Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

AYFER AYTAÇ GAZETECİ YAZAR

http://blog.milliyet.com.tr/ayferaytac

04 Nisan '19

 
Kategori
Basın Yayın / Medya
 

Önüne Gelen Basın Mensubu

Son birkaç yılda yanımda yöremde basın mensubu türedi. Biraz amiyane olacak, elinizi sallasanız basın mensubuna değecek. Başınızı çevirseniz basın mensubuyla bakışacaksınız. Etrafınızda estirdikleri hava, kutuplardaki akımları sollayacak. 
 
"Akıllı telefonu olan herkes Whatsapp Haberciliği yapabilir, ne var bunda?" diyenleriniz olabilir. Gerçi ben bu tür yayıncılığa da karşıyım. Medyanın işi çok kolaylaştırıldı. Haberler elektronik ağlar üzerinden önlerine gelir oldu.
 
Medya yöneticileri terlemeden talep görüyorlar. Reklamlarını alıp, ekmeklerini kaymaklı yiyorlar. Devir şark kurnazlığı dönemi midir, değişen dünya düzeneği midir ne derseniz, denir. Ama benim bahsettiklerim Whatsapp gruplarından yararlananlar değil. Ortalıkta basın mensubu olarak tanınanlar, tanıtılanlar. Çok fazla oldular. nerde çokluk orda yokluk misali bunalttılar.
 
Hayır, hayır bunlar basın yayın mezunu işsiz gençler değiller. Basını besin olarak değerlendiren beslenmeye odaklı beyinliler.
 
Sizin oralarda yoklar mı, bizim buralarda hayli çoklar. Eline bir dijital fotoğraf makinesi alan, basın mensubu olarak şipşak piyasada. Bir de genellikle eşantiyon verilmiş kalem taşıyorlar, ama nasıl kullanılacağını bilmiyorlar. Böyleleri çoğunlukla başkalarının yönlendirmesiyle iş yürütürler. Bir parmak bal çalarsınız ağızlarına, onlar da akılları erdiğince sizi yağlarlar ki, kendileri de biraz yağlanıp semirsinler. Patlıcan mevsimi de değil, lakin sayıları iyice arttı. Henüz yağmurlu günler gelmemişken mantar gibi türediler. 
 
Her seçim evveli bilgisayar virüsü gibi, ha bire çoğalıyorlar. Seçim yarışına girenlerin bazıları evvela hep kendinden bahsedecek gazete kuruyorlar. Yahut  yağdanlık birini gazeteci biliyorlar, kanatları altına alıp kolluyorlar. Yahu bunlar bu kadar parayı nereden buluyorlar? 
 
Görünmez arkalıklar sayelerinde hiç ummadıklarınız basın mensubu olmuş, oldurulmuş. 
Adam otuz yıl memurluk yapmış, sonra basın duayeniyim deyip ortalığa dalmış. 
Esnaf ticareti başaramamış, basıncı olup çıkmış. Genç hasbelkader liseyi bitirmiş, işsizlikten bunalmış hop, birilerinden basın mensubu unvanı almış. Oysa basın nedir haberleri yok, besinle ilintileri çok. Gazeteci geçinirler, haber nedir, nasıl oluşur bilmezler. Uydur koydur misâli iş yürütürler. Nasıl olsa yazılanı okuyan mı var?
 
Geçtiğimiz günlerde seçimler öncesinde bir yerel gazeteye ziyaretim oldu. Bir oda dolusu kızlı erkekli genç, dahası çocuk yaştalar. Onlar beni tanımıyorlar, ben de onları. Kendileriyle tanışmak için kim olduklarını soruyorum. -"Gasteciyiz."(Gazeteciyiz) diyorlar. 
-"Ne zamandır?" diyorum. 
-"Daha yeniyiz, liseyi bu yıl bitirdik." diyorlar. 
-"Lisede basınla ilgili ders mi çalıştınız, bu mesleği ne kadar tanıyorsunuz?" diye soruyorum. 
-"Hayır, ailemize katkı için çalışmak istedik bu işi bulduk. Öylesine gasteci olduk." cevabını veriyorlar. 
Ağzında sesli çiğnediği sakızı ve yanı sıra dumanını burnundan getirdiği sigarası olan bir başka gence bakarak: 
-"Gazeteciliği sevdin mi?" diye soruyorum. Yeni terlemeye başlamış bıyıklarının altından ağzını yayarak gülüyor genç. 
-"Kolay iş. Gasteciye çok yemek yediren var. Hiç bir öğün aç kalmıyoruz. Az önce bir oda başkanından kebap yedim geldim. Başkan bana basınımızın güzide temsilcisi diyerek ne istersem yememi söyledi." diyor. Bir yandan da sakızını patlatıyor. Hala çocuk işte, kızamıyorsunuz ki...
 
Bir köşede ha bire düğün davetiyesi katlayan delikanlının verdiği cevapsa daha ürkütücü. 
-"Ben fırın işçisiydim, işten çıkarılınca gasteciler cemiyeti başkanı beni gasteye aldı. Kendisine ekmek satıyordum, ordan tanırdı beni. Sayesinde beş aydır gasteciyim." diyor. 
-"Gazeteci olarak ne yapıyorsun?" diye soruyorum. 
-"Valiliğe gidip bülten alıyorum. Bir de dükkanlardan reklam topluyorum. Evvelden fırıncıda çalıştığımdan tanıdığım yüz çok."Cevabını veriyor.
"-Sen gerçekten gazeteci misin?" diyorum.
"-Şüphen mi var, gastede çalışan gasteci olmaz mı?" diyerek ters ters bakıyor. Üzerine gitmiyorum ki, tepesi atıp bana saygısızlık yapmasın diye...
-"O katladığın düğün davetiyeleri kimin, ne kadar da çok öyle?" diyorum aynı delikanlıya, şöyle cevap veriyor: 
-"Bizden önce gasteci olmuş filan ağabeyin. Seçimden sonra evleniyor da, düğününe bütün kodamanları çağırıp köşe olacak. Vali, yeni belediye başkanı kesin altın bilezik getirirmiş." diyerek, gevrek gevrek gülüyor ve mesleğin avantalarını sayıyor. Habercilikten önce bunları öğrenmiş. Ben bu güne kadar bu avantaları bilmediğimden cahil konumuna düşüyorum. 
 
O sırada bu çıtır gençlerden biraz daha kaşarlanmış iki kişi daha giriyor odaya, savurdukları hava sayesinde odayı buzhaneye çeviriyorlar. Kendi deyimleriyle ajansçılarmış,. Daha çok tam sayfa reklam işlerine onlar bakıyorlarmış. 
Bu kaşarlanmışlar beni fark etmezden gelip yeni yetmelere: 
-"Bu gün kaç Mart olum?' diyorlar. Gençlerde tık yok. Ben araya girip, karşılık veriyorum. Cevap alamıyorum. Ardından yine kaşarlanmışlardan biri yine yeni yetmelere soruyor: 
-"Şu seçimler ne zamandı ulan?" 
Gençlerden yine cevap yok. Ben araya giriyorum. Tam tarih belirtiyorum. Bu kaşarlanmış sözüm ona ajansçılar bana teşekkür etmek yerine, yine yokmuşu gibi davranıyorlar. Birbirlerine: 
-"Haydi bugün bir iki ilçe yapalım. Seçim arifesinde adayları bir güzel avlayalım. 
Seçime az bi zaman kalmış. Midemizi de sevindirelim." diyorlar. Reklam alıp, cepleri paralanırken, kendilerini de oralarda besletecekler. Yüze yağ, arkadan kalay yöntemiyle tabii ki... 
 
Kim bunları basın mensubu diye tanır? Öncelikle vilayet basın bürosu. Olduk olmadık toplantılara, yemeklere önünüze geleni basın mensubu diye çağırırsanız işin cılkı çıkar ve beklenmedik patavatsızlıklarla karşılaşmak kaçınılmaz olur. Sonra gazeteciler cemiyeti başkanı. Onun da amacı bir dahaki başkanlık seçimlerinde kendisine oy verecek üye sayısının artması. 
Yani yanlışlarla edindiği sıfatı korumak ve bu sıfat sayesinde çıkar boyutunu genişletmek. 
Ve tabii ki gazete patronları. Gerçek gazetecilere hakkını verip, kaliteli gazete çıkarmak yerine; karısını, çocuğunu sigortalı çalışan gösteriyorlar, işsiz gençleri cep harçlığıyla gün boyu koşturuyorlar. Gençler işin havasında, mesleğin avantasında. 
Bir arkalık sayesinde patron olmuşun gayesi de, kalitesiz gazetesini süreklilikle yaşatmak ve elindeki bu güçle revaçtaki siyasilerle omuz omuza verip, kendine toplumda maddi manevi güç edinmek.
 
Çıkar uğruna bir meslek yozlaştırıldı. Saygınlığını yitirdi. Buna kimsenin hakkı yokken; bu gazeteleri alan halk tepkisini göstermediği sürece, maalesef isteği dışında bu hakkı onlara vermiş oluyor. Üzülüyorum demek yeterli olmuyor.
 
Ayfer AYTAÇ
ayferaytac.com 
 
Toplam blog
: 622
: 205
Kayıt tarihi
: 08.12.14
 
 

Gazeteci-yazar ..