- Kategori
- Siyaset
Orta ve yüksek öğrenim poltikası

yüksek öğrenim
Başbakan’ın üniversitelerin öğrenci seçimine ilişkin sorusu son derece yerinde bir sorudur. Ben şahsen Başbakan’a “ neden olmasın, hatta tam da dediğiniz gibi olmalıdır” diye cevap veriyorum. Evet, bence bir üniversite öğrencilerini, bünyesindeki fakülteler marifetiyle, kesinlikle kendisi seçebilmelidir. Ancak bu durum öncelikle, üniversitelerin kendi kültürlerini oluşturmuş birer akademik kurum olmalarını gerektirir ki bunun yolu da özerklikten geçer. Gelin görün ki YÖK gibi bir kurum varken günümüzde bundan bahsetmek asla mümkün değildir. Sonuç itibariyle, gayet yerinde ve cevabı kesinlikle evet olan bir sorunun gereğini yapmak için ilk evvela YÖK’ün kaldırılması şarttır. Bu gerek şarttır. Yeter şart ise kendi kültürlerini oluşturan akademik kurum niteliğindeki üniversitelerimizin önüne üniversite eğitimi için gerekli asgari niteliklere haiz, seçime tabi tutulacak bir öğrenci kitlesi sunabilecek orta öğretim sistemidir. Maalesef günümüzde bu şart da karşılanamamaktadır. Yeter şartın yerine getirilebilmesi için orta öğretimin bu kapsamda yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. Gerek ve yeter şartlar karşılandıktan sonra uygulamaya geçmek için ortada başka bir engel kalmayacaktır.
Bu kapsamda benim önerim şudur; Üniversiteler sadece üç yıllık mesleki eğitim veren meslek yüksek okulları ile beş yıl ve üzerinde bir sürede lisans eğitimi veren fakültelerden ve iki yıllık lisansüstü (uzmanlık) ve doktora eğitimi veren enstitülerden müteşekkil olacak şekilde yeniden yapılanmalıdır. Meslek yüksekokulları tarımsal üreticilik, hayvancılık, aşçılık, gümrük müşavirliği, optisyenlik, emlak komisyonculuğu, her türlü teknikerlik, moda-tekstil, saç bakım-tasarım, cilt bakım, hasta bakıcılık, ilk yardım, adliye işleri, büro asistanlığı, web tasarımcılığı, grafik tasarım, eczane yönetimi, işletme yönetimi, muhasebe, laborantlık, hemşirelik, sağlık memurluğu, müezzinlik, imamlık gibi yüzlerce iş alanında mesleki eğitim faaliyetinde bulunan yüksek öğrenim haline getirilmelidir. Öğretim alanları, ara eleman veya kurucu sıfatıyla faaliyet gösterilmesi söz konusu eğitimi gerektiren ve bu amaçla yürütme/yasama tarafından gerekli düzenlemelerin yapıldığı alanlar olarak tanımlanmalıdır. Böylece çırak-kalfa-usta ilişkisi, mektepli çırak-kalfa ve usta ilişkisine dönüşecek, hizmet kalitesi artacak ve lisans eğitimine olan yoğun ve gereksiz talep törpülenmiş olacaktır. Yüksek öğrenimin ağırlığını meslek yüksekokulları oluşturmalıdır. Lisans eğitimi ise genel olarak toplumda kamusal düzenlemeler kapsamında icra edilen mesleklere yönelik olmalıdır. Tıp doktorluğu, diş hekimliği, hâkimlik-savcılık-avukatlık, mali müşavirlik - işletme, mühendislik, öğretmenlik, psikologluk, uluslararası ilişkiler-siyaset bilimcilik ve iktisat-kamu yöneticiliği, istatistik, bankacılık, din adamlığı gibi meslekler bu kapsamda düşünülebilir. Felsefe, sosyoloji, dil bilimleri, tarih, matematik, kimya, fizik, biyoloji gibi bilim dallarına yönelik eğitim mühendislik – öğretmenlik gibi kamusal hizmet kapsamında icra edilen mesleklere yönelik verilen eğitimle kesin hatlarla ayrılmalıdır. Geçişler önlenmeli ve belki de bir bütün olarak yeniden tanımlanarak, özelikle örneğin matematik öğretmenliği – matematik bölümü gibi müfredatta ciddi mükerrerlikler yaratan uygulamalar kaldırılmalıdır. Fakülte çeşitliliği ile kalitenin bir ilgisinin olmadığı artık görülmelidir. Önemli olan özgün ve uzmanlaşmaya yönelik eğitimin sağlanabilmesidir. Bu kapsamda her üniversite kendi müfredatını, kendi akademik çalışma düzenini planlayabilmeli, böylece kendi saygınlığını kendi uygulamaları ile sağlayabilmelidir.
Önerdiğimiz sistemde üniversitelerimizin seçmeleri için önlerine liselerden gelecek öğrencilerin eğitim kalitesinin, öncelikle, homojen olması gerekir. Bu nedenledir ki farklı lise uygulamasına kesinlikle bir son vermemiz gerekmektedir. Anadolu lisesi, fen lisesi, normal lise yerine tek tip, eğitim kalitesi yüksek ve homojen bir yapıyı tesis etmemiz şarttır. Zaten eğitimde adalet – eşitlik ilkesi de bunu öngörmektedir. Meslek eğitiminin meslek yüksekokullarında verilmesi önerildiği için meslek liselerinin de kaldırılması doğal bir sonuç olarak karşımıza çıkmaktadır. Bununla birlikte, zorunlu eğitim süresi olan sekiz yıla ilaveten alınacak üç yıllık homojen bir lise eğitiminin sonunda önceden belirlenen asgari not ortalamasını tutturan her öğrenci istediği bir üniversitedeki meslek yüksekokulunun arzu ettiği bölümüne başvurabilecektir. Üniversitenin yapacağı yazılı ve/veya sözlü sınavı daha önceden belirlenen ölçütlere göre verebilenler de eğitimine başlayacaktır. Sistem aynı anda birden fazla üniversiteye başvurmaya müsaittir. Böylece, herhangi bir yüksek öğrenim kurumuna yerleştirilemeyen binlerce çocuğumuz varken, öte yandan kontenjanları dolmayan üniversitelerimizin olması gibi acı bir tablonun azami ölçüde ortadan kalkacağı kesindir. Beş yıl ve üzerinde bir sürede lisans eğitimi almak isteyen lise mezunlarımızın lise eğitimlerine bir yıl daha devam etmeleri istenmelidir. Bu ek süre, kendilerinin tercih ettikleri lisans alanında üniversitelerin ortak olarak belirleyeceği dersleri kapsayacaktır. Örneğin makine mühendisliği okumak isteyen bir öğrenci ek lise eğitiminde bir yıl süreyle, sadece fizik, kimya ve matematik okuyacaktır. Bu derslerden belirli bir skoru elde edenler ancak üniversitelerin lisans programlarına ön başvuruda bulunabilecektir. Ek eğitim süresince lisans alanlarına göre alınması gereken dersler her üniversite için ortakken, talep edilen skorlar, üniversite yönetimlerinin tercihleri doğrultusunda, doğal olarak farklı olacaktır. Bu aşamadan sonra seçilme usul ve esasları meslek yüksekokullarındaki uygulamaya paralel olarak şekillendirilebilir. Önerilen sistemin temel niteliği huni özelliğidir. Kabulde geniş bir huni gibi mümkün olduğunca herkesi bir yüksek öğrenim kurumuna yerleştirmek ve ancak, mezun ederken ince eleyip, sık dokumak, ince bir ibrikten geçirmek ana felsefedir. Kalite böyle sağlanacaktır. YÖK ne olacaktır? YÖK, bu adıyla veya başka bir unvan altında sistemi denetleyen bir kurum haline dönüşmelidir. Denetim de sadece ve sadece şekil yönünden olmalıdır. Şu anda YÖK bünyesinde olan Üniversitelerarası Kurul, önerimizde üniversitelerimiz özerk olduğundan, YÖK’den bağımsız bir organ haline dönüşecek, bir nevi üniversiteler birliği haline gelecektir. Bu kurum sadece yüksek öğrenim ile ilgili seçme-yerleştirme ve yatay-dikey geçiş işlemlerine ilişkin temel usul ve esasları, asgari şart düzeyinde, belirlemeye yetkili olmalıdır. Bu kurulun belirlediği usul ve esaslara uygunluk ise YÖK tarafından denetlenecektir. Ama esasa girmeden, sadece şekil yönünden, tıpkı AYM’nin yapması gerektiği gibi. Buna akademik dünyada yasama, yürütme ve yargının ayrılığı da denebilir. Ders isim ve içerikleri, öğretim elemanı alma, terfi ettirme, asgarinin altında kalmamak kaydıyla başvuru ve kabul şartlarının belirlenmesi, kontenjan vs diğer konular Üniversitelerarası Kurul’un dahi yetkisinde olmayacağı için YÖK denetimine de tabi olmaları söz konusu olmayacaktır. Üniversitelerimize akademik dinamizm getirmenin yolu buradan geçmektedir. Halk oylaması sonucunun (her ne şekilde olursa olsun) ülkemize şimdiden hayırlı olmasını diliyor, bu vesileyle geçmiş bayramınızı kutluyorum. Umarım herkes güzel bir bayram geçirmiştir.