Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Ağustos '10

 
Kategori
Siyaset
 

Proletarya ve Anayasa

Proletarya ve Anayasa
 

eşitlik


Karl Marx proletaryayı belirli bir ücret karşılığı emek gücünü satan ve üretim araçlarına sahip olmayan sayıca fazla birey yığınları, işsiz, evsiz vs kişileri de alt grup niteliğinde lümpenproletarya olarak tanımlar. Kapitalizmin ve teknolojinin artan etkisiyle birlikte bir kişiyi işçi sınıfına hangi kriterlerin üye yaptığı günümüzde de tartışılmaktadır. Bununla birlikte bu sınıfı mavi yakalılar, beyaz yakalılar, işsizler, kayıt dışı çalışıp sosyal güvenlikten mahrum olanlar, evsizler olarak kategorize etmek mümkündür. Toplumu aristokrasi ve burjuvazi ile birlikte oluşturan bu üçüncü sınıf doğal olarak sayısal çoğunlukta olmakla birlikte ekonomik güç olarak toplumun zayıf halkasıdır ve korunup kollanmalıdır. Sosyal hukuk devletinin temelinde de bu vardır.

Bu kapsamda devlet vatandaşın öncelikle barınma, beslenme ve sağlıklı yaşama hakkını güvenceye alır. İşsiz de olsa hiç kimse evsiz, can güvenliksiz ve tedavisiz kalmamalıdır. Darbe anayasası denen mevcut anayasada bile bu ön görülmüştür.

Ancak, anayasalar bu hususu teminat alsalar dahi, uygulamadaki başarı yasama ve yürütmenin icraatları ile şekillenecektir. Sonuç itibariyle anayasalar teorik hukuki metinlerdir. Öyle olmasaydı daha birkaç gün önce intihar eden bir babanın dramı haber bültenlerine düşmezdi. Dolayısıyla “anayasa sizin evsizliğinize, sokak güvenliğinize ve de sağlık güvencenize çare olacak mıdır?” sorusunu sormak teknik olarak eksik bir sorudur. Devlet ekonomik manada zayıf olan vatandaşının asgari refah düzeyini de sağlamak zorundadır. Bunu yaparken de düşük seviyeleri değil mümkün olduğunca yüksekleri hedeflemelidir. Bu da onun temel anayasal görevlerinden biridir. Görevin ne derecede hakkıyla yerine getirileceği ise anayasal bir mevzu değildir. Toplumun tam mutabakatıyla yürürlüğe giren bir anayasa bile, her şeye rağmen, üretici köylünün, (son derece anlamsız bulduğum işçi-memur ayırımı yapmadan) bütün emeklilerin geçim derdine çare olmayabilir. Dolayısıyla “anayasa sizin refahınızı ne kadar artıracak?” sorusunu sormak da teknik olarak eksik bir sorudur. Devlet günümüzde proleterlerin de en az aristokratlar (önceki yazımızda da belirttiğimiz gibi zamanımızda kalmamış ancak ikame edilmeye çalışılmıştır) ve burjuvalar kadar hukuk karşısında eşit olduğu bir ortam yaratmakla mükelleftir. Bu da devlete yüklenen anayasal bir mükellefiyettir.

Eşitliğin sağlanma düzeyi ve dolayısıyla yargı kalitesi ise yine anayasal bir mevzu değildir. Bunu yasama, yürütme ve yargının icraatları belirler. Bilinmelidir ki o bidon(!) kafalı, göbeğini kaşıyan ve genellikle toplumun proleter sınıfına mensup halk yığınları sıklıkla ve çok ciddi bir şekilde yargı kalitesini tartışmaktadır. Vicdanı ile yargı kararlarını örtüştürememektedir. Yirmi – otuz yıl süren davalar vardır. Bir gösteride pankartın sağ ve sol tarafından tutan iki göstericinin aldığı farklı cezalar henüz hafızalardadır. Dolayısıyla “anayasa size ne kadar eşitlik sağlayacak?” sorusunu sormak teknik olarak eksik bir sorudur. Şurası kabul edilmelidir ki devletin sosyal – hukuk devleti (kanun devleti değil) olma yolunda mesafe kat etmesi ve daha iyi bir seviyeye gelmesi gerektiği su götürmez bir gerçektir.

Mevcut anayasa ise bu konuda engel teşkil etmektedir. Dolayısıyla değiştirilmesi gerekmektedir. Bu noktada sanırım toplumda da geniş bir mutabakat mevcuttur. En azından “anayasayı değiştirmeye gerek var mıdır?” sorusu gündeme getirilmemektedir. Daha önceden muhtelif değişikliklere uğrasa da kendisi ne de olsa özünde halen bir darbe anayasasıdır. Dolayısıyla değişikliğin ekonomik ve sosyal manada, yürütmenin icraatlarına bağlı olarak, toplum refahını artıracağı da inkâr edilemez. Öyleyse soru şu olmalıdır. “Anayasa devletin sosyal-hukuk devleti kalitesini artıracak mıdır?”. Değişiklik paketi bu kapsamda, yeterli olmamakla birlikte, çoklu sendika üyeliği, anayasa mahkemesine bireysel başvuru hakkı, AYM ve HSYK’nın yeniden yapılandırılması gibi önemli düzenlemeler getirdiği için yukarıdaki soruya benim cevabım evettir. Ancak bu evet, anayasaların teorik hukuki metinler olmasından dolayı teorik metne verilen bir evettir. Somut sonuçlar yasama ve yürütmenin icraatlarına bağlı olarak ortaya çıkacaktır. Bir başka ifadeyle, beni halk oylamasında direkt olarak anayasa metni, genel seçimlerde ise Ak Parti icraatları ilgilendirmektedir. Demokrasilerde maalesef(!) ki anayasalar millet meclislerinde hazırlanmakta, bu kapsamda yürütme yetkisini almak üzere iktidara ise seçimle gelinmektedir. En iyi yöntem olarak tanımlayamayabilirsiniz ama emin olun ki bundan iyisi yok.
 
Toplam blog
: 6
: 1142
Kayıt tarihi
: 23.07.10
 
 

İşletme lisans ve yüksek lisans eğitimimin ardından denetim ve bankacılık sektöründe çalışmaya başla..