- Kategori
- Tarih
Osmanlı, Polonya ve İnönü

Osmanlı - Lehistan Savaşları
Milliyetin haber sitesinde Polonya’nın Türkiye için vize gereksinimini kaldırmak amacıyla çalışmalara başlayacağını okudum. Polonya Başbakanı Donald Tusk, "AB’nin tutumu ne olursa olsun, Polonya stratejisinde, Türkiye’nin AB’ye girmesi sabit bir unsur oluşturmaktadır" demiş. İnanın hiç şaşırmadım. Şaşırmamış olmamın nedeni yaklaşık birkaç ay önce yapmış olduğum küçük bir internet araştırmasıdır. 1 Mayıs 2010 tarihinde gerçekleşen Mavi Marmara olayı münasebeti ile kötü giden İsrail-Türkiye ilişkileri nedeniyle aklıma bir soru takılmıştı. “Osmanlı ve Cumhuriyet döneminde acaba dış ilişkilerimiz nasıl bir seyirdeydi ve kiminle dostluk, kiminle düşmanlık noktasında buluşmuştuk.” Bu soru çerçevesinde Japonya’dan Amerika’ya kadar araştırmaya başladım. O araştırmayı yapana kadar Polonya benim için pek bir şey ifade etmiyordu. Ancak araştırmamdan sonra Polonya benim için değeri tarihten gelen önemli bir ülke halini aldı. Polonya’nın AB ülkesi olmasına rağmen böyle bir çıkış yapmasının nedenini yakın bir tarihten ziyade tarihin derinliklerinde aramak gerekir. Polonya’nın önemini biraz tarih bilgisi ve birkaç tarihi hikaye ile anlatmaya çalışacağım.
Polonyalılarla (Lehistan) ilk karşılaşmamız 14. yüzyıla rastlar. Kosova, Niğbolu, Varna savaşlarında ülkeler karşı karşıya gelmemiş olsa da Osmanlı ordusu karşısındaki haçlı ordularında çok miktarda Polonyalı asker bulunuyordu. Osmanlının Polonya ile devletler bazında karşı karşıya gelmesi Mohaç savaşı ile başlar. Osmanlının Macaristanın büyük bir bölümünü ele geçirmesiyle Polonyalılarla komşu haline gelir. 16. ve 17. yüzyıl her iki ülkeninde en güçlü oldukları dönem olduğundan çok miktarda Osmanlı- Lehistan savaşları görülür. 1683 te II. Viyana kuşatmasında, düşmek üzere olan Viyana’ya yetişen 75.000 kişilik Polonya ordusu savaşın kaderini değiştirir. Bu savaştan sonra zirvede olan Osmanlı ve Lehistan kader ortaklığı yapmışçasına duraklama ve gerileme dönemine girerler. Bu dönemde Osmanlı hakimiyetinden kurtulan Avrupalı devletler zayıflayan Lehistan’ı 1795’te kendi aralarında bölüşürler. Polonyalılar 18. yüzyılı Rusya, Almanya, Avusturya egemenliği altında yaşar. Bu durum Osmanlıların hiçbir zaman hoşuna gitmez. Hatta Polonyalılara yardım elini uzatıp, Polonyalıların bağımsızlık hareketlerini desteklerler. Bununla da kalmayıp Polonyalı göçmenler için İstanbul yakınlarında halen varlığını sürdüren Polonezköy adında bir köy kurarlar.
Osmanlı Devleti'nin Lehistan'ın bölüşülmesini hoş karşılamaması ile ilgili bir hikaye şöyle anlatılır:
Padişah, yabancı diplomatları kabul ettiğinde hep Lehistan elçisini sorar, bunun üzerine sadrazam usulca yaklaşır, sanki padişahın kulağına fısıldarmış gibi, ama kesinlikle orada bulunan herkese duyurmak niyetiyle şunları söyler: "Lehistan elçisi yoldadır, ancak yollardaki müşkülat yüzünden gecikmiştir". Bazı eserlerde Osmanlı Sadrazamlarının yabancı elçilikleri kabul ettikleri yıllık davetlerde Rusya, Avusturya ve Prusya elçilerine her defasında "Lehistanlı meslektaşınız nerede? Aranızda göremiyorum da!" sorusunu yönelttiği yazılmaktadır. Bu durum tam 127 yıl sürmüş ve I. Dünya Savaşı sonunda Polonya yeniden kuruluncaya kadar devam etmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti'ni resmi olarak tanıyan ilk Avrupa devleti, Polonyadır. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilanından hemen sonra Türkiye ile Polonya tekrar diplomatik ilişki kurmuş; Nisan 1924’te ilk Türkiye Cumhuriyeti Elçisi Varşova’ya, Haziran 1924’te de ilk Polonya Büyükelçisi Ankara’ya atanmıştır.
Osmanlı Devleti'nin Polonya Devleti'nin ortadan kaldırılmasını kabul etmemesine benzer bir olay da Türkiye Cumhuriyeti döneminde II. Dünya Savaşı yıllarında Polonya'nın Nazi Almanyası tarafından işgal edilmesinden sonra meydana gelmiştir. İşgalden sonra Ankara'daki Polonya Büyükelçiliği, yoğun şekilde çalışmaktaydı. İşgal ettikleri Çekoslavakyanın büyükelçiliğini Anschluss anlaşmasına göre Türkiye’den isteyip alan Nazi Almanyası'nın Türkiye Büyükelçisi Franz von Papen, Polonya işgalinden sonra tekrar Türkiye Hükümeti'ne başvurarak bu sefer de Polonya büyükelçiliğini istedi. Zamanın Cumhurbaşkanı İsmet Paşa, bu isteğe şu cevabı verdi; "Bizim, Polonya ile ananevi bir dostluğumuz var. Geçmişte, Polonya'nın taksimi zamanında, Türkiye Polonya Büyükelçisi'nin gelişi için 150 sene beklemiştir. Ecdadım Polonya büyükelçisini 150 sene beklemişken, ben size orayı veremem. Türkiye katiyen bu isteğinizi yerine getirmez..." demiştir. Böylece II. Dünya Savaşı boyunca von Papen, Polonya bayrağını, penceresinden devamlı seyretmek zorunda kaldı.
Polonyanın bizi tanıyan ilk Avrupa ülkesi olmasını sağlayan Osmanlının zamanında Polonyalılar için yapmış olduğu özverili çalışmalardır. Osmanlı gibi dirayetli bir ülkenin Polonya’nın toprak olarak ortadan kalkmış olmasına rağmen varlığını tanımaya devam etmesi, Polonyalılar için önemli bir değerdir. Bu değer çerçevesinde bizi ilk tanıyan Avrupa ülkesi olmaları da doğaldır. Tanısalar ne olur tanımasalar ne olur diyenler olabilir. Fakat başka bir idari otoritenin ve topluluğun o topraklar üzerinde yaşayan halkın varlığını kabul etmeleri, ilişki içinde olmaları, devlet düzeyinde alaka oluşturmaları devlet olma ve kabul görme bakımından önemli bir unsurdur. Hiç kimse yada ülke için tamamıyla dost yada düşman diyemeyiz ancak tarihimize bakarak az yada çok fikir edinebiliriz. Burada iki unsurdur ifade etmek istediğim. Birincisi; Atalarımızın mirasını korumak adına o mirası okumak, öğrenmek ve özümsemek her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının ana ödevlerinden biridir. İkincisi; Bize kimin ne yaptığını, bizim kime ne yaptığımızı bilmeliyiz ki, bizde benzerini yada daha niteliklisini yapabilelim.
Türkiye Cumhuriyetini Kıtalar Bazında İlk Tanıyan Ülkeler
Asya: Afganistan (İlk tanıyan ülkedir)
Avrupa: Polonya
Amerika: Şili
Gelecek yazım: Öksüz Kalan Afganistan