Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

19 Eylül '08

 
Kategori
Güncel
 

Olur/olmaz hadiseler

Olur/olmaz hadiseler
 

Çürük raporu örneği


Zaman zaman bazı şahısların, "askerliğe elverişli olmadıklarına" dair aldıkları "çürük" raporları gündeme gelir. Bunlar genellikle "sahte" çıkar ve sahipleri derdest edilip birliklerine gönderilir.

Bunlardan biri DTP eski başkanı Nurettin Demirtaş'tı. Yapılan yeni kontrolde sağlam çıktı ve vatani görevini yapmak üzere birliğine gönderildi. Bir diğeri ise, Yarsav başkan Ömer Faruk Eminağaoğlu idi. O, ikinci muayenesinde de birincideki gibi "çürük" çıktı. Böylece mevcut durumunu korudu.

Bahsi geçenler hakkında doktor muayenesi sonucunda karar verildiğini biliyoruz. Fakat alınan raporlar kim tarafından, nasıl bir incelemeye tabi tutulmaktadır da bazıları sahte, bazıları gerçek çıkmaktadır, bilmiyoruz. Demirtaş'ın raporunu hatırlamıyorum. Yalnız medyaya yansıdığı kadarıyla Eminağaoğlu'nunki oldukça şaibeli görünüyor. Nüshaları arasında tarih farkı var. Bağırsak rahatsızlığı, karaciğer koduyla değerlendirilmiş. Rapor üzerine elle yazılmış notların farklı olduğu ve ayrı kişiler tarafından yazıldığı iddia ediliyor.

Askerlik yapanlar bilir. Yazışmalarda komutanlar, tarih hatasından geçtik, tek bir harf yanlışını bile kabul etmezler. Her satırı ve kelimeyi didik didik eder, incelerler. 1984 tarihini 1988 yazan, sözgelimi 65 yazılması gereken kodu 45 yazan adamı bulunduğu yerde barındırmazlar. Onu alır, yerine işini iyi yapan birini koyarlar.

Peki nasıl olmuştur da bir yanında, "sağlamdır" diğer yanında, "çürüktür" yazan, tarih ve kod hatalarıyla malul, kusurlu bir rapor, askeri yetkililerden geçer not almıştır? Neden üzerindeki tahrifat veya tenakuzlarla ilgili bir açıklama yapma gereği duyulmamıştır? Rapor hangi nedenlerle "şüpheye mahal bırakmayacak biçimde" doğrulanmıştır? Tamam, Eminağaoğlu askerliğe elverişsiz olabilir de, rapor niçin dolambaçlıdır ve niçin meraklısını iknaya elverişli değildir?

Kimse bu işin takipçilerini, "şimdi şiştiniz mi?" diye alaya almasın. Buna benzer nice hadise gördük ve hala görüyoruz. Dengelerin bozulduğu, zıtlaşmaların arttığı zamanlarda, "topun ağzındakiler" tarafına düşmüşseniz, suçlu ya da suçsuz oluşunuzun önemi yoktur. Pozisyonunuz dolayısı ile şu veya bu şekilde bir bedel ödersiniz. Tıpkı Demirtaş gibi. Beri yanda kalmışsanız endişe duymanız gereksizdir. Çünkü sizin için daima bir çıkış yolu vardır. Tıpkı bu bazı vakalarda olduğu gibi.

Durumunuz, istikbaliniz, hattı hayatınız çevrenize ve çevrenizdeki etki gücünüze bağlıdır. Ömer bey'in, muayene için gittiği GATA'nın kapısında Tuğgeneral Tahir Ünal tarafından karşılandığı söyleniyor. (1) Eğer bu bilgi doğruysa, daha ötesini araştırmaya hacet var mı?

İsterseniz benzer olaylara kısa bir göz atalım. Refah Partisi'nin "kayıp trilyon davası" medyaya düştüğünde yer yerinden oynamıştı. 70 civarında partili suçlanmış, muhtelif cezalara çarptırılmıştı. Necmettin Erbakan Cumhurbaşkanı'nca affedilene kadar bu davanın cezasını çekiyordu. Burada, İleri yaşına ve hastalığına rağmen hala Erbakan'a duydukları hıncı yenemeyenlerin bulunduğunu da hatırlayalım.

Anayasa Mahkemesi CHP'nin hesaplarında da RP'nin kayıp trilyonu gibi usulsüzlükler buldu. Yapılan uygunsuz harcama kadar miktarın hazineye gelir kaydedilmesine, evrakta yapılan tahrifattan dolayı da cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunulmasına karar verdi. Dört beş aylık bir maziye sahip olan hadise, "yandaş medyanın" ilgisine rağmen, "malum medyanın" dikatini çekmedi. (2)

Yalnız son günlerdeki gergin hava medyanın tamamını etkiledi ve iki taraf ta, "biz hiç bir şeyi gizlemeyiz" ayaklarına yatmak zorunda kaldı. Şimdilik görmek istemediklerini azıcık ta olsa görüyorlar. Bu sebeple CHP'nin ve CHP'li vekilin günahları da malum medyada bir miktar yer buldu. Fakat "Deniz Feneri" davası gibi kamuoyunda coşkuyla tartışılmaya değer görülmedi.

En önemlisi, CHP hakkında yapılacak veya yapılmış "suç duyurusunun" sonucu ne olacaktır? Baykal da, Erbakan gibi suçlu bulunup mahkum edilecek midir? Kendisiyla dalga geçilecek midir? Parti yetkili ve ilgililerinden bazıları muhtelif cezalara çarptırılacak mıdır?

CHP Genel Saymanı'nın (ki adı Mustafa Özyürek'tir) yaptığı yanlışlardan dolayı liderin (yani Baykal'ın) cezalandırılmasını (tıpkı Erbakan gibi) pek isabetli görmüyorum. Fakat benzer iki olayda yargının, farklı partilere karşı nasıl tavır takınacağını çok merak ediyorum.

Şaban Dişli'nin "bir milyon dolar" olayı medyayı canlandırdı ama Bayram Meral'in, Yol-iş'ten oğluna sağladığı "5 bin ytl. lik aylık gelir" aynı etkiyi yapmadı. İlk gün bir başlık oldu o kadar. Yani başlamadan bitti. Galiba CHP olmak partiyi, CHP'li olmakta kişiyi şanslı kılıyor.

Baykal yanlış beyanda bulununca yani, "Başbakan'a verilmek üzere para alındı" deyince Erdoğan'ın "asabileşmesi" tepki gördü. Esasen burada ayıplanması gereken Baykal'dı. Fakat o, aradan sıyrılarak Erdoğan'la Doğan Medya Grubu'nu başbaşa bıraktı.

Doğrusu, Başbakan'ın Aydın Doğan'ı hedef alması hoş durmadı. Ülkede çok önemli pozisyonları bulunan iki insan bu kayıkçı muhabbetini yapmamalıydı. Çünkü bu gereksiz, soğuk, itici polemiğin kimseye yararı olmamıştır ve olmayacaktır.

Sonuçta olay, "Başbakan para aldı" çirkinliğinden arındırılıp, Erdoğan, "Deniz Feneri yolsuzluğuna arka çıkıyor" biçimine dönüştürüldü. Böylece herkes kendini arındırdı ve temizledi. Çamur ise gene atılanın üzerinde kaldı.

Kimse üç maymun taklidi yapıp sistemin işleyiş biçiminden bihabermiş gibi davranmasın. Bu ülkede reşit olan herkes, işlerin nasıl yürüdüğünü gayet iyi biliyor. Bilmeyenler sadece aptallarla çocuklar...

(1) zaman.com

(2) Bu tabir bana ait değildir. Yandaş; Ak Parti taraftarı, Malum; Ak Parti karşıtı medyayı ifade ediyor.

Resim: haber7

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara