Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Kasım '12

 
Kategori
Siyaset
 

Ölüm orucu ve istekleri…

Ölüm orucu ve istekleri…
 

Türkiye’nin bir çok cezaevinde, 650 nin üzerinde tutuklu ve hükümlü “Ölüm orucu” tutuyor.

Öncelikle şu fikrimi ortaya koyayım ki yanlış anlama olmasın; insan hayatı her şeyin üzerindedir. Olaya da bu pencereden baktığımızda, “Ölüm orucu” tutanların isteklerini dikkate almak ve sorunlarını çözmek gerekir.

Elbette “İnsanlık” da bunu gerektirir.

Gelelim “Ölüm orucu” tutanların isteklerin…

Basından izlediğimiz kadarıyla, iki istekleri var…

Birincisi, çocuk katili PKK terör örgütü lideri ve “İmralı Mahkûmu” Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılması veya “Ev hapsine” alınması…

İkincisi ise “Ana dilde” (Kürtçe) eğitim ve yine anadilde savunma…

Bu iki talepleri yerine gelmez ise, “Ölüm orucuna” devam edeceklerini belirtiyorlar.

Hani bir laf vardır, “İsteyenin bir yüzü kara, vermeyenin iki yüzü” diye. Elbette ki herkesin istekleri olacaktır. İsteklerin sınırı bitmez…

İsteklerin yerine getirilip getirilmeyeceği ise başka konudur, bakılır, yerine getirilme imkanı var ise, elbette yerine getirmek için gerekli çaba harcanır.

Belirttiğim gibi…

“Ölüm orucu” tutanların isteklerini dikkate almak ve sorunlarını çözmek gerekir.

Bir tek şartla…

İstekler, akla ve mantığa uygun olmalıdır…

Örneğin çocuk katilinin serbest bırakılması dileği…

Düşünebiliyor musunuz, ömür boyu ağır hapis cezası almış bir kişinin yakını “Serbest bırakılana kadar ölüm orucuna giriyorum” derse!...

O kişinin de isteği yerine getirilecek mi?

Ha… Bu terör örgütünün lideri olduğu için, çocukların ölüm emrini verdiği için, ülkeyi kan gölüne çevirdiği için, masum insanların ölümüne neden olduğu için, v.s. v.s.

Bunun bir “ayrıcalığı” mı var?

Bunu kabul etmek mümkün değil…

Ana dilde eğitim ve yine ana dilde savunma ise, ülkeyi bölünmeye götürür. Bu gerekçe de geçerli değil.

Ayrıca şöyle bir talep var.

Derler ki “Resmi işlemlerde de Kürtçe olsun…”

Yani, birisi gittiği resmi dairede Kürtçe müracaat etsin…

Peki, karşısındaki Kürtçe bilmiyorsa n’olacak? Kaldı ki doğu ve güneydoğu bölgesinde çalışan “Devlet Memuru” kütçe biliyorsa, zaten vatandaş ile Kürtçe konuşuyor, ben buna şahidim… Yani zaten olan bir şey, ama istenen şey, ülkede bir “Kürt devleti” veya “Kürt bölgesi” kurulsun alan da veren de Kürt kökenli olsun, herkes Kürtçe konuşsun…

Bu da ülkenin bölünmesinin dik alasıdır.

O zaman “Ölüm orucu” tutanların isteklerini yerine getirmek, bölünmektir ki yerine getirilemez.

Peki, “Oruç” tutanlara n’olacak, ölecekler mi?

Elbette “Ölmeleri”ni dilemek mümkün değil. Bilinmesi gerekli olan şey, “Ölüm orucu” ile dayatma yapmanın mümkün olmadığıdır.

Yoksa her önüne gelen, her istediği için devlete karşı “Dayatma” yapmaya kalkar ki, kabulü hiç mümkün değil. Böyle bir talebi kabul edecek “İktidarı” da doğrusu göremiyorum ben…

O zaman abesle iştigal etmeyelim bari…

05 KASIM 2012
İBRAHİM PEKBAY
 

 
Toplam blog
: 1104
: 918
Kayıt tarihi
: 28.01.07
 
 

Emekliyim ama “Tekaüt” değilim. 1961 yılından beri değişik “Anadolu” gazetelerinde yazdım. 1984-8..