Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

04 Mayıs '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Onlar aramızdalar

Onlar aramızdalar
 

Yaşlı insanlar aramızdalar...evet orada burada sürekli mıymıy...tintin dolaşıyorlar. Ve hep varlar...50 yıl geriye gidin şu köşedeki amca...ve o yolun karşısında pazar torbası elinde, bastonuyla ayakta durmaya çalışan teyze de hep vardılar. Hep o yaşta 80lerinde...onlar yaşlı insanlar. Onların görevi yaşlı olmak. Dünyaya öyle geldi onlar. Genç hiç olmadılar.

Acaba hakikaten öyle mi?

Hayat her yaşta kutsal. Yaşlılar ne yazık ki çoğu zaman hor görülüyorlar gerekli özeni göstermiyoruz...

İlk paragrafta hafifçe hissettirmeye çalıştığım bir vurdum duymazlık var toplumumuzda.

Yaşlılık hayatın kaçınılmaz bir kuralı. Yaşlanacak kadar ömrü olan insanlar bu durumu yaşıyorlar. Bir de diğer taraftan bakınca yani genç bir insanın gözüyle yaşlı insanlara bakınca demek istiyorum, durum daha değişik çoğu zaman anlayamıyorlar o yaşlıları.

Halbuki onlar da gençtiler. Hatta bakın şu sağ tarafta durakta bekleyen ukalalık ve bilmişlik yaparak konuşan kızdan çok daha güzel ve alımlıydı, o bastonlu ve pazar torbalı teyze.

Yaşlılık bir bakıma yalnızlıktır. Kaçınılmaz olmasını bilmek zamanın değerini arttırır ama dönüş yoktur ki. İçleri çok gençtir ama aynada ki görüntü öyle değildir. Bunları genç insanlara söylediklerinde ise ne yazık ki anlaşılmazlar.

Anılarından bolca bahseder dururlar. Acaba anılardan bu kadar çok bahsetmenin altında geçmişe ve gençliğe özlem mi vardır? Her anlatışları acaba o günlere dönmek midir?

Sanırım ruhumuz kendine bir yaş buluyor ve orada duruyor. Kiminin 18, kiminin 35, kimin belki son yirmileri...ya da ne bileyim 40 lı yaşları.

Sonuçta biyolojik olarak çöküş başlıyor ama ruh adeta bir cevher gibi hep o enerjisiyle kalıyor diye düşünüyorum.

Etrafımızda ki yaşlı insanlara daha bir ihtimam göstermemiz lazım. Yaşlı olmak demek ölümü her an bekliyor olmak demek değil.

Ve yine yaşlı olmak, bir kenara itilmeye sebep olmak hiç değil.

Onlar bizim yürüdüğümüz yolları çoktan geçmişler ve fakat biz onların geldikleri noktaya gelip gelemeyeceğimizi bile bilmiyoruz. Farkımız bizden önce hayata gelmiş olmalarında. Ha bir de bilmiyoruz tabiiki...acaba ruhlarının tutundukları yaşları kaç? Belki bizden bile gençler ve belki de bizim ruhumuz hala tutunacak bir yaşı aramakla meşgul.

Bu satırları yazınca aklıma bir yaşlı teyze geldi. Durun, biraz onu sizlere anlatmaya çalışayım.

Türkiye’deydim ve yaşlılık biyokimyası üzerine çalışıyordum. Çalışmam gereği yaşlılar yurdundaki yaşlıları projeye almıştık. Hem onlara bir biyokimyasal check-up yapıyor hem de ileri bir takım da tahlilleri çalışmamız için kullanıyorduk. Bir bakıma karşılıklı bir yardımlaşmaydı yaptığımız.

Odasına girdiğimde yüzünde bir gülümseme belirmişti teyzenin.

Kanını alacaktım ama öyle robot gibi de “uzat kolunu alalım kanını,...hah tamam hadi eyvallah” şeklinde bir davranışta bulunmadım.

Normalden biraz daha zaman harcayıp konuşmayı tercih ediyordum. Tıpkı diğer yaşlılara yaptığım gibi.

Yaptığım şey, hal hatır sormaktı. Hiç tanımadığım insanlardı. Ve belki de bir daha da hiç görmeyecektim ama olsundu.

Neyse işte...

Bu sevimli teyze ile de sohbet etmeye başladık.

Parmağıyla işaret etti.

Kocasıymış siyah beyaz resimdeki.

Tahmin edebileceğiniz gibi de çoktan ölmüş.

Peki ya çocukları? Yokmuş...

Akrabalar? Onlar da kalmamış.

Yalnızmış teyze.

İçim her ne kadar kötü olduysa da belli etmemeye çalıştım...konuyu başka yerlere çektim...çalışmamdan bahsettim.

Teyze yalnızdı, yaşlıydı ama yüzünde de güzel mi güzel bir tebessüm vardı. Onunla o kısacık konuşmamız konu itibariyle beni hüzünlendirse de...onunla konuşmuş olmak beni mutlu etmişti.

Teyzenin ruh yaşı kaçtı bilmiyorum...ama odasının kapısını açtığımdaki gülümsemesi bana pek bir genç olduğunu anlatıyordu galiba.

Peki sizin ruhunuzun tutunduğu yaşınız kaç?

Biliyor musunuz?

 
Toplam blog
: 237
: 1302
Kayıt tarihi
: 06.08.07
 
 

Biyolojinin son yıllarda, özellikle son 10 yılda içeriğinin yoğun bir şekilde moleküler düzeye inmes..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara