece, kaza vs. değil, kasten öldürülmüş, itiraf edilmiş, tanıklarca kanıtlanmış, öldürülenin ailesine danışılmış ve aile katilin öldürülmesini istiyorsa uygulanacak bir cezadır.

Doğru olanı anlayınca yanlış davranışlarını değiştirerek af dileyen herkesi affeden, öfkesini yenip bağışlayabilenlere ödül vaat eden Allah, öldürülenin ailesine katilin ölümünü isteyebilme hakkını verirken bunu bazı insanlardan daha acımasız olduğu için yapmamıştır. Öldürülenin yaşama hakkı hiç bir şekilde geri verilemeyecek şekilde elinden alınmış ve öldürülenin yakınları için ölenin aile içindeki eksikliği hiç bir şekilde yeri doldurulamaz duruma gelmiştir. Katilin cezalandırıldığını görmek de, affetmek de ölenin yakınlarını rahatlatır. Onların kin ve nefret dolu yaşamasını, kendi yaşamlarına zarar vermelerini önler.

 
Toplam blog
: 174
: 4451
Kayıt tarihi
: 19.06.09
 
 

1958  doğumluyum. Arkeologum. Evliyim. Çocuğum yok. Çalışmıyorum. Yıllarca çalıştıktan sonra, zam..