Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Ocak '11

 
Kategori
Kitap
 

Orhan Pamuk ve "Manzaradan Parçalar"

Orhan Pamuk ve "Manzaradan Parçalar"
 

google-görsel


Orhan Pamuk’un iki kitabını diğer bütün kitaplarından daha çok severim: “Cevdet Bey ve Oğulları” ile “Benim Adım Kırmızı”. İkisini de okurken hiç bitmesinler istemiştim. Bu kitapların yazarının aklına, yeteneğine ve hayal gücüne hayran kalmıştım. İkincisindeki akıl oyunları, detaylar ve yapılan tarihi araştırmanın boyutları başımı döndürmüştü. 

Merakla okuduğum, okumakta ve anlamakta ısrar etmeme rağmen tam anlayamadığım “Kar” ve “Beyaz Kale”de ise sayfalar arasında, yazarla başbaşa kalamamanın huzursuzluğunu yaşamıştım. Yazarın okurla arasına kibirli bir mesafe koyduğunu düşünmüş, onun karşısında bir eksiklik duygusuna kapılmış, onu soğuk bulmuştum. “İstanbul” kitabındaki derinlik, sıradanın dışındaki anlatım beni büyülemiş, onu anlamaya yaklaştığım her an kendimi kutlamıştım farketmeden... Fakat şöyle demiştim: “Ne kadar gayret etse, duygusu bana geçmiyor...” 

Masumiyet Müzesi”, bu yargımı kuvvetlendirmişti. Kitapta anlatılan, delice yaşanan, imkansız ve unutulamayan kapkara bir sevdaydı; öyle bir sevda ki, yitirilen sevgiliyle yaşanan her anı hatırlatan ve sevgiliye ait olan her eşyanın sergilendiği bir müze kurulmuştu o sevda yüzünden... Fakat bir türlü büyük aşkı içimde hissedememiştim. Uzun ve derin ruhsal analizler arasında mı kaybolmuştum, anlatımın ağırlığından mı sersemlemiştim bilmem... 

O yüzden Pamuk’un son kitabı olan “Manzaradan Parçalar- Hayat, Sokaklar, Edebiyat”ı alırken sebebim, sevdiğim bir yazarın son kitabını hemen almak değil, iyi bir yazarın denemelerini okumaktı en çok... Belki fikirlerine bakarak, her biri birbirinden farklı, deneysel ve zengin bir hayal gücünün ürünü olan kitapları yazan kişinin, gerçekte nasıl biri olduğunu öğrenebilirdim. Ve kitaplarını nasıl yazdığını... 

Bu kadar tartışılan, fikirleri yüzünden suçlanan, 2006’da Nobel Edebiyat Ödülü’nü aldığı için onunla gurur duyulması gerekirken pek de sevilmeyen, ülkesinin bir kısım edebiyatçılarınca dışlanan, dünya dillerine çevrilmiş kitapları yurt dışında ilgiyle okunurken ülkesinde anlaşılmaz bulunan; sıradan bir okur olan benim ise, büyük bir yazar olduğunu düşünmekle beraber pek sıcaklık duymadığım, onun bana baktığı uzaklıktan ilgiyle izlediğim bu adam, hayata, sokaklara ve edebiyata dair ne yazmış olabilirdi? 

Uzun cümlelerin ve derinliğin sarhoşluğuna, Türkçenin eğlenceli girdaplarına kapılmaya hazır, her kitabın ilk sayfasını açarken duyduğum kıpırtılı heyecana eş bir duyguyla, Orhan Pamuk’un dünyasına böyle girdim... 

Kitap hakkında usta işi bir tanıtım yapamayabilirim. Zaten arka kapağında güzel bir yazı var. Fakat elbette ki bir okur olarak, tavsiye niteliğinde söyleyeceğim şeyler olabilir: 

Orhan Pamuk bu kitabında çok doğal, içten, sahici bir dille “kendi”ni anlatmış. 

Babasını, hayatındaki insanları, mesleğine olan tutkusunu, gündelik yaşamda karşılaşıp öylesine geçiştirdiğimiz durumları, içinde yaşadığımız her zamanki dünyayı, doğduğu ve ömrünü geçirdiği şehri (İstanbul’u), mekanları, kitapları, kütüphanesini, masasını, roman ve şiiri, futbol ya da siyasetle olan ilişkisini anlatırken kullandığı dil, benim için çok yeni, çok samimi... 

Anlattığı şehirler ilginç, resmettiği manzaralar etkileyici. Cümlelerinde hayat kaynıyor. Hataları, eksikleri, kıskançlıklarıyla gerçek bir insan. Övünçleri, korkuları ve ukalalıklarıyla da... 

Bu kitabı okuduktan sonra, bugüne kadar severek okuduğum bütün kitapları bir kere daha, yeni baştan okumak isteğine kapıldım. Kitap okuma sanatını bir ders gibi ondan öğrendim diyebilirim. 

Bütün kitaplarının yazılış öykülerini, onları yazarken anlatmak istediklerini, nasıl da her kitapta farklı bir teknik denediğini, hangi yazarlardan etkilendiğini, açık, anlaşılır bir dille, okuyucuyla sohbet eder gibi anlatmış. 

Kitaplarıyla ilgili olarak benim de hep hissettiğim gibi o, edebiyatta yenilikler yaratmak, tekrara düşmemek adına deneyler yapmış. Büyük düşünmüş hep, çıtayı çok yükseğe koymuş, sonra da hedefi tutturmak için çok çalışmış. Bazan ümitsizliğe kapılmış, o ara yazdığı kitap onu peşinden sürüklemiş; ama o, yorulsa da, sonunda ortaya ne çıkacağını bilemese de içinden geçeni yazmaktan vazgeçmemiş. Kendine inanmış. Eleştirilerden kaçtığı, yıldığı da olmuş, çok üzüldüğü de... İntikamları da var, pişmanlıkları da... 

Kendisiyle yazarlığı ve kitapları hakkında yapılmış ilginç röportajlar ve kendi konuşmaları da, Pamuk hakkında bir bilgi olarak kitapta yer almış. 

Orhan Pamuk kimdir? İyi ve önemli bir yazardır, hem de sevdiğim bir yazar... 

 
Toplam blog
: 33
: 3988
Kayıt tarihi
: 07.06.09
 
 

İyi bir okurum. ..