Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Nisan '22

 
Kategori
Bayramlar
 

Onun da bir 23 Nisan’ı olsun

ÇIPLAK ayaklarının kirli parmak uçlarında zıplayıp yükselse de, insan özetindeki boyu, çatlamış aynadaki görüntüsünü engelliyor. Siyah kirpikli göz kapaklarını yumunca, masa örtüsünden küçük yaşının, çocukluk anılarına bile ulaşamadığı gibi. Terden sırılsıklam olana dek, serçe parmağı uzunluğundaki yaşamında hiç oyun oynamadı o. Ya da en azından ilkel bir oyuncak. Bulamadı. Yavrucak! Ama bombaları vardı. Kocaman. Ona atılacak. Toprağı kavuracak! Ve ‘şerit’ benzetmesiyle hafife alınan topraklarına ve halkına daha çok atılacak. Sahici bombalar! ‘Bana dokunmayan yılan bin yaşasın’ şarkısının sürekli liste başı olduğu batı ülkelerinde onun da yaşıtları var... Bunların oyuncak versiyonları ile oynayıp ‘Bumm! Bumm!’ diye cıyak cıyak bağırıyorlar. İyi ama yavrucağa fırlatılan bombalar gerçek. Üstelik birbirine bile küsmüş, içiçe geçmiş iki ters üçgenin yarattığı, o mavi yıldızı taşıyan alev topları. Hem de yüzleri kızarmayan; ama bacak kadar çocukları, bebekleri kızartabilen insanlık utançları! Kumları havaya kaldırıp can alarak ‘barışçı dünyanın sesi’ni (!) işitmesi için bu yavrucağa yollanmış bombalar. Eski bir gün, işittiği sinirli sesi kedi miyavlamasına benzetip bombayla tanıştı. Kara gökten dakikalarca fışkıran dumanlarla, kum, toprak ve plastik parçacıkları gözlerini acıtıyordu çok. Minik elleri, küçücük yüzünü bile örtecek genişlikte değil ki; korunsun! Korkudan ıslattığı külodunu annesinin söylenerek yıkadığını hatırlıyordu. Ağlamıştı. O zamana dek, hiç bilmediği ‘şey’ in gürültüyle geldiği gökyüzünü parmağıyla göstererek!

Masallar yoksa yıldızlar vardı, “O”nun için…

PANİKLEYENanası, onu yanlış anlayıp dizlerine masum bir tokat atmıştı. O gün sık beraber olduğu bir arkadaşı, ailesi ve küçük kerpiç evleri, yok oldu! Göremediği; ancak kendisinin gösterebildiği o saf çocuk şefkatiyle, çene altlarını okşadığı kedilerden bile artık çekiniyordu. Korkularıyla birlikte kucaklanmayı bekledi sık sık! Babası, Birleşmiş Milletler Kampı’nda doğmuştu. Sevgi yerine, kilometrelerce dikenli tel görmüş, askerlerin sinirli bağırışlarını işitmiş, çevrede dolaşan silahlara bakıp ağlamış, taşları bile dümdüz eden paletlerden korkmuştu. Dışkı ve ter kokularını savuran kızgın sıcağın içinde soluk almak! On binlerce insanın arasında kabuslar görüp, bulanık mikroplu sulardan içebilmek. Öldürülen annesinden yoksun, yıldızları görsel masal niyetine izleyip, uyumaya çalışarak! “O” küçük çocuğun oğlu idi; işte “bu” yavrucak. Bir keresinde çok sevdiği kedilerin, tırnakları ile savunmalarını gözledi. O günden sonra, uzayan tırnaklarını annesinin kesmemesi için, gücü yettiğince parmaklarını bükerek dolaştı. Kocaman bombaları atanlar yanına kadar gelip ona kötülük ederlerse, hiç düşünmeden kullanacaktı. Kedicikler gibi! Bununla da yetinmeyip tırnak aralarında biriken kirleri, bir daha annesinin firketesiyle de temizlemedi. “Kötü amcalar”ın mikrop kapmaları ve artık çok sevdiği vatanına geri gelmemeleri için!... Çünkü onun bir 23 Nisan’ı yoktu! / Levent Üsküdarlı

 
Toplam blog
: 86
: 39
Kayıt tarihi
: 09.12.08
 
 

1951 / İstanbul. Öğretmen bir ailenin tek çocuğu. Sade bir düzen içinde soluk alıp veren o "eski ..